En Sıcak Konular

Nihal B. Karaca


Nihal B. Karaca
0 0 0000

Da Vinci Şifresi: Boş bardakta kuru fırtına



Konumuz Da Vinci Şifresi. Özetimiz şöyle: Harvard Üniversitesi’nin ‘simgebilim’ profesörü Robert Langdon ile Paris Polis Teşkilatı’nın genç şifre uzmanı Sophie Neveu, dehşet verici bir cinayet davasına karışırlar.

Bu cinayet -ve birtakım cinayetler- son derece güçlü iki örgütün arasındaki bir çekişmeyle ilgilidir. Bu iki örgüt Sion Tarikatı ile Vatikan’da çöreklenmiş “Opus Dei” adlı dinî bir kurumdur. Çekişmenin konusu ise efsanevi “Kutsal Kâse”dir.

Hıristiyan inancındaki hakim görüşe göre ‘Kutsal Kâse’ İsa Mesih’in çarmıha gerilmeden önceki son yemekte kullandığı kâse. Filme kaynak teşkil eden aynı adlı ‘bestseller’in yazarı Dan Brown’a göre ise kutsal kâse kilisenin ‘kutsal kan’ı örtbas etme çabaları sonucu ortaya çıkmış saptırılmış bir imge. İddia edilen şu: İsa, Tanrı’nın Oğlu değildi ve bu, İmparator Konstantin’in İ.S. 4.yy.da yaptırdığı İznik Konsülü’ne kadar pek çok Hıristiyan tarafından kabul edilmekteydi. Ancak imparator, Roma iktidarının gücünü pekiştirmek için İsa’yı Tanrı statüsüne yükseltti ve Yeni Antlaşma’yı bu Tanrı efsanesini destekleyecek bir şekilde ayarladı. Oysa İsa insandı, bunun delili de Magdalalı (Mecdelli) Meryem ile evli olmasıydı. İsa çarmıhta ölürken Meryem Onun çocuğuna hamileydi. ‘Kutsal Kâse’ İsa’nın son yemekte kullandığı kâse değil; Mecdelli Meryem’in rahmiydi. Kilise’nin akidesinin aksine İsa’nın fiziksel soyu vardı ve bu soy, Tapınak Şövalyeleri ve Sion Tarikatı gibi gizli oluşumlarca korundu, Leonardo Da Vinci tarikat mensubuydu ve ünlü Son Yemek tablosuna kutsal kâsenin Mecdelli Meryem (Magdalalı Meryem) olduğunu ima eden şifreler koymuştu. Kilisenin zorbalık yanlısı konseyi Opus Dei, kilisenin iktidarının ve mesajının darbe almaması için İsa’nın nesli olduğu ileri sürülen kimselere karşı sayısız cinayet işledi. Çünkü İsa, Mecdelli Meryem’in kilisenin önderi olmasını istiyordu ve bu İsa ve Meryem’in soyundan gelenlerin önderlik konusunda hak talep edebilecekleri anlamına geliyordu.

Katolik mezhebine ve özellikle Vatikan’ın kurumsal yapısına yönelik eleştirel hatta saldırgan yapımlarda hatırı sayılır bir artış var. Stigmata, Günahkâr Rahibeler, Kötü Eğitim gibi filmler ilk akla gelenler ve Da Vinci Şifresi de bu zincirdeki yerini aldı. Filmin/kitabın kilisenin Mecdelli Meryem nezdinde ‘kadın’ cinsine karşı uyguladığı sindirme politikasına ilişkin eleştirisi modern feminist öğreti ile birlikte ele alındığında sansasyonel bir kıvama ulaşıyor ve skolastik dönemde ‘cadıdır’ diye yakılan yüzlerce kadını hatırladığımızda kabule şayan bir tez gibi görünüyor. Ancak ‘Klasik kilise öğretisi kadın düşmanı idiyse neden İsa’nın annesini, Hz. Meryem’i bu kadar yüceltti?’ sorusunun cevabı yok. İsa’nın Tanrı’nın Oğlu olmadığı fikri ve Opus Dei hakkında edinmiş olduğumuz tekinsizlik duygusu biz Müslümanları kitabın tuzağına düşürebilecek ögeler. Bu noktada göz ardı edilmemesi gereken ise Brown’ın Haçlı Seferleri’nin başat figürlerini; hacıları koruma adı altında ilk çek ve havale sistemini geliştiren dünyanın ilk ‘kapitalistlerini’; yani azami oranda zengin oldukları halde kendilerine ‘İsa’nın fakir askerleri’ adını takan Tapınak Şövalyeleri’ni ve Sion tarikatını feci halde yüceltmiş olduğu. Brown daha ileri giderek günümüze kadar gelen masonik örgütlere izafe edilen seremonilerin içerdiği seks ayinlerine de bir ‘ruhânilik’ katarak bu durumu savunduğu ‘kutsal dişi’ ögesiyle ilintilendiriyor; İsa’nın Meryem ile evliliğinden, cinsel ilişkinin Tanrı’ya varma aracı olduğundan bahisle bu sapkın ayinlerin aklanmasına kadar geliniyor. Gerek kitap gerekse film, koskoca bir dinin mesajını ve mirasını bir kan bağı ve soy sop davasına indirgemekle kalmıyor, cinsellikle ilahiyatı ancak New York sosyetesinin ecstacy partilerinde kabul görebilecek şekilde, son derece tehlikeli noktalardan birbirine eklemliyor. Böylelikle, Hıristiyanlığın sistemli bir şekilde kadın faktörünü perdelediği tezine karşı çıkarken, karşıtlarının tezini güçlendirmiş oluyor: Kadın sapkınlığa davetiye çıkarır.

Ezcümle, romanda hiç değilse heyecan vardı, filmde o da yok.

Bu yazı 863 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 26 Mayıs 2006 Da Vinci Şifresi: Boş bardakta kuru fırtına

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,161 µs