En Sıcak Konular

Engin Ardıç


Engin Ardıç
0 0 0000

Fraksiyon çatışması



İnönü’nün, Atatürk’ün resmini paralardan ve pullardan kaldırtıp yerine kendi resmini koydurduğunu hemen herkes bilir de...

Murat Bardakçı, Atatürk’ün ölümünden daha sekiz gün sonra, Atatürk’ün “aziz naaşı” daha Dolmabahçe Sarayı’nda “katafalkta” yatar ve halk da kuyruğa girmiş önünden geçerken, cenaze henüz Ankara’ya bile gitmeden onun heykelini kaldırtmış olduğunu açıklayınca kıyamet koptu...

Bu kopan kıyamet elbette “entellektüel” bir kıyamettir, ayaktakımını ilgilendirmiyor ve bu konu, örneğin Fenerbahçe ile Galatasaray arasında bulunan yedi puanlık farkın beş puana inmiş olması kadar önemli sayılmıyor!

Zarar yok, biz de çemişlere yazı yazmıyoruz. Adam gibi adamlar, 1938 yılının o müthiş kasım ayında neler olup bittiğini merak edeceklerdir.

Atatürk ile İnönü bir buçuk yıldır dargındılar, konuşmuyorlardı. Atatürk İnönü’yü başbakanlıktan kovmuş (buna “sürmenaj olduğu için kendisi bıraktı” gibi bir kılıf uydurulmuştu), yerine Celal Bayar’ı atamıştı.

Atatürk’ün yakın çevresi (ünlü yazar Harold Armstrong bunlara “desperados” demiştir) İnönü’ye düşmandı, İnönü de onlara.. Daha sonra, “İnönü’yü ‘Atatürk son bir kez seni görmek istiyor’ yalanıyla İstanbul’a çağırıp temizlemek niyetinde oldukları” şeklinde korkunç bir dedikodu bile çıkarılmıştır haklarında... Hatta rivayet ederler ki, Refik Saydam, “gitme paşam, seni öldürecekler, gitmeye kalkarsan kendimi trenin önüne atarım, beni çiğner öyle geçersin” demiş de İnönü öyle vazgeçmiş!... Ankara’da kalarak ipleri elinde tutmuş... Bunun diyetini de, cumhurbaşkanı olduktan iki buçuk ay sonra Saydam’ı başbakan yaparak ödemiş!...

Atatürk’ün son günlerinde müthiş bir iktidar kavgası yaşandı.

Gizli servisler Şükrü Kaya’nın, ordu da İsmet İnönü’nün kontrolu altındaydı.

Cumhurbaşkanlığına Mareşal Fevzi Çakmak’ın seçilmesine “muhakkak” gözüyle bakılıyordu. (Nitekim daha sonra da mareşal “muhalefetteki” Demokrat Parti’nin adayı olacaktır. Ömrü vefa etseydi 1950 yılında Çankaya’ya çok büyük bir ihtimalle o çıkacak, başbakan da Menderes değil Bayar olacaktı ve çok da hayırlı olacaktı böylesi...)

Fakat kapalı kapılar ardında Ankara’da ne döndüyse döndü ve İnönü hemen bir gün içinde mecliste oybirliğiyle cumhurbaşkanı seçildi. Hemen de Atatürk’ün yakın çevresini “tasfiyeye” girişti. Altemur Kılıç “afaroz etti” diyor. Afaroz edilenlere rahmetli babası da dahildir.

Neler olup bittiğini umarım sevgili dostum Murat Bardakçı ayrıntılarıya anlatır, onun “kalemidir” bu... Eh, Altemur ağabey anlatmadığına göre...

Bu bir saray kavgasıdır. Kavgada İnönü yenilmiş olsaydı yakın tarihimiz başka, çok başka olurdu... Savaş yıllarında müttefiklere yakın olur, Almanya’ya yaltaklanmaz, bir faşizm dönemi yaşamazdık. Liberal kanat 1950 yılında değil daha 1938 yılında iktidara gelirdi (zaten 1937’de gelmişti de, çok kısa kalabildi)... Belki o Demokrat Parti’yi de İnönü bir bürokrat muhalefet partisi olarak kurar, yani her şey tersine dönerdi!...

Bu arada Sabit Osman Avcı’ya sordular... Kendisi gençliğimizin meclis başkanlarındandır... Hey gidi hey, “Fix Ottoman Hunter” diye dalga geçerdik, sanırım o sıralar kulağına gitmiştir... Allah uzun ömür versin...

Dedi ki: “İsmet Paşa’nın kırıklığı ve kompleksi vardı”.

Fakat müthiş bir şey daha açıkladı: İnönü, Atatürk’ün resmini yalnız paralardan ve pullardan kaldırtmakla kalmamış, portresini de devlet dairelerinden kaldırtmış! Yuh!

Birkaç yıl sonra “kamuoyu baskısı üzerine” yeniden koydurtmuş... Atatürk fotoğrafı makamın karşısına, kendi fotoğrafı makamın üstüne... (Daha sonra ikisi yanyana konacaktır...) Vallahi bunu ben de bilmiyordum! Sıkı bir “İsmetçi” olan rahmetli babam anlatmamıştı.

Kime ne öğretiliyor ki bu memlekette?

Şu para konusuna da yarın değinelim, bu arada cinayet minayet işlenmezse inşallah...



Bu yazı 785 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 26 Eylül 2012 Tayyip gitsin de Hitler mi gelsin?
    • 15 Ağustos 2012 Atraksiyon
    • 29 Temmuz 2012 Akşam diyordun Abbas
    • 23 Temmuz 2012 Özeleştirini yap Kemal arkadaş!
    • 16 Temmuz 2012 Fransa'nın Kılıçdaroğlu'su
    • 15 Temmuz 2012 Onları geri kazanalım
    • 4 Haziran 2012 Ay birbirinizden farkınız mı vardı?
    • 26 Mayıs 2012 İç savaş istediklerini söylemiştim
    • 29 Nisan 2012 Coşku duyulacaaak... Duy!
    • 13 Nisan 2012 Osmanlıca dersi de konulsun
    • 8 Nisan 2012 Osmanlı'da garaj mes'elesi
    • 23 Mart 2012 Hatırlayalım hatırlatalım
    • 7 Mart 2012 ''Haybeden Şef Gezisi''
    • 29 Şubat 2012 Senin de adın Kemal
    • 12 Şubat 2012 Lafının ardında dur
    • 19 Ocak 2012 Aman oğlum, vururlar ha
    • 6 Ocak 2012 Zurnanın zırt dediği yere henüz gelmedik
    • 5 Ocak 2012 İlker Paşa bize de ifade versin
    • 2 Ocak 2012 CHP'yi destekliyorum
    • 19 Aralık 2011 Olmayanı olduramazsınız

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,624 µs