En Sıcak Konular

Ertuğrul Özkök


Ertuğrul Özkök
0 0 0000

Gece yarısı tarihi bir vaat



ÖNCEKİ gece saat 23.00’ü biraz gece Türkiye Cumhuriyeti’nin 11. Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül’le konuştum.

Yorgundu.

Öyle zafer kazanmış bir hali yoktu.

Hatta bende, sanki bu görevi mecburen kabullenmiş hissi uyandırdı.

Gül, sohbetimizde bana çok, ama çok önemli bir şey söyledi.

Bu sözleri, baskıların başlamış olması nedeniyle Hürriyet’in şehir baskılarının bile tamamına giremedi.

Gül şunu söyledi:

"Cumhurbaşkanlığım sırasında kendimi herkesin yerine koyarak, herkesin hissiyatını anlamaya çalışacağım."

Abdullah Gül, "Ben empati duygusuyla hareket edeceğim" diyor.

Bana göre bu çok ama çok önemli bir vaattir.

Görevi sırasında kendisi ve eşi bu duyguyu anlamaya çalışır ve gereğini yaparsa, hepimiz bundan kárlı çıkarız.

* * *

Dün Hürriyet’in aldığı bir uluslararası ödül için Londra’daydım.

Ama bütün günüm Türkiye ile konuşarak geçti.

Gül dışında DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar’la konuştum.

Başbakan Erdoğan’ın çok sıkıntıda olduğunu söyledi. O nedenle Türkiye’nin hemen seçime gitmesi için çağrı yapacağını açıkladı.

TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ ile uzun bir sohbet yaptım.

Kanaat önderi durumundaki insanların ve başka kimselerin görüşlerini aldım.

Konuştuğum kimselerin bir bölümü Gül’ün gelişini iyi karşılamış.

Sayısı hiç küçümsenmeyecek bir başka bölümünün ise Gül’e itirazı yok.

Ama "eşi türbanlı bir siyasetçinin" cumhurbaşkanı olmasını içlerine sindiremiyorlar.

Öfkeliler ve bu öfkelerinin gazete manşetlerinin tamamına hákim olmasını istiyorlar.

Yani bir tür "yenilmişlik", "hezimete uğramışlık" psikolojisi içindeler.

Abdullah Gül’ün işte bu psikolojiyi de mutlaka anlaması ve bir cumhurbaşkanı olarak bu endişelere, bu öfkelere tatmin edici cevaplar, davranış biçimleri bulması gerekiyor.

"Empati" gibi demokrasinin ve çağdaşlığın en temel psikolojisi olan bir kavramı daha ilk günden kullanan bir insanın bu psikolojileri iyi yöneteceğine inanmak istiyorum.

* * *

Ama Abdullah Gül’ün önünde çok tehlikeli bir seçenek daha var.

Şu, artık Türkiye’de herkesin bildiği bir "sır".

Gül, bu koltuk için çok istekli değildi.

Onun birinci arzusunun o makamda Başbakan Tayyip Erdoğan’ı görmek olduğunu çok iyi biliyorum.

Kendisini oraya, şahsi hırsı veya arzusu değil, bir başkasının şahsi arzusu ve tehlikeli hırsı çıkardı.

TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın, "Eşi türbanlı biri oraya çıksın" diyerek tehlikeli bir kumar oynadığını hepimiz biliyoruz.

Üstelik bunu kendi kendine tarif ettiği "uzlaşma vanası" kapalı bir "güya demokrasi" duygusuyla yaptığını da çok iyi biliyoruz.

Şimdi gelin olaya bir de şu taraftan bakalım.

Evet, bir siyasetçinin sırf eşinin başı örtülü diye Çankaya’ya çıkmasını engellemeye çalışmak demokrasi açısından zarif bir şey değil.

Ama bunun tam tersi de geçerli değil mi?

Yani bir siyasetçinin sırf "eşinin başı örtülü" diye o koltuğa zorla itilmesi...

Bunu isteyen kişi, tehlikeli bir siyasi karaktere sahip demektir.

Arınç bu hırsı ile asıl zararı başörtüsünü eşlerinin "şahsi tercihi" olarak sunmaya çalışan, samimi kişilere vermiştir.

Yani bugüne kadar "dini siyasete alet eden" bir siyasetçi şimdi de "eşini siyasete alet etmeye" başlamıştır.

Erdoğan ve Gül başta olmak üzere bütün AKP’lilerin bu tehlikeli psikolojiyi iyi tahlil etmeleri ve tecrit etmeleri gerekir.

AKP’nin geleceği, Türk siyasetinin geleceği bu hastalıklı zihniyetin tecrit edilip edilmemesine göre biçimlenecektir.

* * *

Abdullah Gül’ü beş yıla yakın bir süredir hem başbakan hem başbakan yardımcısı ve dışişleri bakanı olarak izledik.

Bugüne kadar duygularını iyi kontrol eden bir siyasetçi izlenimi verdi.

Devletin kurumları ile uyumlu ve diyaloğa açık bir ilişki kurdu.

Şimdi milletin tümüyle aynı ilişkiyi kurabilir. 

 
hürriyet



Bu yazı 979 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 10 Ocak 2011 İslam’ın samimi sesi bu mektupta
    • 23 Eylül 2010 Hayır Ahmet, babanı sen öldürttün!
    • 2 Temmuz 2010 Halk avukatları silkeliyor
    • 1 Haziran 2010 Size sesleniyorum İsrailli dostlarım
    • 15 Mayıs 2010 O kitabı yeniden yayınlamak isterdim
    • 11 Şubat 2010 Postmodern faili meçhuller
    • 7 Ocak 2010 Eyvah, yine dil zaptiyeliği mi
    • 5 Ocak 2010 Önümüzdeki dönem yükselecek yazarlar
    • 3 Ocak 2010 Genel yayın yönetmeni nasıl gider
    • 9 Aralık 2009 Herkesin iki oy hakkı olmalı
    • 25 Kasım 2009 Ergenekon sanığı ile ortak hisler
    • 12 Kasım 2009 Bu da benim ilerleme raporum
    • 14 Ekim 2009 Kimse bana şunu sormadı
    • 1 Ekim 2009 Jurnalci gazetecilere yazıyorum
    • 16 Eylül 2009 Provokatör veya yoldaş
    • 11 Eylül 2009 Gazetecinin felaketi
    • 27 Ağustos 2009 Ben, gazeteci Ertuğrul Özkök
    • 28 Temmuz 2009 Cesur Türkler, cesur Kürtler
    • 16 Temmuz 2009 Manşet yapmamak doğru muydu
    • 8 Temmuz 2009 Kavgayı bitirmek için plan

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,859 µs