En Sıcak Konular

Nuh Gönültaş


Nuh Gönültaş
0 0 0000

Derin devlet dedikleri...



Bir zamanlar benim için çok önemli bir zat şöyle demişti:" Türkiye'nin İnönü idaresindeyken tek partili sistemden çok partili sisteme geçmesindeki asıl saikleri bilmeden derin devlet denilen hukuk üstü ve hukuk dışı mekanizmayı anlamak oldukça güçtür."


Aslında "derinliği" 1860'lı yıllara kadar götürebiliriz. Ancak bu şimdilik gereksiz. 1946'dan başlamak şimdilik daha uygun... Cumhuriyet ile birlikte yapılan düzenlemelerin çoğunun arkasında Osmanlı'nın zayıflaması ile birlikte Osmanlı ülkesinde oldukça etkin hale gelen bir kısım azınlıkların oluşturduğu bir yapı söz konusuydu.

Şöyle söylemek mümkün: Osmanlı'dan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsız bir yapı olduğunu söylemek çok fazla safdillik olur. Tek parti dönemi halk ile devletin ayrı olduğu dönemdir. Bu dönemde halka bütünleşme adına adım atan herkes bir şekilde ezildi ve sindirildi. Yakın silah arkadaşlarının "birdenbire ötekileştirilmesi" nin arkasında bu sebep olmalı. Osmanlı'nın son zamanlarından itibaren hayatımıza giren derin devlet yapılanması 1 Mart 2003 tezkeresinin reddine kadar hep etkin oldu. Perde arkasından bu süreçte sürekli etkin oldular ve sonuç aldılar.

Asıl kırılma noktası 1 Mart tezkeresinin reddidir. Yakın tarihimizle ilgili gerçeklerin ortaya çıkarılmaması, aradan uzun yıllar geçmesine rağmen bir türlü yakın geçmişimizin aydınlık bir şekilde görülememesi, bu "ötekileştirme süreci"nin anlaşılması açısından önemlidir. Atatürk'ün ölümünden sonra ülkedeki tekelleşme iyiden iyiye arttı. Tek şef, tek tip millet, tek tip ideolojik yapıdan birden bire çok partili yapıya geçmek pek normal değil. O halde İnönü'nün ne tür bir gelecek kaygısı ile sistem değişikliğini okeylemesini anlamalıyız. Komünizmin çevremizi kuşatması bizi 1944'lerde ABD'nin nüfuz alanına soktu. Sonrası malum...

NATO'ya ve batılı düzeneklere üyelikler... CHP'den "dörtlü takrir" ile ayrılan Adnan Menderes ve arkadaşları döneminde Türkiye NATO'ya girdi, Gladyo da Türkiye'ye... Demokrat Parti'nin yükselişi halkla kucaklaşması yine onları iktidara taşıyan güç tarafından alaşağı edilip kanlı bir sürecin başlatılması aynı eller tarafından tezgâhlanmıştır. Yoksa halkın büyük teveccühüne mazhar olmuş bir iktidarı dünyanın gözleri önünde kanlı bir şekilde yerinden edecek devlet memurlarının olduğunu söylemek aptalca geliyor bana.

Demokrat Parti'yi tasfiye görevi de Süleyman Demirel'indir. Aynı Demirel 1971 sürecinin "demokrasi kahramanı" yapılmıştır. Sonrasında PKK belası ile ortaya çıktılar. Abdullah Öcalan'ın 12 Mart döneminde kollanıp kolmanmadığı henüz netleşmemiştir. En azından "APO'yu 1965'te fikir ajandasında görüyordum, orası MİT'e ait bir yerdi" açıklaması ciddi bir şekilde cevabını bulmadı. 12 Eylül... Sağcıların da solcuların da perde gerisinden tek elden yönetildiği zamanlar...

Sağcıların "Biz şunları şunları öldürdük", solcuların da "Biz de şunları şunları öldürdük" dediği bir ortamda her iki grubunda birlikte "peki ya bunları kim öldürdü?" sorusunun sorulduğu dönemler... Türkiye'yi 12 Eylül'e getiren olayların kırılma noktası da İpekçi suikastidir Susurluk... Abdullah Çatlı'nın kazada ölmesinden hemen sonra Balıkesir Emniyeti'ni arayıp "Mehmet Özbey bizim arkadaşımızdır, ismi geçmese iyi olur" diyenler...

Ülkemizde kurumlar üstü bir güç, kurumlar içi ve kurumlar dışı çeteler olduğu artık aşikar. Yoksa yaptıkları işlerin tek bir kişi ya da kurum tarafından yapıldığını söyleyemeyiz. Ve ülkemizde Anayasa'nın üstünde de bir anayasa vardır ve o da herkesin bildiği "Kırmızı Kitap"tır... Kırmızı kitabı alan herkes bir anda değişiverir. Tıpkı muhalefet lideri iken Çekiç Güç ve Olağanüstü Hal uygulamasına karşı çıkanların iktidara gelince bir anda bunları savunmaya geçmeleri gibi...

Son kırmızı kitap Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, Mart 2006'da bakanlar kurulunda onaylandı, Resmi Gazete'de yayınlanmadı. Belgenin yürütmesinin durdurulması için Danıştay'a dava açıldı. Danıştay'da başbakanlıktan Kırmızı Kitap'ı istedi. Danıştay saldırısı bundan sonra gerçekleşti! Şimdi... Danıştay saldırısı ve Hrant Dink Cinayeti'nin bu derin mekanizmanın son eylemlerinden olduğunu ifade edelim. Yapılmak istenen ortalığın karıştırılmasıdır ve benzeri birçok cinayet de engellenmiştir. Anarşi oluyor, ardından ihtilal oluyor, anarşi bitiyor...

11 Eylül günü akan kanın 12 Eylül günü durması gibi... Derin Devlet'in harekât planlarını Kırmızı Kitap belirliyordu. Ama artık bu belgenin uygulanması zora girmiştir. Son birkaç yıldır ortaya çıkan çirkin ilişkiler ağı bu yapıyı gözler önüne sermiştir. Bugüne kadar bu yapı yüzünden sadece AK Parti değil, çok partili sisteme geçişten sonra gelen bütün iktidarlar muktedir olamamışlardır., Peki bugünkü durum nedir?

Şöyle: Eski çamlar artık bardak oldu. Derin devlet dağıtılma sürecindedir. Resmi kurum içinde ve dışındaki bir kısım çeteler direniş gösteriyor. Bunlar tamamen temizlenene kadar huzursuzluk sürer fakat endişeye mahal yoktur!
 
bugün



Bu yazı 2,090 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 8 Temmuz 2012 Delikli demir ile mertlik arasındaki ilişki...
    • 5 Temmuz 2012 İki arada bir derede ölüm!
    • 28 Haziran 2012 Dessas-ı ehli dünyanın hafiyeleri veya satılık kalemler...
    • 26 Haziran 2012 Kılavuzu NATO olanın...
    • 17 Haziran 2012 Davet ile davete icabet...
    • 5 Haziran 2012 AK Parti celladına gülümserken...
    • 31 Mayıs 2012 Kürtaj emanete ihanettir!
    • 13 Mayıs 2012 28 Şubat dalgaları ve hükümetin kıyıları...
    • 26 Nisan 2012 CHP'nin tarihi en yumuşak yeri...
    • 24 Nisan 2012 Vatana ihanetin yasal dayanağı olur mu?
    • 19 Nisan 2012 Peki, AK Parti iktidarı bin yıl sürecek mi?
    • 17 Nisan 2012 Çevik Bir nefreti, Tayyip Erdoğan sevgisi...
    • 14 Nisan 2012 Adaletin rövanşı...
    • 8 Nisan 2012 İçimizdeki darbeciler yüzünden...
    • 29 Mart 2012 Gazete kapatmak çağ dışı bir çözümdür...
    • 22 Mart 2012 Talimatla akreditasyon olur fakat demokrasi olmaz...
    • 13 Mart 2012 Liderlik cesareti...
    • 8 Mart 2012 Stratfor ve WikiLeaks gazeteciliği!
    • 1 Mart 2012 Bu ülkede 28 Şubatlar bitmez!
    • 26 Şubat 2012 15 yıl sonra yeniden ''şubat soğuğu!''

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,715 µs