Başbakan Erdoğan ile ABD Başkanı Bush arasındaki görüşme sonrasında gündeme gelen Türkiye’ye “sıcak istihbarat” verilmesi kararı, kamuoyu ve medyada sanki bir zafer elde edilmiş gibi yorumlandı...
Bir haftayı da geçmesine karşılık bekliyorum, henüz gerçeği fark eden -daha doğrusu fark edip de deklare eden- kimse yok…
Ne devletin ilgili makamlarından ne bu alanda çalışan akademisyenler ile stratejistlerden ne de köşe yazarlarından hiçbir ses çıkmadı…
Bir noktada doğal da!
Enformasyon teknolojileriyle ilgili politikalarını ve bu alandaki gelecek vizyonunu hala tam oluşturamamış bir devletten, stratejik araştırmaların önemini daha yeni yeni keşfederek bünyesinde merkezler kurmayı ancak akıl eden üniversitelerden ve artık neredeyse belli yerlerden gelen talimatlarla yazmaya başlayan gazeteci ve köşe yazarlarından da fazla bir şey beklemeyeceksin zaten…
* * *
Öncelikle, günümüzde “sıcak istihbarat”, enformasyon teknolojileri olarak da adlandırılan yüksek teknolojilerin sağladığı olanaklara dayanarak mümkün artık!
Bu alanda da özellikle, ‘Echelon’ adı verilen sürükleme ağı inanılmaz yeteneklere sahip… Sinyal istihbaratına -en gelişmiş biçimiyle- görüntü istihbaratını da ekleyen bu program, bu alanda şu an için ulaşılan son nokta olarak kabul ediliyor…
Bu sistem sayesinde, istenilen her bilgiye ulaşmak ve/ya aranan bir suçluyu dünyanın neresinde olursa olsun bulmak artık çocuk oyuncağı haline gelmiş durumda!
Bilgisayar ve uydu sistemleri arasındaki ortaklığı ifade eden “sürükleme ağları” sayesinde, uzayın binlerce kilometre derinliğinden yeryüzündeki herhangi bir noktanın gecenin zifiri karanlığında bile resmini çekebilmek gayet sıradan bir uğraş oldu!
Bunun yanında, -aynen terörist başı Öcalan’ın yakalanmasında olduğu gibi- aradığınız kişinin ses kayıtlarını bu uydulara gönderiyorsunuz ve geriye sadece telefonla konuşması kalıyor!
Bu kadarla da bitmiyor… Uyduların çeşitli etkenlerden dolayı “göz” ve “kulaklarının” yetersiz kaldığı ya da geçici olarak işlevsizleştiği durumlarda da, devreye ısıya karşı yüksek duyarlılığı olan sistemler giriyor! Böylece istihbarat, izlenen bölgedeki ısı değişimleri ve hedefe ait ısı ölçümleri yoluyla elde ediliyor…
Kısacası, Echelon yoluyla “kişilere özel” görsel, işitsel ve en önemlisi de biyolojik gözetim faaliyetleri söz konusu ve artık hiçbir “hedef” için kaçış mümkün değil!
* * *
Ancakkk…
Bu sistemin kullanılmasıyla ilgili yasal prosedür, basında yer aldığı gibi de değil…
Daha doğrusu, Amerika tarafından varlığı uzun yıllar ısrarla reddedilen ve ancak yeni yeni kabullenilmeye başlanan bu sistemin yasallığı bile tartışmalı…
Ayrıca, çoğu gazetenin yazmış olduğu gibi sadece Amerika’nın elinde/ kullanımında olan -ve zaman zaman da ‘sadece’ İsrail’in yararlandırıldığı- bir sistem değil.
Echelon ilk dönemlerinden itibaren, Amerikan-İsrail gizli servisleri ile derin devletlerinin işbirliğiyle yapılandırıldı. Çeşitli ülkelere de, zaman zaman ihtiyaç duydukları bilgiler -tabii uygun görüldüğü kadarıyla ve belli bir ücret karşılığında- servis edildi.
Daha çok da, -süper güç olmak büyük bir ekonomik güç olmayı da gerektirdiğinden- sanayi casusluğu ve ticari istihbarat amaçlarıyla kullanıldı… SSCB ile Doğu Bloku’nun çökmesiyle ‘Soğuk Savaş’ da sona ermiş ve tek kutuplu hale dönüşen küresel sistemde ABD -ekonomik alanda Japonya’yı da bertaraf ettikten sonra- diğer rakiplerini tehdit etmeye başlamıştı. Bu dönüşümün bir anlamı da, istihbarat faaliyetlerinin yön değiştirmesiydi. Artık istihbarat çalışmaları, ezeli düşman olan komünist ülkelerin ellerinde bulundurdukları silahlara yönelik olmaktan öte; sanayi sırları, ihaleler, patentler ya da borsa işlemleri gibi sınai ve ticari istihbaratlara yönelmişti. Bu sayede Amerikan gizli servislerinin, -başta Fransız şirketleri olmak üzere- birçok şirketlerin toplantılarını dinlettirdiği ve elde ettiği bilgileri de Amerikan şirketlerine aktardığı biliniyor.
* * *
Neyse… bizi asıl ilgilendiren, 60 yıl önce imzalanan bir anlaşmayla Türkiye’nin de bu sistemden yararlanma hakkına sahip olması…
İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilere karşı ittifak yapan Amerika ve İngiltere, bu işbirliğini özellikle istihbarat alanında sürdürdüler. Almanların ünlü sistemi “Enigma”nın şifresini çözen İngilizler bu şifreleri Amerikalılara verirken, Japon askeri şifre sistemini çözen Amerikalılar da bu şifreleri İngilizlere verdiler. Bu sayede, düşmanların gizli mesajlaşmaları çözüldü ve savaş kazanıldı…
Savaş sona erince, İngiltere ile Amerika 1947’de UKASA Anlaşması’nı imzaladılar. Böylece, Echelon sistemi oluşturuldu ve savaş sırasında başlayan işbirliği resmi bir anlaşmaya dönüştü. Daha sonra, İngiliz Uluslar Topluluğu’na üye olan Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda da “ikinci ülkeler” olarak elektronik istihbarat birliğine katıldı. Son olarak, komünizm paranoyasının en derin biçimde hissedildiği Soğuk Savaş döneminde, stretejik müttefikler olmaları nedeniyle Batı Almanya ve Norveç yanında Türkiye de “üçüncü ülkeler” olarak UKASA sistemine dahil edildiler.
Ancak anlaşma, topraklarımızda üsler vermemiz koşuluyla geçerlilik kazanmaktaydı. Bugün Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde bulunan çok sayıda üsteki antenler, bizim üzerimizden Ortadoğu’yu sıkı takip altına almış bulunmaktalar.
Sonuç olarak, zaten anlaşma gereği -zaman zaman ve şartlı olarak da olsa- sıcak istihbarat edinme/ yararlanma hakkına sahibiz…
Olayın özü bu!
Yani, yıllar önce imzaladığımız bir anlaşmanın sonucu olarak doğan hakkımız kullandırılacak bize o kadar!
Bazı çevrelerin zafer olarak algıladıkları bundan ibaret…
Bu alanda çalışan ve hem devlet gözetimi hem de stratejik istihbarat alanlarında iki kitap yazmış biri olarak ben bunları biliyor ve kitaplarımda açıklıyorsam, bazıları gayet tabii olarak kim bilir daha başka neler neler bilmektedirler…
Ama, bilip de bunları yazamayanlar kime hizmet etmekteler işte bunu bilemiyorum!!!
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle