Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı’na yeniden aday olduğunu açıkladığı 14 Ağustos ve seçildiği 28 Ağustos günlerinde iki ayrı konuşma yaptı. Herkesi kucaklayacağının, tarafsız ve şeffaf olacağının altını çizdiği bu iki konuşmada, uzun uzun AKP’ye oy vermeyen kesimlerin kaygı ve tedirginliklerini gidermeye yönelik mesajlar ve güvenceler verdi.
Gül’ün her iki konuşmanın da beni tatmin etmediğini yazdım, söyledim. Öyle ki, 28 Ağustos gecesi NTV canlı yayınında Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru, “Bugün Gül, ondan beklediğim ‘tarihi konuşma’yı yapmadı” demem üzerine “Onu 1 Ekim’de, TBMM’nin açılışında yapacak” diye araya girdi.
Nasıl bir yeni vizyon?
Koru’nun haklı çıkıp çıkmayacağını anlayabilmemiz için benim Gül’den nasıl bir konuşma beklediğimi açmam gerekiyor:
1) Beklentiler bu yönde olabilir, ama Gül’ün her iki konuşmada da yapacaklarından çok yapmayacaklarına aşırı vurgu yapmasının çok gerekli olmadığını düşünüyorum. Bunun yerine kendi birikim ve deneyimini anlatıp bunlardan hareketle Çankaya’ya nasıl yeni bir vizyon ve kişilik getirmeyi vaat ettiğini açıklaması daha yararlı olabilirdi.
2) Gül konuşmalarında esas olarak laikliğe duyarlı kesimleri muhatap aldı. Benzer bir şekilde Başbakan Erdoğan da “Kadınların çekinmesine gerek yok” diye toplumda adım adım tırmanma eğilimi gösteren gerilimi aşağıya çekmeye çalıştı. Bu tür çıkışların bir yerden sonra pek fonksiyonel olduğunu sanmıyorum. Çünkü kaygılanan kesimlerin önemli bir bölümü Erdoğan ve Gül’e güvenmiyor, onların “takiyye” yaptıklarına inanıyor.
Laikliği güçlendirme fırsatı
Peki o zaman ne yapılabilir? Yine çok kişiyi kızdıracağıma eminim ama Gül’ün Çankaya’ya çıkmasının Türk modernleşmesinin, dolayısıyla Atatürk devrimlerinin bir sonucu, dolayısıyla bir başarısı olduğuna inanıyorum. İslam dünyasının hiçbir yerinde dindarların bu derece laik-demokratik sisteme eklemlendiği bir başka ülke yoktur.
Dolayısıyla Gül’ün cumhurbaşkanlığının laikliği zedelemek, hele hele ortadan kaldırmak yerine onu daha da sağlamlaştırma ve güçlendirmeye hizmet etme ihtimalini fazlasıyla önemsiyorum. Çünkü dindar kesimler Çankaya’daki gül aracılığıyla laik cumhuriyetle aralarında varolan mesafeleri kısaltabilir, sorunları azaltabilirler.
Ancak bunun gerçekleşebilmesi için öncelikle Gül’ün buna inanması (ki her iki uç kesimde Gül’ün kendini laikliğe adamasının imkansız olduğuna iman edenlerin çoğunlukta olduğu kesin) ve bu konuda cesur olması şart.
Bu bakımdan benim hayalimdeki “tarihi konuşma”da Gül’ün asıl muhatabı, şimdinin popüler tabiriyle “kendi mahallesi”nin insanları. Kuşkusuz kimsenin Gül’den, kendisini Çankaya’ya taşıyan kitleleri karşısına almasını beklemeye hakkı yoktur. Yine kuşkusuz, AKP’ye oy vermiş kesimlerin demokrasi, çoğulculuk ve toplumsal barış konusunda vermemişlere göre daha geri bir noktada olduklarını ileri sürmek haksızlık olur.
Yine de Gül, eğer sahiden istiyorsa, tarafsız bir cumhurbaşkanı olacağını asıl olarak “kendi mahallesi”nin insanlarının kafalarına iyice yerleştirmeli ve bu şekilde oralardan gelebilecek muhtemel baskıların önünü önceden almaya çalışmalıdır.
Mahalle baskısı
Gül ile Dışişleri Bakanı’yken, Prof. Şerif Mardin’le yapmış olduğum röportaj üzerine sohbet etme imkanı bulmuş ve onun Şerif Hoca’nın uyarılarına itirazı olmadığını görmüştüm. Necip Fazıl Kısakürek’in “Büyük Doğu” ekolünden, yani “elitist” bir İslamcı çizgiden gelen Gül’den başka bir tavır da pek beklenmezdi zaten. Ne var ki Çankaya’ya çıktıktan bu yana Gül’ün kendi mahallesine çekidüzen verme konusunda pek bir şey yaptığını göremedik. Örneğin türban yasağını kaldırmayı yeni anayasaya sokma ısrarı gibi stratejik bir hataya da, en azından yüksek sesle, karşı çıkmadı. Muhtemelen diğer mahallelerden gelen baskılarla boğuşmaktan bunlara fırsat bulamadığını söyleyecektir.
Fakat olaya ters açıdan bakmak da mümkün değil mi? Gül’ün, açık ve net bir şekilde kendi mahallesini laikliğe sahip çıkmaya çağırması halinde diğer mahallelerden gelen baskılar da büyük ölçüde hafiflemeyecek midir?
Vatan
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle