En Sıcak Konular

Ruşen Çakır


Ruşen Çakır
0 0 0000

Zarkavi öldü, herkes sevindi



Hürriyet gazetesi, Irak'taki El Kaide adına internette yayınlanan "Şu sevindirici haberi vermek isteriz ki, mücahidimiz Şeyh Zarkavi şehit oldu" şeklindeki açıklamaya çok şaşırdı ve habere "El Kaide bile sevindi" başlığını attı. Şehit kavramının bu kadar içselleşmiş olduğu Türkiye'de bile, eğer çok etkili bir gazete böyle bir başlık atabiliyorsa, durum tahminlerin de çok ötesinde vahim demektir.

Çünkü Batı'nın muazzam teknik imkanlarına karşı El Kaide ve benzen yapıların ayakta kalabilmesinin, hatta meydan okuyabilmesinin özünde şehitlik anlayışı yatıyor. (Iran asıllı Fransız araştırmacı Farhad Khosrokhavar'ın, yakında Türkçe de yayınlanan "Allah'ın Yeni Şehitleri" kitabı, şehadet kavramının tarihsel serüveni hakkında çok önemli bilgiler sunuyor.) Örneğin 11 Eylül'ün ardından bir El Kaide sözcüsü, "sizin çocuklarınız ölmemek için ellerinden geleni yapıyor, bizimkilerse şehit olabilmek için yarışıyor" diye Batılılarla dalga geçmişti.

İkiz kardeşlerin yarışı

İşte bu "şehadet yarışı "na Türkiye'den çarpıcı bir örnek: Osman Öztürk 4 Haziran 1997'de Keşmir'e gitti. Osman, nüfusun büyük çoğunluğu Müslüman olan Jammu Keşmir (Esir Keşmir)'in Azad Keşmir (Özgür Keşmir)'e bağlanması için mücadele eden Hizb-ül Mücahidin örgütünün saflarında Hindistan ordusuna karşı savaştı. 37 gün sonra, yani 11 Temmuz 1997'de burada hayatını kaybetti.

Osman Afganistan'daki kamp sırasında gördüğü bir rüyayı arkadaşlarına şöyle anlatmıştı: "Kardeşim ismail'le bir koşu parkurunda yarış ediyorduk. Ben ne kadar hızlı koşarsam koşayım, ismail yavaş yavaş koşmasına rağmen hep benden önde gidiyordu. Neticede İsmail yarışı tamamladı ve bana dönüp şöyle bağırdı: Osman acele et seni bekliyorum."

Osman ile ismail ikizdi, aralarındaki yarış "şehadet" yarışıydı ve gerçekten İsmail önce davranmış; 21 Aralık 1996 tarihinde Etiyopya'dan ayrılmak isteyen Müslümanlarla birlikte savaştığı Ogadin'de ipi göğüslemişti.

Psikolojik savaş

Batılılar uzun süredir, Müslümanlar'daki bu şehadet olgusunu anlamaya çalışıyor, ama epey zorlanıyorlar. Kavrayanlar da, gençlerdeki "şehadet" potansiyelini nasıl geçersiz kılabileceklerini bilemiyorlar. Sonuçta ortaya, psikolojik savaş uzmanlarının geliştirdiği, kısa vadeli "çözüm"ler çıkıyor.

Öncelikle, zaten radikal islamcı safları seçmiş olanları hedefliyor, bu kişileri fanatik, psikopat veya sosyopat olarak göstermeye çalışıyorlar. Onların aslında dindışı bir hayat sürdükleri veya sürmek istedikleri yolunda haberler (içki, pornografi, seksi iç çamaşırları vb.) bulup ya da üretip, bunları pompalıyorlar.

Katılan herkesin her an "gönüllü ölüm"e hazır olması gerektiği için, bu tür örgütlerin içine ajan sokabilmek de imkansız gibi. Bunun yerine militanların yakın çevrelerini kolaylıkla satın alabildikleri intibaı yayıyorlar.

Son olarak, Ebu Musab Zarkavi olayında olduğu gibi, kıstırdıklarını ibret olsun diye acımasızca infaz ediyor, yakaladıklarına da her türlü insanlık dışı muameleyi reva görüyorlar.

Şehit mi cellat mı?

Bu tür propagandalar esas olarak radikal islamcılığa zaten karşı olan çevreler tarafından benimsenirken, ona eğilimli olan kesimlerde tam tersi etkiler de yaratabiliyor. Çünkü El Kaide vb. yapılara sempatiyle bakanlar, bu tür haberlerin kaynaklarına öteden beri güvenmiyorlar. Güvendikleri kaynaklar da kendilerine bunların tam tersi şeyler anlatıyor.

Özetle, Türkiye'de altı gazetenin Zarkavi konusunda "Celladın Sonu" manşetini atması bir şeyse, Vakit'in Zarkavi'yi "şehit" olarak yüceltmesi çok şeydir.

Bu yazı 1,203 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 12 Şubat 2012 Türkiye dehşet senaryolarına hazır olmalı
    • 23 Haziran 2011 Herkes elini çabuk tutmalı
    • 13 Haziran 2011 Hoca’nın rüyasını talebesi gerçekleştirdi
    • 8 Mayıs 2011 Beş soruda Hizbullah-PKK gerginliği
    • 27 Nisan 2011 Suriye mi, İsrail mi?
    • 24 Kasım 2010 Öcalan bunu hep yapıyor
    • 20 Ekim 2010 Bir toplum mühendisliği projesi olarak KCK operasyonu
    • 28 Temmuz 2010 Ne açılım, ne referandum yüzünden
    • 23 Haziran 2010 PKK kayıtsız şartsız silah bırakmalı
    • 10 Mayıs 2010 Türklerin kaygıları, Kürtlerin haysiyeti
    • 3 Mayıs 2010 ''PKK ne yapmak istiyor?''
    • 13 Nisan 2010 Ahmet Türk Türkiye’dir
    • 12 Şubat 2010 Devletin zirvesinde koalisyon fikrine hazır mıyız?
    • 5 Şubat 2010 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine erken ve gerekli bir bakış
    • 28 Ocak 2010 Alevi açılımında son dönemeç
    • 19 Ocak 2010 Adalet istiyoruz
    • 12 Ocak 2010 PKK nasıl silahsızlandırılacak?
    • 17 Aralık 2009 Gül nasıl devreye girebilir?
    • 4 Aralık 2009 Açılım gemisi İmralı açıklarında batmak üzere
    • 19 Kasım 2009 Dersim yanlışları

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,161 µs