Sami Kohen
0 0 0000
Hep aynı senaryo...
Gene aynı heyecanlı senaryo yaşandı: AB cephesinde günlerce süren yoğun diplomatik çabalar, ortaya konan talepler, itirazlar, her kelimesi uzun uzun tartışılan taslak metinler, kıran kırana pazarlıklar... Türk cephesinde gelişmelerin sıkı takibi ve değerlendirmesi ve gergin bekleyiş... Sonunda tarafların kabul edebileceği bir belge üzerinde uzlaşma...
Türkiye'nin AB ile üyelik müzakerelerine yeşil ışığı yakan 3 Ekim 2005 Konsey toplantısında yaşanan senaryo, bu kez müzakerelerin başlamasına ilişkin karar sürecinde de tekrarlandı ve nihayet dün heyecanlı saatlerden sonra mutabakatla sonuçlandı.
Böylece AB ile müzakere edilecek olan 35 "başlık"tan ilki (Bilim ve Araştırma ile ilgili olanı) dün masaya yatırılmış, diğer bir deyişle, üyelik müzakereleri süreci fiilen başlamış oldu.
Bu, bir bakıma uzun AB yolunda yeni ve önemli bir kilometre taşı oluşturuyor. Ancak Kıbrıs Rum yönetiminin bu başlık üzerinde gösterdiği engelleyici tavrı her dosyanın müzakeresinin başında veya sonunda gündeme getireceğini tahmin etmek zor değil. Yani bu 35 "fasıl"ın her birinde Kıbrıslı Rumlar galiba "Biz bu filmi daha önce görmüştük" dedirtecek!..
Eski taktik...
İlk bakışta Kıbrıs Rum yönetiminin AB'nin Türkiye ile müzakereleri açması için başta ortaya koyduğu (ve aslında Bilim ve Araştırma konusuyla hiç ilgisi olmayan) Kıbrıs şartını aynen arzuladığı biçimde kabul ettirememesi ve Avusturya dönem başkanının önerdiği uzlaşma formülüne razı olması, bir geri adım olarak görülebilir.
Aynı şekilde günlerce süren tartışmalar ve pazarlıklar sırasında, Kıbrıs Rumlarının "1'e karşı 24" durumuna düşmesi, bazı üye ülkelerin (özellikle İngiltere'nin) sert tepkilerine maruz kalması da onların hesabına bir kayıp olarak da algılanabilir.
Ama kabul etmeli ki, Papadopulos yönetimi her şeye rağmen başarılı bir manevra çevirmiş ve sonunda bazı taktik kazançlar elde etmiştir. Nitekim AB üyeliğinden azami yararlanmasını bilen Rum tarafı, Kıbrıs sorununu -ve bununla ilgili şartlarını- bu kez de gündemde tutabilmiştir. Bu bazı AB üyelerini rahatsız etmiyor değil. Nitekim önemli bir AB üyesi ülkenin diplomatından duyduğumuz şu söz rahatsızlığı yansıtıyor: "Kıbrıs, AB'yi bir kez daha adeta rehin aldı. Kıbrıs'ın ortaya koyduğu şartlar, esas çalışmalarımızı aksatıyor, dikkatlerimizi başka tarafa çekiyor... Ama ne yapalım ki Kıbrıs küçük bir ülke de olsa, AB içinde eşit durumda ve veto hakkına sahip. Bu da AB içinde artık yeni bir siyasi yapılanmaya gerek olduğunu gösteriyor..."
"Şimdilik" aşıldı
Gerçekten, minik Kıbrıs, koca AB'yi peşinden sürüklemeye çalışıyor ve açıkçası bir ölçüde de bunda başarılı oluyor...
Öyle olacağı belli değil miydi? Türkiye Kıbrıs Rum tarafını, sorun çözümlenmeden, ada birleşmeden, AB üyeliğine kabul edilmesinin hata olacağını az mı söylemişti?
Evet, son olayda Rum vetosu tehdidi önlenebildi, Türkiye'nin müzakere yolunu kapabilecek bir engel aşıldı; ama buna "şimdilik" demek lazım. Çünkü Papadopulos yönetimi, her fırsatta aynı tehdidi tekrarlayacak, aynı engeli çıkaracak.
Bilim ve Araştırma faslı için müzakere pozisyonunda ve atıf yapılan 21 Eylül 2005 Deklarasyonu, gene bir nevi "Damokles Kılıcı" gibi sallanıyor. Nitekim bu perşembe günü başlayacak AB zirvesinde, bunun tekrar teyidi amacıyla masaya yatırılması kimseyi şaşırtmayacak.
Kısaca AB yolunda ilerlerken, aynı senaryolar daha çok yaşanacak...
Bu yazı 1,010 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
3 Ocak 2012
Rusya ile ''kazan-kazan''
-
20 Aralık 2011
Irak’taki boşluğu kim dolduracak?
-
23 Eylül 2011
BM’nin Filistin sınavı
-
18 Ağustos 2010
Tabular yıkılırken...
-
6 Ekim 2009
Yorgo’nun dönüşü
-
6 Mayıs 2009
Şimdiki öncelik Kafkasya
-
7 Nisan 2009
Obama’dan çarpıcı mesajlar
-
24 Şubat 2009
Araplar neden birleşmez?
-
20 Ocak 2009
Obama neyi ne kadar değiştirecek?
-
23 Aralık 2008
Ortadoğu’da domino oyunu
-
19 Aralık 2008
Stratejik önem yetmez!
-
4 Kasım 2008
Sürpriz olur mu?
-
10 Ekim 2008
Kriz neleri ne kadar değiştirir?
-
3 Ekim 2008
ABD’de “part-time” sosyalizm!
-
19 Eylül 2008
Livni ile barış olur mu?
-
16 Ağustos 2008
İran’la ilişkilerde ince ayar
-
1 Ağustos 2008
Türkiye şimdi nasıl görünüyor?
-
10 Temmuz 2008
Neden İstanbul?
-
22 Şubat 2008
Sarkisyan'dan beklenen...
-
20 Şubat 2008
Castro gitti ama Castroizm sürüyor
Yorumlar
+ Yorum Ekle