En Sıcak Konular

Gülay Göktürk


Gülay Göktürk
0 0 0000

Temelsiz korkularla baş edilebilir mi?



Korkacak bir şey yok" diye yazmaya başlayalı tam 13 yıl olmuş.

Bugün gibi hatırlıyorum, 1994 yerel seçimlerinin hemen sonrasında Siyaset Meydanı'ndaydık. "Laik" İstanbullular şok içindeydi. Şehirlerini kaybettiklerini, irticanın modern Türkiye'nin kalbini ele geçirdiğini düşünüyorlardı. Daha oy sayımı yeni bitmişti ama ortalıkta şehir efsaneleri dolaşmaya başlamıştı bile. Taksim'de mini etekli bir kıza jilet atılmış! Beyoğlu'nda içki içen birini çevirip dövmüşler! Yetkililerin böyle şeyler olmadı diye yemin billah etmesi de hiçbir işe yaramıyordu. Çünkü böyle şeylerin olması gerekiyordu; olmasından daha mantıklı bir şey olamazdı, öyleyse olmuş olmalıydı!

O toplantı boyunca, "Merak etmeyin yaşam tarzınıza hiçbir şey olmayacak" demekten ve sebeplerini sayıp dökmekten nefesim tükendi. Nafile... Tayyip Erdoğan beş yıl belediye başkanlığı yaptı. Belediyeye ait yerlerde içki yasağı dışında yaşam tarzına müdahale anlamında tek bir olay olmadı İstanbul'da. Ardından 3 Kasım seçimleri yapıldı, AK Parti beş yıl boyunca iktidar oldu, bu beş yıl boyunca kimsenin yaşam tarzına bir şey olmadı. Yaşam tarzına müdahale sayılabilecek bir iki küçük denemeden de (zina ve kırmızı bölgeler konusu) toplumun şöyle bir homurdanmasıyla derhal çark edildi. Yaşam tarzlarına dokunmamak bir yana, çağdaş yaşam tarzını geri dönüşü olmayan bir biçimde yerleştirecek olan; herhangi tonda bir din devleti kurma teşebbüsünü imkansız hale getirecek olan bir projeye, AB projesine dört elle sarıldı, Türkiye'nin AB üyeliği için bütün partilerden daha çok didindi, çabaladı. Bir anlamda gemileri yaktı...

O zaman bu korku niye bir türlü bitmiyor? Neden bugün Tandoğan ve Çağlayan meydanlarına koşan kitlelerin yine aynı korkunun pençesinde oldukları söyleniyor? Ak Parti bu korkuyu dikkate alsın, bu korkuyu anlasın, ona göre davransın deniyor. Bu parti 13 yıllık icraatıyla korkacak bir şey olmadığını göstermiş.

Peki daha ne yapsın? Geriye bir tek şey kalıyor: Bizim korkumuzu yenmemiz için kendinden vazgeçsin... O da "bizim gibi" olsun... O bizim gibi olmadıkça, biz kendimizi güvende hissetmeyeceğiz. "Merkeze oturmak" denilen, "çağdaş değerlerle barışmak" denilen bu... Baş örtülü eşler her görüldüğünde isteri krizlerine tutulmanın, "dindar" lafı her edildiğinde paranoyalara kapılmanın anlamı bu... İşin aslı şu ki, yaşam tarzımıza müdahale istemiyoruz diye slogan atanlar aslında, iktidardakilerin yaşam tarzına müdahale etmeye, onları kendileri için "kabul edilebilir" hale getirmeye çalışıyor.

* * *

İnsanların yaşam tarzlarını tehdit altında gördükleri zaman sokağa dökülmesi, demokrasinin en önemli sigortasıdır. Ama tehdit gerçek değilse, korku olgulara dayanmıyorsa, takıntı halini almışsa, bir insan hayali korkularla hayatı hem kendine hem de etrafındakilere zehir ediyorsa bunun adına başka bir şey denir. Bu hastalıklı bir durumdur. Böylelerini korkacak bir şey olmadığına ikna etmeye çalışmak neredeyse imkansızdır. Ben yüzbinlerce insanın böyle hastalıklı bir ruh hali içinde olduğuna inanmak istemiyorum. O yüzden de, Tandoğan ve Çağlayan mitinglerindeki ruh halini "korku"dan ziyade, başka şeylerle açıklama gereği hissediyorum. Bunu da yarın anlatırım.


bugün


 



Bu yazı 909 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 28 Eylül 2012 Susmak için artık çok geç
    • 24 Eylül 2012 Darbecilik mahkûm oldu
    • 21 Eylül 2012 7 adımda çözüm planı
    • 14 Eylül 2012 Libya
    • 25 Ağustos 2012 Kürtler'i PKK'dan korumak
    • 8 Ağustos 2012 Tehditle canlı kalkan olunur mu?
    • 30 Temmuz 2012 Suriye Kürdistanı
    • 2 Temmuz 2012 Zana kimi, neyi temsil ediyor?
    • 18 Haziran 2012 Kılıçdaroğlu Bahçeli'nin arkasına saklanıyor
    • 15 Haziran 2012 Olmayacak duaya amin
    • 11 Haziran 2012 Oslo süreci yeniden mi?
    • 8 Haziran 2012 Erdoğan-Kılıçdaroğlu görüşmesi
    • 4 Haziran 2012 Ses kayıtları
    • 30 Mayıs 2012 Parti kongreleri neden yapılır?
    • 21 Mayıs 2012 Sivil bayramlar dönemi
    • 11 Mayıs 2012 Yine mi?
    • 9 Mayıs 2012 Solun resmi tarihi
    • 25 Nisan 2012 Keşke CHP bölünse
    • 11 Nisan 2012 Kafası karışık bir Demirtaş
    • 9 Nisan 2012 Nizam-ı alem

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,577 µs