En Sıcak Konular

Mehmet Barlas


Mehmet Barlas
0 0 0000

Bazen piyango bileti alınmadan doğanın büyük ikramiyesi çıkabilir



Bazen insanlara piyango bileti almadıkları halde bile büyük ikramiye çıkabilir. Bu ikramiyenin kaynağı ise doğadır.
Petrolden ya da kıymetli madenlerden söz etmiyoruz.
"Truf" denilen kokulu mantar da, balinanın kusmuğu olan "ambergis" de bunları bulanlara servetler kazandırıyor.
Geçen yıl Avusturalyalı bir çift (Leon ve Loralee Wright), ülkenin güney kıyılarında tatil yaparlarken, kumların üzerinde dalgaların sahile vurduğu kaya parçasına benzer 15 kilo ağırlığında bir katı kitleye rastlamışlardı. Uyanık oldukları için bu kitleyi evlerine taşıdılar.

Ambergis piyangosu
Bu, parfüm endüstrisinde altından daha değerli olan ve gramı 20 dolardan fazlaya alıcı bulan katılaşmış balina kusmuğuydu. Bu ambergis kitlesini 295 bin dolara sattılar.
Geçen hafta da İtalya'da Pisa yakınlarındaki bir ormanda Luciano Savini ve oğlu ormanda yürürlerken, köpekleri toprağı koklayıp, eşelemeye başladı. Baba oğul oradan 1,5 kilo ağırlığında bir truf çıkardılar. Bu mantar müzayedede 330 bin dolara satıldı.
Aslında mantar dünyanın her coğrafyasında var. Toprağın altından çıkartılan vahşi mantarlardan bizim Gaziantep'tekilere "keme", Konya'dakilere "domalan" denilir ya.
Ama çok değerli olan iki türden biri Fransa'nın Parigord bölgesinde bulunan, genellikle kaz ciğeri patesinde katılan "siyah truf" (Tuber melanosporum) ve İtalya'nın Piedmont'unda rastlanılan ve kokusu ile bilinen "beyaz truf"tur (Tuber magnatum).

Keme nasıl truf oldu
Ben yabancı bir dostuma Antep'ten getirttiğim kemeden hediye etmiştim. Sonra öğrendim ki, Londra'daki Harrods'dan truf parfümü alıp, bunu kemenin üzerine sıkmış ve misafirlerine bizim kemeleri truf diye ikram etmiş.
Bu mantarlarla ilgili öyküler sadece bunların parasal değerine ya da lezzetlerine ilişkin değil… "Mantar zehirlenmesi" de bizim coğrafyamızda çok rastlanılan bir durum değil mi?
Böyle bir Fransız hikayesi vardır.
Şatonun sahibesi olan kontese köylüler ormanda yeni buldukları bir mantardan toplayıp, getirmişler. Kontes de bunları aşçısına verip, akşam gelecek olan konukları için bir yemekte kullanmasını istemiş.
Konuklar gelip sofraya oturmuşlar.
Kontes ihtiyatlı bir hanımmış. Bu yeni mantarların zehirli olabileceklerini düşünmüş. Sürahilere şarap doldurup
bunların içine fazla miktarda müshil koymuş, karıştırmış.
Bu sürahileri büfenin üzerine yerleştirmiş.

Talihsiz kontes ve köpeği
Sonra mutfağa gitmiş. Aşçıya pişirdiği mantarlı yemekten, şatonun bekçi köpeğine de yedirmesini söylemiş. Sonra "Eğer köpeğe bir şey olursa hemen gelip haber ver. Mantardan yemiş olan misafirlere müshilli şarap ikram ederim. Böylece yediklerini hazmetmeden çıkartırlar ve ölmezler" demiş.
Sofraya kontes ve misafirler oturduktan sonra mantarlı yemek servis edilmiş. Herkes çok beğenmiş ve bol bol yemişler bundan.
Tam bu sırada aşçı telaşla yemek salonuna girip kontesin yanına gelmiş, eğilip "Hanımefendi köpek öldü" demiş.
Bu haberi duyan kontes yerinden fırlamış, müshilli şarapla dolu sürahiden tüm konukların kadehine kendi elleriyle doldurmuş. Sonra kendi kadehini kaldırıp, "şerefe" demiş. Hep birlikte şaraplar dibine kadar bitirilmiş.
Arkasından mutfağa koşmuş kontes, nefes nefese "Nerede köpek" diye sormuş.
Aşçı gayet üzgün cevap vermiş,
-Köpek dışarıda yolda yatıyor… Onu bir araba ezip öldürdü…

Televizyonun da görgü kuralları var...
Kristof Kolomb'un Amerika kıtasını keşfetmesinden 50 yıl sonra dünyadaki insanların büyük bölümü böyle bir yeni kıtanın bulunduğunu bilmiyordu. Aslına bakarsanız Kolomb'un kendisi de işin başında yeni bir kıta bulduğunu bilmiyordu ya.
Bugün ise bırakın yeni bir kıta bulunmasını, önemli bir kişi başını kaşısa bile 50 saniye sonra bütün dünya bunu öğreniyor. Başta televizyon olmak üzere kitlesel iletişim araçları, bilgiyi de haberi de sesten daha hızlı biçimde dünyaya açtı.
Bu arada bu çağın da kendine özgü kuramlarının varlığı anlaşıldı, kurallar belirlenmeye başlandı. Özellikle televizyon yayıncılığında bu kurallar çok ağırlıklı.
Örneğin televizyondaki tartışmalarda, kavga ve gerginlik kitlelerin ilgisini çekse bile, bunlara taraf olanlara zarar veriyor. Televizyon ekranlarından konuşan kişiler, izleyicilerin evlerinin salonlarındaki konuklar gibiler. Bunlar bağırıp çağırdıkça, karşılarındakini dinlemek yerine sürekli söz kesip öfke seslendirdikçe, izleyiciler bunları evlerine gelip de saygı ve görgü kurallarını hiçe sayan konuklar gibi görüyor.
Bu gerçekler dünyada defalarca kanıtlandı.
Kısacası saygı ve özen, tele-görgünün de temel öğeleri.

posta



Bu yazı 1,374 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 29 Eylül 2012 Sakın "Erdoğan'sız AK Parti" hesabı yapmayın!
    • 28 Temmuz 2012 "Büyük Kürdistan" bir Amerikan sorunudur
    • 16 Ocak 2012 Kıbrıs'ı da Kwai Köprüsü'ne benzetmedik mi?
    • 9 Ocak 2012 Orta yaş sınırı yükselirken artık kimse yaşlanmayacak mı?
    • 4 Ocak 2012 AK Parti başarılı olursa tüm Türkiye başarılı olacaktır
    • 29 Ekim 2011 Cumhuriyet Bayramımız hepimize kutlu olsun
    • 31 Ağustos 2011 Yeniden açılım günlerinin üslubuna dönülmelidir
    • 17 Temmuz 2011 Asıl sorunumuz acaba ''Şarklılık'' mı?
    • 9 Temmuz 2011 Siz değişmezseniz koşullar sizi değiştirir...
    • 26 Şubat 2011 İktidar iddiası bulunmayan muhalefet olur mu?
    • 25 Kasım 2010 CHP'nin sivil paşalarının sivil darbe ürküntüsü...
    • 11 Ekim 2010 Kılıçdaroğlu'nun önündeki tarihi fırsat
    • 22 Eylül 2010 Sentetik beyaz Türklerin dayanılmaz hafifliği
    • 11 Eylül 2010 Kim yalancı? Anayasa Mahkemesi mi, CHP lideri mi?
    • 9 Eylül 2010 İktidarı 'Evet' mi yoksa 'Hayır' mı güçlendirir?
    • 28 Haziran 2010 Üslubu tırmandırınca kelimeler kifayetsiz kalabilir
    • 12 Haziran 2010 Yeni dünyada eksen de merkez de farklı yerlerdeler
    • 7 Mayıs 2010 Teşekküre karşı benden de bir teşekkür...
    • 5 Ocak 2009 Basın ''Medya'' olmadan önce kol kırılır yen içinde kalırdı...
    • 3 Kasım 2008 Türk demokrasisinin sabırla imtihanında geçer not alabilecek miyiz?

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,029 µs