En Sıcak Konular

Haşmet Babaoğlu


Haşmet Babaoğlu
0 0 0000

Bu değil halkı, kendini bile tanımamaktır!



Hatırı sayılır bir eğitim ve kültür düzeyine sahip, Cumhuriyet’in laiklik ve modernleşme projesine sımsıkı bağlı bir grup tanıdıkla yolculuktayım. Bir yandan da havadan sudan, sanattan, kültürden konuşuyoruz. Laf dönüp dolaşıp güncel siyasal-sosyal gelişmelere geliyor. Tabii “türban sorunu”na ve türbanlılara kadar uzanıyor.

Bu konu yüzlerinin buruşmasına neden oluyor. Sevmediği bir yemeği bitirmeye zorlanan küçük çocuklara benziyorlar o an.

Dikkatimi çekiyor; türban gerçeğini bir inanç kavrayışı ya da sosyal bir fotoğraf olarak değerlendirmeye bile yanaşmıyorlar artık.

En küçük bir fikir yürütmeye kalkışmak yerine hep bir ağızdan şöyle soruyorlar: “Varoşlardaki kızlara türban taksınlar diye ne paralar ödendiğini bilmiyor musun sen?”

Önce küçük bir travma geçirip şaşkınlıkla “yani türbanlılar size göre bir nevi paralı askerler mi?” diye soracak oluyorum. “İnanç” diyorum, “yorum” diyorum; “yahu, bu kadar geniş bir toplumsal kabul ve olgu karşısında” diyerek uzun bir konuşmaya giriş yapıyorum ki... Beni fena halde küçümseyen bir gülümsemeyle “işin içinde para olmasa, çıkar olmasa olay bu noktaya kadar gelir miydi?” diyerek konuyu kapatıyorlar.


***


Bir başka gün...

Bir grup arkadaş oturmuş sohbet ediyor, bir yandan da demli çaylarımızın tadını çıkartıyoruz. Muhabbetimizin gündelik hayattan uzaklaşıp derin sulara açıldığını gören yan masadakiler de aramıza katılıyor. Yeni gelenler koyu muhafazakâr ve dini hassasiyetleri yüksek siyasal görüşlere sahip.

Laf sonunda yine siyasete geliyor.

“Cumhuriyet mitingleri”ni konuşuyoruz.

Bu mitinglere katılanların samimi coşkusunu konuşuyoruz. “Türk modernleşme projesi”nin bütün eksik gediklerine rağmen başarılı olduğunun altını çizmeye kalkıştığımda muhafazakâr arkadaşlar itiraz ediyor.

“Bu mitinglerin arkasında büyük para var” diyorlar. “O kadar para döküldü ki bu kadar kalabalığın toplanması normal.”

“Yahu diyelim ki öyle! Ama bayrağını kapıp alana giden insanları bu kampanyalara dökülen para ne ilgilendirir?” diyecek oluyorum. Dünyadan habersiz bir çocuğa bakar gibi bakıyorlar bana.


***


Sevgili okurlar, iki ayrı dünya görüşünden, iki ayrı sosyal kesimden bir grup insan manzarası getirdim önünüze.

Ancak bu iki farklı grup, ne garip ki bir noktada müthiş bir ortaklığı paylaşıyor.

İkisi de bu ülke insanının kendine ait bir inanç ve fikir dünyasına sahip olabileceğine katiyetle inanmıyor. Fikirler, inançlar hep bir çıkar karşılığı “zerkediliyor” onlara göre...

İkisi de yaşam tarzlarımızın, gündelik tercihlerimizin samimiyetine inanmıyor. Ya kandırılıyoruz ya da satın alınıyoruz...


***


Bakıyorum da...

Mürekkep yalamış koca koca insanlar. Aralarında köşe yazarları falan da var. Akılları sıra halkı da, ülkeyi de yakından tanıyorlar!..

Onlara kalsa...

Paranın kölesi olmayan neredeyse tek Allah’ın kulu kalmamış bir ülke Türkiye!

Sanki inançlar, kanaatler, heyecanlar, sevinçler, kederler, hepsi iki ekmek fiyatına el değiştirebilir şeyler!

Sanki bu ülkenin uzak ve yakın tarihi; gelenekleri, kültürü satışa çıkmış da parayı bastıranın elinde kalmış!

Bilmiyorum artık... Acaba bu türden siyasal-sosyal tezlerini gerçeğin ta kendisi sanan veya öyle sunan arkadaşlar kendilerine biçtikleri zekâ ve kültür düzeyinin düşüklüğünün ne zaman farkına varacak?
 
Vatan



Bu yazı 1,405 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 29 Nisan 2011 Çılgın projeyi eleştirenlere bakıyorum da...
    • 17 Temmuz 2010 Cep telefonu beyne zararlı mı?
    • 19 Aralık 2008 Gece... Mevlana... Düşünceler...
    • 16 Ağustos 2008 Giderayak İzmir, Çeşme, Alaçatı...
    • 17 Kasım 2007 Kaybedersek çok üzülmeyeceğim!
    • 27 Ekim 2007 Uçuruma doğru ilerleme
    • 13 Ekim 2007 Bayram gibi bayram!
    • 15 Eylül 2007 Kırılgan dünyalar, gergin tel gibi insanlar
    • 14 Temmuz 2007 İçimizdeki korkunç yalnızlık: Kıskançlık
    • 7 Temmuz 2007 Bu değil halkı, kendini bile tanımamaktır!
    • 5 Mayıs 2007 Mavi tuhaf ve karanlık bir renktir!
    • 21 Şubat 2007 Film deyip geçme, içinde ne çok şey var!
    • 26 Ocak 2007 Irkçılık, Şeytan ve Adem (insan)
    • 1 Ocak 2007 Beş yeni hayat... İşte bayram!
    • 11 Aralık 2006 Merakım dindi, geriye pek bir şey kalmadı!
    • 7 Aralık 2006 Papa ne yaptığını bilmiyor mu?
    • 6 Aralık 2006 Su bitecek, ilgileniyor musunuz?
    • 25 Kasım 2006 Philippe Noiret ölmüş diyorlar
    • 19 Kasım 2006 Romeo ve Jülyet yaşasaydı...
    • 8 Kasım 2006 Ecevit’in trajedisi: Bizi değil kendisini aldattı!

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,296 µs