Mehmet Altan
0 0 0000
Devlet ile ulus ayrışmalı mı?
Ulus-devletin düşüşü, gerçekten de devletin ulusal içeriğinin düşüşünü ve günümüzde her ulusun karşılaş-tığı sorunları halletmeye daha uygun kozmopolit devlet sistemleri yaratmak için bir fırsat mı?
Küreselleşme, ulus aşırı terörizm, küresel ısınma gibi tanıdık ve göz korkutucu bir sürü sorunu, eskimiş ulus-devlet düzeninin gücü çözmeye yetemez mi?
Her tarafta beliren ve ulus-devlet çözümlerine boyun eğmeyi reddeden küresel sorunlara verilecek cevap siyasetin ‘ulus-devlet düzeninden’, ‘kozmopolit devlet sistemine’ doğru kuantum sıçraması gerçekleştirmesi mi?
Tıpkı Westphalia barışının 17. yüzyılın dini nitelikli iç savaşları kiliseyle devlet ayrımı yoluna giderek sona erdirmesi gibi, ‘devletle ulusun ayrışması’ da 20. yüzyılda yaşanan korkunçluklara verilecek uygun yanıt mı?
Laik devletin farklı dinlerin ifasını mümkün kılması gibi, kozmopolit Avrupa’da ulusal sınırların ötesinde farklı etnik, dini ve siyasi hayat formlarının birlikteliğini, ‘kozmopolit hoşgörü’ ilkesine dayanarak garanti edebilir mi?
Geçen hafta ünlü İngiliz gazetesi The Guardian’da çıkan ve Radikal Gazetesi’nin de tercüme ederek yayınladığı ‘Ulus-devletin miadı doldu’ başlıklı yazıda, Ludwig-Maximilian Üniversitesi ve London School of Economics’de sosyoloji profesörü Ulrich Beck, yukarıdaki konuları tartışıyordu.
***
Ulrich Beck’e göre, Yahudi soykırımı nedeniyle Nazilerin yargılandığı uluslararası Nürnberg Mahkemesi’nin, savaş hálá zihinlerde tazeyken yazılan belgeleri, Avrupa kozmopolitliğinin kurucu belgeleri.
Çünkü söz konusu mahkeme uluslararası hukukun daha önceki ‘ulus-devlet mantığını’ kıran yeni bir adli zihniyet idi.
İnsanlığa karşı suç kavramı ve tanımı devrimsel nitelikteydi:
‘İnsanlığa karşı suçlar; yani herhangi bir sivil nüfusa karşı, savaştan önce veya savaş sırasında girişilen cinayet, imha, köleleştirme, sürme ve diğer insanlık dışı eylemler veya suçun gerçekleştiği ülkenin yerel yasalarını ihlal edip etmediğine bakmaksızın mahkemenin yargı yetkisi dáhiline giren herhangi bir suçu işleyen ya da bununla bağlantılı olan siyasi, ırkçı ve dini mezalimler.’
Tespite göre buradaki ilk önemli ifade, ‘savaştan önce ve savaş sırasında’ şeklinde olanı.
İnsanlığa karşı suçları, ‘savaş suçlarından’ ayıran unsur bu, yani savaş olmayabilir de...
İkincisiyse, bu tarz suçların, ‘suçun gerçekleştiği ülkenin yasalarını ihlal edip etmediğine bakmaksızın’ var olması...
Ulus merkezli bu adli kavramlardan kopuş, bir bakıma zorunluydu çünkü...
Nazi Almanya’sının kanunlarına göre Yahudilere yönelik zulüm yasaldı ve savaş başlamadan önce meydana gelmişti.
Ancak söz konusu iki ifade her şeyi değiştirdi.
Tüm faillere ulusal yasal bağlamın ötesinde, uluslar topluluğunun bünyesinde de geçerli bir bireysel sorumluluk yükledi. Yani devlet suçluysa, ona hizmet eden birey de eylemleri nedeniyle uluslararası bir mahkemede suçlanıp cezaya çarptırılmalıydı...
***
Nürnberg’de başlayan süreci nasıl devam ettirmeli?
Mevcudu tartışma ortamını aşarak:
‘Ulusal bakışa göre güncel Avrupa siyasetini ve bütünleşmesini okumak için sadece iki yol var.
Baktıklarında ya federal süper-devlete uzanan federalizmi ya da devletler federasyonuna giden ‘hükümetlerarasılığı’ görüyorlar.
İkisi de ampirik açıdan yetersiz.
Hem günümüz Avrupa’sına hem de onu oluşturan uluslara dair esas mevzuları kavramakta başarısızlar.
Devletler federasyonu da federal süper-devlet de aynı sıfır toplamlı oyunu farklı açılardan tarif ediyor.
Ya tek bir Avrupa devleti (federalizm) var ki bu durumda üye ülkeler olmuyor ya da ulusal üye ülkelerin Avrupa’nın yöneticileri olarak kaldığı bir durum (hükümetlerarasılık) var, ki o zaman da Avrupa kalmıyor.
Bu bakış açısı çerçevesinde Avrupa ne kadar kazanırsa, uluslar o kadar kaybediyor.
Seçeneklerden birini benimsediğinizde de yine aynı şey geçerli. Milliyetçi anlayışın yanlış alternatiflerine saplanmışken, sunulan iki seçenekte de Avrupa yok.’
Sosyoloji profesörü Ulrich Beck’e göre çözüm ve ‘kozmopolit hoşgörü’, Avrupa genelinde ‘devlet ile ulusu’ ayrıştırarak mümkün olabilir...
***
Onlar kendi buluşları olan ulus-devlet’i yeni bir formda tartışırken biz de ‘ulusalcı terör çeteleri’ ve ‘türban’ ile meşgulüz...
Bu yazı, bu tatil günü beyinsel bir jimnastiğe vesile olabilir mi?
Yazıyı ‘olsun’ diye sizlere aktarmaktayım...
Bu yazı 912 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
11 Ocak 2012
‘Tanırım, iyi çocuklar’
-
9 Ocak 2012
Genelkurmay’a o istihbaratı kim verdi?
-
6 Ocak 2012
Demokrasi ile ‘biat sistemi’ arasındaki fark
-
30 Aralık 2011
Bombalama emrini kim verdi?
-
24 Aralık 2011
Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın adresi
-
16 Aralık 2011
Susurluk’ta faili meçhul reytingi...
-
14 Aralık 2011
Ergenekon büyürken uyuyamam...
-
4 Aralık 2011
Şikeci siyasetin kirli çamaşırları
-
2 Aralık 2011
Var mı bu yasayı çıkaracak babayiğit?
-
30 Kasım 2011
Yüzde 3 Türkiye’yi keser mi?
-
29 Kasım 2011
Devlet-ulustan ulus-devlete geçemeyince
-
23 Kasım 2011
Ergenekon’un farkında mısınız?
-
21 Kasım 2011
Birinci Cumhuriyet Dersim’dir...
-
14 Kasım 2011
Kozinoğlu kalp krizinden mi öldü?
-
9 Kasım 2011
Kararı alkışlıyor, Bakan’ı kutluyorum
-
3 Kasım 2011
Almanya’daki Türkler, Türkiye’deki Kürtler
-
31 Ekim 2011
Cinayet işlemeye özgürlük savaşı mı diyorsunuz?
-
26 Ekim 2011
Hırsızlar da kardeşiniz mi?
-
20 Ekim 2011
Keşke gerçek bir ordumuz olsaydı...
-
19 Ekim 2011
Bir İsrailli kaç Filistinliye bedel?
Yorumlar
+ Yorum Ekle