En Sıcak Konular

Mehmet Barlas


Mehmet Barlas
0 0 0000

En büyük risk Cumhurbaşkanı seçimi değil, Irak'a girmektir



Yurttaki ve dünyadaki değişimi görmezden gelen ve hatta kabul etmeyen siyasi gözlemciler, gerçekler karşısında sık sık gülünç durumlara düşüyorlar.
Bunlar gelişmeleri izlemek yerine, hayal dünyalarında ürettikleri şemalar üzerinden, siyaseti yorumlamaya çalışırken gülünç oluyorlar. Hayal dünyalarındaki şemalar da eski bilgilere dayalı olarak şekillendiği için, zamanı şaşırıp, "Anakronizm" e kapılıyorlar.
Bunun son örneğini Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt'ın basın açıklamasından Cumhurbaşkanı seçimine dönük bir "Muhtıra" bekleyenlerin düştükleri durumda görmedik mi?
Oysa unutulmaması gereken en büyük gerçek, takvimlerdeki tarih sayısının 2007'yi göstermesidir.
2007 yılında Irak Amerikan işgali altındadır ve bu ülke bir iç savaş ortamı görüntüsü vermektedir. 2007 yılında Türkiye siyaseti ve ekonomisi ile AB üyelik müzakereleri sürecinde bulunmaktadır. 2007 yılında ne ABD, ne AB, ne de Türk toplumu, Türkiye'de askerin siyasete müdahalesi ile başlayacak bir siyasi ve ekonomik istikrarsızlık ihtimalini taşımaya hazırdır.

Türkiye'ye güven
Demokrasisi sağlıklı işleyen, ekonomisi istikrarlı biçimde gelişen, ikili ve çoklu dış ilişkileri terörle mücadelenin ağırlıklı olduğu barışçı bir çizgide ilerleyen bir Türkiye, dış dünyanın da, iç kamuoyunun da beklentilerine uygun bir tablo veriyor. "Ürkek" olduğu hep vurgulanan sermayenin yerlisi de, yabancısı da, bu tabloya karşı duydukları güveni, Türkiye'ye yaptıkları yatırımlarla kanıtlıyorlar.
Bu gerçekleri, Türkiye'nin dünyaya en açık kurumlarından bir olan Silahlı Kuvvetler'in komutanlarının görmemesi mümkün değildir ki...
Ankara'nın içe dönük yaşayan ve kısır siyasi döngülerden çıkamayan uykuda gezer kesimleri, kendileri "Asker ne zaman muhtıra verecek" diye sabırsızlanırken, Org. Büyükanıt'ın bir gün Washington'da, bir gün Brüksel'de dünyanın nabzını tuttuğunu unutuyorlar. Amerikan aleyhtarlığını "Ulusalcılık" ın ideolojik temeli olarak sunmaya çalışanlar, Türk ordusunun bütün büyük askeri projelerinin ABD ile ortak platformlarda gerçekleştirildiğini hatırlamıyorlar. En azından Türkiye'nin AB'den önce NATO'ya üye olduğunu düşünmüyorlar.
Gerçek dünyanın verilerini değerlendiğimizde karşımıza çıkan tablo açıktır.

Irak riski
Türkiye'nin geleceğine dönük dışarıda da içeride de en büyük "Risk" öğesi, Irak'taki gelişmelere ilişkin olabilecek durumlardır.
Bunu Org. Büyükanıt ve Genelkurmay kadrosu da çok iyi gördükleri için, Irak'a askeri müdahalenin bir "Siyasi karar" olacağı yine vurgulanmıştır. "Sınırı geçeriz ve başarılı oluruz" söylemi, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kendine güvenini ifade eden ve toplumun güven duygusunu da karşılayan bir ifadedir. Ancak aynı anda böyle bir askeri harekatın olabilmesi için "Siyasi irade" nin ve "TBMM' nin kararı" nın var olması gerektiği de altı çizilerek vurgulanmıştır.
İşte Ankara'nın kısır döngülerine kapılıp, bütün dünyayı "Çankaya'ya kim çıkacak" ve "Çankaya'ya çıkacak kişiyi asker mi belirleyecek" sorularının çerçevesinden görenler, büyük gerçeği görememektedirler. Yazı yazdıkları, manşetler attıkları gazetelerin sermayesi dünyaya açılırken, globalleşmenin gerekleri bu sermayenin yapısını değiştirirken, onlar, "İçe dönelim", "İçimize kapanalım" diyerek, geçmiş dönemlerdeki gibi Türkiye'yi askeri darbelerin ve siyasi-ekonomik krizlerin ülkesi haline dönüştürmeyi hayal etmektedirler.

Anakronizm hastalığı
Zamanı karıştırıp, dünü bugün zannedenlerin "Anakronizm"ini, geçenlerde Prof. Dr. Şükrü Hanioğlu Zaman'daki yorumunda şöyle değerlendirmişti:
Günümüzde 1919'u 2007 değerleri ile yeniden yaratarak, 2007 yılında 1919 koşullarının mümkün ve zaruri kıldığı bir hareket örgütlenmesi yarattığımız anakronizmin tabii bir sonucudur. Bu anakronizm sayesindedir ki iktisadi özelleştirme "kapitülasyon", AB savunuculuğu "yabancı işgalci işbirlikçiliği", basında farklı tezler savunma "mütareke gazeteciliği" benzeri kavramlarla özdeşleştirilmekte ve hayali bir İstiklal Harbi örgütlenmektedir. Bunun ise romantikleştirerek yarattığımız 1919'un yeniden üretilmesiyle ilişkili olduğu kuşkusuzdur. İlginçtir ki anakronizmden arındırıldığında (pek tabii bu ancak kuramsal olarak yapılabilir, uygulamada imkansızdır) Türk ulusalcılığının içeriği de buharlaşmaktadır. Sıklıkla iddia edilenin tersine bu hareket bir milliyetçilik tezahürü değildir. Nitekim bu ideoloji tarihi süreç içinde ortaya çıkan milliyetçiliği benimseyen kesimlerden fazla destek alamamaktadır.

Sabah



Bu yazı 964 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 29 Eylül 2012 Sakın "Erdoğan'sız AK Parti" hesabı yapmayın!
    • 28 Temmuz 2012 "Büyük Kürdistan" bir Amerikan sorunudur
    • 16 Ocak 2012 Kıbrıs'ı da Kwai Köprüsü'ne benzetmedik mi?
    • 9 Ocak 2012 Orta yaş sınırı yükselirken artık kimse yaşlanmayacak mı?
    • 4 Ocak 2012 AK Parti başarılı olursa tüm Türkiye başarılı olacaktır
    • 29 Ekim 2011 Cumhuriyet Bayramımız hepimize kutlu olsun
    • 31 Ağustos 2011 Yeniden açılım günlerinin üslubuna dönülmelidir
    • 17 Temmuz 2011 Asıl sorunumuz acaba ''Şarklılık'' mı?
    • 9 Temmuz 2011 Siz değişmezseniz koşullar sizi değiştirir...
    • 26 Şubat 2011 İktidar iddiası bulunmayan muhalefet olur mu?
    • 25 Kasım 2010 CHP'nin sivil paşalarının sivil darbe ürküntüsü...
    • 11 Ekim 2010 Kılıçdaroğlu'nun önündeki tarihi fırsat
    • 22 Eylül 2010 Sentetik beyaz Türklerin dayanılmaz hafifliği
    • 11 Eylül 2010 Kim yalancı? Anayasa Mahkemesi mi, CHP lideri mi?
    • 9 Eylül 2010 İktidarı 'Evet' mi yoksa 'Hayır' mı güçlendirir?
    • 28 Haziran 2010 Üslubu tırmandırınca kelimeler kifayetsiz kalabilir
    • 12 Haziran 2010 Yeni dünyada eksen de merkez de farklı yerlerdeler
    • 7 Mayıs 2010 Teşekküre karşı benden de bir teşekkür...
    • 5 Ocak 2009 Basın ''Medya'' olmadan önce kol kırılır yen içinde kalırdı...
    • 3 Kasım 2008 Türk demokrasisinin sabırla imtihanında geçer not alabilecek miyiz?

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    11,743 µs