En Sıcak Konular

Ali Bayramoğlu


Ali Bayramoğlu
0 0 0000

YÖK, Başsavcı, siyasi alan



Açık: YÖK Başkanı, Başsavcı, anayasa tartışmaları üzerinden, devlet alanının siyaset alanı karşısında egemen kalmasını talep ediyorlar. Devlet alanına hapsedilen konulara siyasetin el atmamasını talep ediyorlar.

Şu açık:

Siyasi alan dar, devlet alanı geniş kaldıkça, eğitim ve başörtüsü yasağı gibi konular devlet alanının parçası olmayı sürdürdükçe, Türkiye'de otoriter yönetim zihniyeti ve buna ilişkin görüntü ortadan kalkmayacaktır…

Bu darlık meselesini ya da darlık politikasını hafife almamak gerekir…

Bu daralmanın iç kıvrımları askeri vesayet sistemini aşan bir yapıdadır.

Bu noktada belirleyici iki temel unsurdan söz etmek mümkün...

Bunlardan ilki, "toplumsal ve siyasi alanın kalıcı bir şekilde daraltılması"dır: Yani toplumun talepleri ve örgütlenmenin ayrımcı ve yaptırıma tabi tasnifidir. Yani uzlaşma, diyalog, etkileşim gerektiren siyasi konu ve sorunların siyasi niteliğinin imha edilerek tartışılmaz devlet meselesi haline dönüştürülmesidir.

İkincisi, bu daraltma girişiminin, bugün "anayasal kuruluşlar ve yargı organları üzerinden, yani demokrasi kurumları eliyle yapılması"dır. Bunun toplum ve siyaset kadar, "hukuk alanını da siyasileştirerek daraltması"dır.

Bu iki sorun esasen bugün yaşanan, örneğin siyasi partiler yapılanması, rant yapısı, yönetim krizi, istikrar sıkışıklıkları, içe kapanma eğilimleri gibi türlü sorunların temelinde yatar.

Şunu bilmek gerek:

Toplumun ve siyasetin devre dışı bırakıldığı rejimlerde, "katılım, temsil ve hukuk kurumları" adaletli, özgür ve düzgün çalışmaz, o zaman da demokrasiden söz edilemez. Hele bir de, "bu devre dışı bırakma girişimi hukuk kurumu üzerinden yasallaşıyor ve yapılaşıyorsa", bu rejimi tek sözcük tanımlar:

Otoriter düzen...

Ve her otoriter düzen otoriter tutum ve girişimlerini "halk eğilimi", "milli güvenlik", "iç tehlike", "kendini savunma", "kendisine özgülük" gibi sözlerle doğrulamaya çalışır. Ve otoriter düzenlerin gizli ya da açık olması arasında öz açısından hemen hiçbir fark yoktur.

Tek fark dozdadır...

Her yerde sonuç, açık bir şekilde siyasi alanın biraz daha daraltılması, siyasi partilere yoruma dayalı her tür devlet müdahalesinin "hukuken" mümkün kılınmasıdır.

Siyasete yönelik keyfi bu tutum, aslında devletin bireylere yönelik keyfi tutumunu davet eder ve meşrulaştırır. Zira kim tarafından, hangi güdüyle belirlendiği belli olmayan "devlet ya da asayiş politikaları" her yerde "keyfilik" üretir. Ve her keyfilik "kaos ve çatışma" demektir, kaba güce ya da gayrimeşru kurallara başvurmak demektir.

Bu keyfi tutum aynı zamanda, "toplumun yok sayılması", zapt u rapt altına alınmaya çalışılması demektir. En beteri, farklılıklar arasındaki temasın ve etkileşimin öldürülmesi, yani bir sistemin ruhunu, canını oluşturan "toplumsal mutabakatların eritilmesi" demektir.

Peki ya sonuç ne olur?

Yaşadık biliyoruz:

Gücün keyfice el değiştirmesi, siyasi alanın, zayıfladıkça dar çıkarlara endekslenip suni bir şekilde bölük pörçük olması, modernleşmemiş, farklılaşmamış tepkisel siyasi davranışın ya da oy davranışının ortalığı kaplaması, istikrar bunalımı, yönetim krizi...

Şimdi herkesin belleğinde toplumu aramasında büyük fayda var...

Aksi takdirde, unutmamak gerekir ki, yeni siyaset de bu koşullardan muaf olmaz.

Yenişafak



Bu yazı 1,022 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 15 Eylül 2012 Sorgulama vakti...
    • 28 Ağustos 2012 Kürt sorununda yeni safha...
    • 25 Ağustos 2012 Kürtlerin şiddeti...
    • 30 Haziran 2012 Anter'in katili yaşlanmış mı?
    • 12 Mayıs 2012 Solun şiddetle hesaplaşması
    • 3 Mayıs 2012 Yeni Türkiye'nin doğum belgesi...
    • 21 Şubat 2012 Dink davası ''sil baştan''...
    • 18 Ocak 2012 İkinci cinayet zamanı
    • 17 Ocak 2012 Hrant'a sözüm var...
    • 21 Aralık 2011 Soykırım ve yasa
    • 3 Aralık 2011 Dönme dolap...
    • 30 Eylül 2011 Yazıcıoğlu ve jandarma...
    • 8 Eylül 2011 Aydının şiddetle sınavı...
    • 1 Ağustos 2011 İstifaların anlamı ve yarını: Pek iyi...
    • 28 Temmuz 2011 Parlamentoda bir terörist...
    • 5 Temmuz 2011 Futbolda temizlik, ülkede temizliktir
    • 10 Haziran 2011 Yeni CHP ha! Hadi oradan...
    • 24 Mayıs 2011 MHP'de yaşananlar ve perde arkası
    • 19 Mayıs 2011 Askere ''leş'' toplatmayan generaller iş başında
    • 19 Nisan 2011 Militarist-ulusalcı batak...

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,989 µs