En Sıcak Konular

İbrahim Karagül


İbrahim Karagül
0 0 0000

“Bu ne yüzsüzlük” demeyelim mi şimdi?



ABD Dışişleri Bakanlığı, her yıl olduğu gibi, bu yıl da İnsan Hakları Raporu yayınladı. Bu raporları her zaman yadırgadım. Bunun sebebi, eleştirilen ülkeleri savunmak, insan hakları sicilini görmezden gelmek olmadı hiç. Tespitlerin çoğu da doğru zaten. Ancak insan hakları alanında yaşanan çifte standardı, insan haklarının bir emperyal silaha dönüştürülmesini, suçlamaların dış politika ve askeri güvenlik hedeflerine göre şekillenmesini, Soğuk Savaş döneminde yüz binlerce insanın ölümünden sorumlu olan bir ülkenin kendi kusurlarını görmezken başkalarını insan hakları ihlalleri üzerinden köşeye sıkıştırmaya çalışmasını kabullenemedim hiçbir zaman.

Son beş yıl içindeki gelişmeler ise, bir ülkenin insan haklarının nasıl istismar ettiğinden, en ağır hak ihlalleriyle anılır olduğundan çok daha öte, bütün insanlık için tam bir dehşet sahnesi. Ancak bu ülke hala dünyaya insan hakları dersi vermeye devam edebiliyor. 3 Mart 2005 tarihinde, yine ABD Dışişleri Raporunu sorguladığım yazının başlığı “Bu ne yüzsüzlük”tü. Böyle bir ülkenin insan hakları üzerinden kimseye verecek hiçbir şeyi yok. Dolayısıyla her yıl böyle raporlar yayınlamaya devam etmesi, bütün dünya ile alay etmesinden başka bir anlam taşımıyor.

O zaman, Raporu gördüğümde ağzımdan çıkan ilk cümle “Bu ne yüzsüzlük” olmuştu. İnsan hakları ihlallerinin her türünü en ağır şekliyle işleyen bir ülkenin insan hakları, özgürlükler ve değerler üzerinden politika geliştirmesi ikiyüzlülükten başka ne ile ifade edilebilirdi ki? 2005 raporundan Türkiye ile ilgili öğrendiğimiz en çarpıcı şey, “Yarsanitler” diye bir grubun bu ülkede yaşadığı oldu!

ABD yönetiminin hala insan hakları raporu yayınlayabiliyor olması tam anlamıyla utanç verici bir durum. Bu ülkenin beş yıllık insan hakları ihlallerini, insan ırkını hedef alan cinayetlerini buraya sığdırmak mümkün değil. Ama yine hatırlatayım:

Afganistan işgali sırasında Cenk Kalesi'nde yüzlerce esirin nasıl katledildiğini bütün dünya seyretti. Kunduz'dan Mezar-ı Şerif'e getirilen binlerce esirden üç binden fazlası konteynerlar içinde ve Şibirgan cezaevinde katledildi. Dışarıdan kurşun yağmuruna tutulan araçlardan kan sızıyordu. Geceleri cezaevinden alınıp götürülen insanların kemikleri kırıldı, üzerlerine asit döküldü. Mezar-ı Şerif dışındaki toplu mezarlar kazıldı. Guantanam'yu yazmaya gerek yok. Ya Irak? On tane esir kampı, binlerce esir… Listeleri yok. Koruyucuları yok. Erkekler, kadınlar, çocuklar… Sadece Ebu Gureyb sesini duyurabildi. Ya Felluce'deki katliam… Hala bu kentte neler yaşandığını bilen yok. Felluceliler'in, Iraklı doktorların feryatlarını hatırlayalım. Irak Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Dr. Halid el-Şigali, “ABD'nin Felluce'ye düzenlediği saldırılarda uluslararası anlaşmalarca yasak olan çok sayıda kimyasal silah, hardal gazı, sinir gazı ve yakıcı maddeler kullandığının ispatlandığını” bildirdi. Kimse dinlemedi.

Dünyanın karşısına çıkacak yüzleri kalmadığını biraz olsun görmüş olmalılar ki, bu yılki rapora en azından bir özeleştiri eklemişler. “Bu raporu, kendi insan hakları sicilimiz ve terörist saldırılar karşısındaki adımlarımızın sorgulandığı bir dönemde kaleme aldığımızı kabul ediyoruz. Taraf olduğumuz insan hakları sözleşmeleri çerçevesinde başkalarının iyi niyetli kaygılarına yanıt vermeye çalışacağız” diye bir ifade eklemişler.

Ama hala Irak'ta öldürülen yüz binlerce insan, yüz bin çocuk, gizli cezaevleri; işkence uçakları, kaçırılan insanlar, devlet terörüyle yok edilen masumlar, durmaksızın devam eden insan hakları ihlalleri yok bu raporda. 80 ülkede 80 bin kişinin nasıl sorgulandığı yok. Ürdün, Mısır, Tayland, Yemen, Irak, Afganistan, Pakistan, İsrail gibi bir çok ülkedeki işkence merkezleri yok. Cenevre Sözleşmesi'ni nasıl askıya aldıkları yok. Toplu mezarlar yok. Esirlerin nasıl boyunlarının kırıldığı yok. Bazı AB ülkelerinin esir ticaretinde nasıl rol üslendikleri yok.

Sivillere yönelik bombalı saldırılar, gizli terör örgütleri kurup dini mekanlara, önderlere saldırılar, etnik ve mezhep çatışmaları için provokasyonlar, ölüm mangaları kurmak, sadece çocukların bulunduğu gizli cezaevleri, kaçırılan kişilere adalet, yargılama ve avukat hakkı vermemek, dünyanın bir çok ülkesinden kaçırılan kişilerin hiçbir yasal hak tanımaksızın ABD askeri mahkemelerinde idama mahkum edilmesi yok. Önleyici saldırı, devlet terörü, yargısız infaz gibi kavramların meşrulaşması gibi, insan ırkını tehdit eden saldırganlık yok.

“Bu ne yüzsüzlük” demeyelim mi şimdi.


yenişafak



Bu yazı 675 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 20 Nisan 2012 Türk-Kürt-Sünni..
    • 30 Mart 2012 Suriye satrancı, İsrail'e askeri üs
    • 16 Şubat 2012 En tehlikeli ihtimal: Ya savaş tersine dönerse!
    • 10 Şubat 2012 Hesaplaşma: Kim kimi tasfiye edecek?
    • 2 Aralık 2011 Bitti Esad, gerçekten bitti..
    • 18 Kasım 2011 Artık, Suriye ile savaş halindeyiz!
    • 9 Eylül 2011 Evet, Tahrir'de konuş! Tarihi değiştir! De ki...
    • 18 Ağustos 2011 İran-Suriye ve PKK: O 'kart' yine masada..
    • 10 Ağustos 2011 Altı saat ne konuştular?
    • 27 Temmuz 2011 Ölüm koalisyonu Haçlı savaşçıları..
    • 22 Temmuz 2011 Avrupa Birliği parçalanıyor..
    • 29 Nisan 2011 Cuma, öfke, kan...
    • 10 Şubat 2011 Barış beklerken savaş gelmesin!
    • 31 Aralık 2010 Bir casusa bu kadar para veriliyor mu!
    • 29 Aralık 2010 İki not ve bir kirli ittifak!
    • 24 Eylül 2010 İsrail-PKK bağlantısı bu işi bozabilir mi?
    • 3 Şubat 2010 Bu toplantı hiç de hayra alamet değil!
    • 17 Aralık 2009 İran-Suudi savaşına doğru mu gidiyoruz?
    • 8 Aralık 2009 Reşadiye'den kim ne mesaj veriyor?
    • 28 Ekim 2009 Birileri tarih yapıyor, bunu kimler yazacak?

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,484 µs