En Sıcak Konular

Akif Emre


Akif Emre
0 0 0000

Aydın eleştirisi'nin eleştirisi



Seçimlerden sonra bir seçkin-aydın eleştirisi dalgası başladı. Eleştirilerin odağına oturtulan, seçim sonuçlarını okuyamayan daha çok medyatik okur yazarlara yönelik olarak başlatılan eleştiri dalgası bir süre daha devam edecek gibi görünüyor. Eleştiriler temelde şu eksende sürdürülüyor; bu seçkin aydınlar seçimlerde ortaya çıkan sonuçları doğru okuyamamışlar, bununla da kalmayıp sergiledikleri ideolojik körlük, bilimsel çalışmaların elde ettiği sonuçları bile reddetmelerine neden olmuştur. Yanılgı burayla da sınırlı kalmamış, bir aydın sapması olarak, istediği yönde “demokratik tercih” yapmayan halkı aşağılamaya, hakaret etmeye kadar varan mütekebbirane tavırlarını sonuçlar açıklandıktan sonra da sürdürmeleri öfkenin ne boyutlarda olduğunu gözler önüne serdi,

Bu üç başlıkta özetlenebilecek aydın eleştisinin de eleştiriye muhtaç olduğunu hemen belirtelim.

Her şeyden evvel aydın eleştirisinin odağına alınan, 'aydın yabancılaşması'ndan çok seçim sonuçlarını göremeyecek kadar partizanlık yapılmasına indirgenmesi önemli bir sorun. Oysa Türk aydınının temel sorunu topluma, değerlerine yabancılaşmış olmasıdır. Buradan kalkarak, artık Türkiye'de hatırı sayılır miktarda modern, batılı hayat tarzını benimsemiş bir kitlenin oluştuğu, dolayısıyla batıcı aydınların azınlık bir zümre olmaktan çıktığı gibi tezi savunmasının bu çerçevede anlamı kalmıyor. Hayat tarzı hatta dünya görüşü ne olursa olsun bu ülkenin tümünü kuşatan tarihsel geleneğinden beslenen, toplumun sürekliliğini anlamlandıran ortak değer ve kültürel kodlara yabancı bir seçkinci aydın egemenliği tahakkümünü sürdürmektedir. Temel soru aydın denilen okumuş yazmışların topluma yabancılaşmış hal ve tutumlarını sürdürüyor olmalarıdır. Türk aydınının toplumla kurduğu ya da kuramadığı iletişimsizlik, yabancılaşma düzeyinde bir yanılgı hali devam ediyorken, yanılgıyı teknik bir seçim tahminine indirgemek sorunun anlaşılmasında en büyük engeldir.

Aydın eleştirilerinin odağına yerleştirilen önemli başlıklardan biri de Türk aydınları için bir tür modern hurafeye dönüşen pozitivizmden miras kalan bilimsellik tabusu. Her ne kadar ideolojik öfkeleri kamuoyu araştırmalarının sonuçlarını bile kabul etmekte zorlanan, hatta araştırmayı yapan bilim adamına hakarete varan saldırılar; Türk aydını denilen varlığın ilmi, fikri ve de ahlaki sorunları hakkında güncellenmiş bir örnek sayılabilir.

Fakat burada 'eleştirinin eleştirisi'ni gerektiren hususlardan biri bilimselliğin fetiş haline getirilmiş versiyonunun kullanıma sunulmasıdır. Seçim sonuçlarını şu ya da bu şekilde tahmin etmekten çok bilimselliğe yapılan vurgu, bizzat seçkinci aydın tavrını eleştiren aydınların aynı paradigmadan kurtulamayışlarını gösterir… Sorun sosyal bilimler çerçevesinde bilimsel araştırma yöntemleriyle siyasal eğilimleri tespit etmekten ibaret değil, neden bu halkın belli konulara duyarlılık gösterdiği, neden hâlâ hiç de “rasyonel olmayan” gerekçelerle tavrını belirlemekte olduğudur. Hiçbir sosyal bilimsel çerçeveye, davranış analizine girmeyen tercihlerinin nasıl anlamlandırılacağı sorunudur ki bu paradigmatik kopuş Türk aydınını yabancılaşmasının temel nedeni olarak hâlâ önümüzde durmaktadır.

Aydın sapmasının en belirgin özelliklerinden biri de, kendi öngörüsüne uymayan, “aydınlatıcı misyon”unu reddeden halkı aşağılamasıdır. Dünyanın hiçbir yerinde örneği bulunmayan bu mütekebbir aydın tavrı aynı zamanda batıcı aydınların en büyük trajediyi yaşamalarının da başlıca sebebidir. Zavallı Türk aydını işte bu nedenledir ki aynı zamanda “dünyanın en yalnız insanı”dır. Halkından kopuk, onun dünyasından habersiz…

Son örnekte aydınların tartışması bilimsellik ve bireysellik tercihleri düzeyinde ortaya çıkıyor. Liberal tutumla statükocu aydın arasında temel paradigmalarda belirginleşen bir ayrışma yok. Halkı küçümseyen, tahkir eden “aydınlanmış insan tipi” olarak Türk aydını ile ruhuna vakıf olmadığı halkını bilimsel araştırma malzemesi olmaktan öteye anlamlandıracak hiçbir entelektüel haritası olmayan yeni aydın tipi arasındaki nasıl bir fark var dersiniz?

yenişafak



Bu yazı 936 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 7 Temmuz 2012 Yeni mabet: CERN
    • 24 Mart 2012 Yeni Türk dizisi: Arap baharı
    • 6 Eylül 2007 Pakistan 'pakisyan'a mı dönüyor?
    • 7 Ağustos 2007 Demokrasi olmadı silah satalım
    • 26 Temmuz 2007 Aydın eleştirisi'nin eleştirisi
    • 29 Mart 2007 Bir BOP masalı: Mısır'da postmodern darbe
    • 1 Mart 2007 İran'ın elindeki bomba

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,049 µs