En Sıcak Konular

Leyla İpekçi


Leyla İpekçi
0 0 0000

Heykeller, çocuklar ve yetişkinler



Esra Elmas’ın ‘Sevgili Atatürkçüğüm’ adlı kitabını ilk duyduğumda aşina olmadığım bir deyişle karşılaştığımı fark ettim ama ne olduğunu tam çıkaramamıştım.
‘Ulu Önder Atatürk’e tıpkı bir akranımızla konuşur gibi, yani Atatürkçüğüm olarak hitap edilmesini farkında olmadan yadırgamıştım. Bilinçaltımızda bu tür bir ifadenin karşılığı neredeyse hiç yok çünkü. Kitabı elime aldığımda bu söylemin çocuklar tarafından kullanıldığını gördüm ve ancak o vakit taşlar yerine oturdu.

Esra Elmas, farklı okullardaki 80 öğrenciden Atatürk hakkındaki fikirlerini herhangi bir soru yöneltmeden yazmalarını istemiş. Eldeki metinlerden de bir özel bir de devlet okuluna giderek 60 öğrenciye ‘Atatürk sizce nasıl biridir, şu an yaşıyor olsaydı hayatımızda bir fark olur muydu ve onu en çok hangi özelliği ile hatırlıyorsunuz’ sorularını içeren bir anket uygulamış. Ayrıca çeşitli zamanlarda belediyeler ve okulların işbirliğiyle hazırlanan ve Atatürk’e çocukların kaleminden yazılmış mektupları da kaynakları arasına almış.

Bölücülük ve hakaret

“Sevgili Atatürk’üm” diyor ona mektup yazan çocuklardan biri: “Matematiğin çok iyiymiş, öğretmenim söyledi. Yardımcı olur musun Ata’m? Seni çok seviyorum, ellerinden öperim.” “Sevgili Ata’m, sen olsaydın senin başbakan olmanı isterdim. Aslında bunu herkes isterdi” diyor bir başka çocuk. “Çünkü sen bir daha herkesin düşünemediği yeni inkılaplar geliştirirdin.” “Atatürk sevgisi kuru kuru anlatmakla bitmez. O sevgiyi yaşamak zorundasınız.” Böyle diyor bir diğeri. “Atatürk yaşasaydı insanlığın hali de ülke de çok daha iyi yerlerde olurdu” diyen çocuklar da var. “Yaşasaydı kadınlar dövülmezdi” diyenler de.

Hayy kitaptan birkaç ay önce çıkan -ve türünün ilk örneği olan- bu çalışma, ilköğretim seviyesindeki çocukların Atatürk algısını yetişkinlerin algısıyla karşılaştırmak gibi çok ilginç açılımları olan bir çabayı da içeriyor. Ama benim en fazla ilgimi çeken tespitlerden biri, devlet okullarında okuyan öğrencilerin, üst sınıf ailelerin çocuklarının okuduğu özel okuldakilere kıyasla daha sorgulayıcı bir tutum izlemeleri oldu.

Hatta bazı sınıflarda bazı çocuklar sorulara yanıt verdiklerinde başlarının belaya girip girmeyeceğinden emin olmak istemişler. Eleştirel bir şey söylerlerse polisin okulu basma olasılığını gündeme getirmişler. Elmas’ı bile dikkatli olması konusunda uyarma gereği duymuşlar. Çocuklar daha ilköğretim yıllarında bu anlamda bir ‘sağduyu’ geliştiriyorlar. Nasıl geliştirmesinler ki?

Tarih kitabındaki Atatürk fotoğrafının üzerine renkli kalemle emzik, palyaço şapkası çizen, gözlerini boyayan bir liseli kız öğrenci hakkında Atatürk’e hakaretten soruşturma açılabiliyor. Genç kızın niyetinin asla hakaret etmek olmadığı, canı sıkılırken eline aldığı kalemle en sık rastladığı figüre rasgele eklemeler yaparak oyalandığı gibi bir açıklama bile akla pek gelmiyor olmalı ki, derhal buluğ çağında bir gencin böylesine art niyetli ve suç işlemeye eğilimli olduğu kararına varıyor yetkili merciler.

Aynı şekilde İpek Çalışlar’a karşı da dava açılmıştı. Latife Hanım adlı kitabında Atatürk’ün Çankaya Köşkü’nden çarşafa girmek suretiyle Topal Osman’dan kaçtığını anlattığı için bir vatandaş tarafından ihbar edilmişti. Çalışlar beraat etti gerçi ama yine bir ilköğretim okulunun bahçesindeki Atatürk büstüne şekiller çizip boyadıkları için gözaltına alınan öğrencilere, Ahmet İnsel’in yazdığına göre, Atatürk’e hakaret ve bölücü propaganda suçundan dava açıldı.

Atatürk heykeli ve büstü heykel sanatı deyince bu ülkede hepimizin aklına ilk gelen imge olsa gerek. Kuşaklar boyunca okul bahçelerinin ve şehir meydanlarının vazgeçilmez unsuru haline geldiği için, o kadar kanıksanmıştır ki, bu heykellerle oynamak ille de Atatürk’ün manevi şahsına bir hakaret teşkil etmek amacı taşımayabilir.

Sözde ve özde

Şehit verdiğimiz günlerde Atatürk heykelinin önüne gelip “teröristlerin kökü temizleninceye dek Ata’mızın gölgesinde nöbet bekleyeceğiz” diyenler için heykelin manevi bir temsili söz konusu olabilir. Öğrenciler ise -kendi deneyimimizden de yola çıkarak biliyoruz ki- her zaman aynı yoğunlukta ruhlarını veremiyorlar anma törenlerine. Çünkü okullardaki törenler çok sık tekrarlandığı için giderek sıradanlaşır, alışkanlığa döner. Hatta bazen salt bedensel vazifeye dönüşebilirler. Eğer bu anlamda bile çocuklara alan tanımak yerine onları hakaretle suçlarsanız Atatürkçülüğün talep ettiği bilimsel, kuşkucu, ilerici vatandaşlar yaratmanız da zorlaşır kuşkusuz.

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkan Yardımcısı bir vakitler yayınladığı kitabında Atatürkçülüğün gençleri robotlaştırdığını yazmış. Bu haberi gazetede okuduğumda şaşırmadım bu yüzden. Darısı Atatürkçü olduğunu söyleyip bu söylemin arkasına sığınarak iktidarını sürdürmek isteyenlerin başına.

Bir başka deyişle: Esra Elmas’ın kitabına bile katlanamayanların. Halkının bir kısmını göbeğini kaşıdığı için aşağılayanların. Sivil anayasanın adından bile rahatsız olanların. Demokratları demokrasiyi kullanmakla suçlayıp statükoyu savunanların. Atatürk’ün adını verdikleri örgütler kurup ırkçılık yapanların, suç işleyenlerin başına… 

zaman pazar



Bu yazı 887 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 10 Haziran 2008 'Temel ilkelerin iktidarı'yla evrensel adalet mümkün mü?
    • 3 Haziran 2008 Barış Meclisi'nde, barışın ortak diliyle
    • 27 Mayıs 2008 Adaletin merkez ve çevresi
    • 20 Mayıs 2008 Güneydoğulu dillerde yaşamak
    • 13 Mayıs 2008 Orta Anadolu; Modern yerellikler, çoğul kimlikler
    • 6 Mayıs 2008 Asıl gayrimüslimler çekti bu ittihatçı zihniyetten!
    • 29 Nisan 2008 Adaleti hangi dil ile talep edebiliriz?
    • 22 Nisan 2008 Özgürlük ve barıştan korkanların 'Tam bağımsız Türkiye'si
    • 15 Nisan 2008 Hakikat, ideolojik birimlerle ölçülemez
    • 8 Nisan 2008 İktidardan indiriliş öyküleri: Hep aynı kelimelerle
    • 30 Mart 2008 Ateş ve bahçe
    • 25 Mart 2008 Taraf gazetesi nasıl 'İslamcı ve AKP yanlısı' oldu?
    • 11 Mart 2008 Zalimin diliyle hakkı savunmak
    • 4 Mart 2008 Üniversiteye tarikatlar girecek diye çeteler mi girsin?
    • 19 Şubat 2008 Başörtülüler 'herkes için özgürlük' isteyince...
    • 12 Şubat 2008 Korku tutsaklığından özgür düşünce çıkar mı?
    • 5 Şubat 2008 Ilımlı İslam, laiklik ve 'emperyalizm işbirlikçileri'
    • 31 Ocak 2008 Halkların 'kendi olma özgürlüğü'
    • 29 Ocak 2008 Türbandan korkanlar neden adaletsizlikten korkmuyor?
    • 27 Ocak 2008 Biricik olmak

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,774 µs