En Sıcak Konular

Leyla İpekçi


Leyla İpekçi
0 0 0000

Zalimin diliyle hakkı savunmak



Saldırganlık, tahakküm, işgal gibi her türlü zorbalığa karşı mazlumun hakkını nasıl bir dille korumalı? İnsan, zalimin karşısında mücadele etmek zorunda kaldığında, onun şiddet dolu söylemini benimsemek dışında -aynı biçimde etkileyici- bir üslup geliştirmeli mi?
Yoksa bu tip 'ince'liklere hiç kafa yormadan zorbalıkla mı yanıt vermeli zulme karşı daima?

İnsanlığın karşılaştığı veya bizzat uyguladığı zulüm çeşit çeşit. Geçtiğimiz günlerde Küresel BAK'ın 'Barışa bir şans verelim' etkinlikleri kapsamında düzenlediği oturumda, Irak'ta işgale katılmışken 'onursuz terhis' ile kendini askerlikten attıran Chris Capps de konuşmacıydı. Haksız yere sivillere zulmetmekten kendisini vazgeçiren nedenleri son derece anlaşılır buluyordu onu dinleyenler. Aklıma geçmişte de tanık olduğum bir ikilem geldi:

Bazı İsrail askerlerini, Filistinli halkın üzerine salkım bombası atmayı reddedip vicdani retçi oldukları için alkışlayanlar, tutuklu yakınlarına karşı bile neredeyse linç kampanyası düzenleyebiliyorlardı. İdeoloji araya girdiğinde: Kimlik, milliyet, etnik köken söz konusu olduğunda vicdanlar politize olabiliyordu bir anda.

Evet, aynı oturumda Yıldız Önen'in de ifade ettiği gibi, halklar -devletlerden farklı olarak- son kertede barış ister. Kimse evladının, kardeşinin, ağabeyinin masum insanlara saldırmasını, kendinin ve başkalarının kanını akıtmasını istemez doğal olarak. Ama halkların barış ve kardeşliğe yatkın olması karşısında öyle bir siyasi propaganda oluşturuluyor ki, bizler barış istediğimizi sanırken, azılı şahinlere dönüşebiliyoruz farkında olmadan:

Saldırganlığın sürmesi için savaşmanın 'haklı ideolojisi'ni yapan, kan dökmenin bin bir yöntemini geliştirerek bunu meşrulaştıranlar var çünkü süslü analiz ve sentezleriyle. Birilerinin zulüm ve vahşet olarak nitelendirdiğini diğerinin meşru hak olarak kabul ettiği savaş gerekçelerine ikna edilmeye çalışılıyoruz her gün. Dünyanın her yerinde, Irak'ta, Güneydoğu'da, Filistin veya Lübnan'da çözümsüzlük ve savaşın sürmesiyle iktidarlarını koruyan grup ve kurumlar, zorbalık ve şiddetten nemalanarak var oluşlarına kaba kuvvetle kıymet biçiyorlar durmadan.

Büyük Ortadoğu Projesi'nde, -Türk olsun Kürt olsun- emperyalizmin kirli iktidar oyunlarına alet olmaya karşı çıkan barış yanlılarını hain ilan ederek veya B. Ersoy gibi ölüm değil çözüm isteyenlerin halkı savaşmaktan soğuttuğunu söyleyerek 'onurlu bir savaş' sürdürebilir miyiz? Halkını bugüne dek 'hain' gayrimüslimlerden, 'irticacı' başörtülülerden, anadilini konuşmak isteyen Kürtlerden attıkları manşetlerle bile soğutmayı başaranların biraz olsun rahatsızlık duyması gerekmez miydi bu tür bir soğutma gerekçesiyle bu kişiyi hedef gösterirken?

'Hain listesi'ne her gün yeni hedef isimler ekleyenlerin veya Baykal gibi 'içeride parça bırakmaksızın' bünyeyi iyice temizleyelim diyerek ülkenin ordusuna bile had bildirmeye kalkanların kullandığı dili duydukça saldırganlık ile karşı koymak arasındaki ayrımı düşünüyorum. Vahşet ile direniş arasında bıçak sırtı bir ayrım var sahiden. Dünyadaki bazı savaşlarda kadın ve çocukların öldürülmesine direnişin bir parçası olarak cevaz verilebiliyor mesela. Dağda, ovada veya metropollerde hangi direniş masumları öldürerek onurlu bir biçimde sürdürülebilir ki?

Başörtüsü ile ahiret şuuru arasındaki her türlü bağlantıya sırtını dönen resmî söylemin, yirmi yıldır sona erdirilemeyen savaş boyunca 'şehitler ölmez' sloganına sığınarak nasıl da ahiret algısına gönderme yapmak durumunda kaldığını gördükçe şunu da daha net öğrenmemiz gerekebilir: Kalp neye şahit olduğunu biliyorsa, bu ancak onun kalbiyle 'rabbi' arasındadır. 'Diri' kalmak ise cesetle değil can ile ilgili bir sırdır ki, hükmünü hiçbirimiz veremeyiz.

Bizleri bölünmekten asıl alıkoyanın, öncelikle kalplerimizdeki öfke, korku ve intikam duygularına yenik düşmemiş bir 'sahih niyet' olacağını ve vicdanî sorumluluğumuzun bizi savaştıran küresel veya yerel aygıtlara karşı yegâne silah anlamına geleceğini hatırlarız belki yeniden.


zaman



Bu yazı 863 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 10 Haziran 2008 'Temel ilkelerin iktidarı'yla evrensel adalet mümkün mü?
    • 3 Haziran 2008 Barış Meclisi'nde, barışın ortak diliyle
    • 27 Mayıs 2008 Adaletin merkez ve çevresi
    • 20 Mayıs 2008 Güneydoğulu dillerde yaşamak
    • 13 Mayıs 2008 Orta Anadolu; Modern yerellikler, çoğul kimlikler
    • 6 Mayıs 2008 Asıl gayrimüslimler çekti bu ittihatçı zihniyetten!
    • 29 Nisan 2008 Adaleti hangi dil ile talep edebiliriz?
    • 22 Nisan 2008 Özgürlük ve barıştan korkanların 'Tam bağımsız Türkiye'si
    • 15 Nisan 2008 Hakikat, ideolojik birimlerle ölçülemez
    • 8 Nisan 2008 İktidardan indiriliş öyküleri: Hep aynı kelimelerle
    • 30 Mart 2008 Ateş ve bahçe
    • 25 Mart 2008 Taraf gazetesi nasıl 'İslamcı ve AKP yanlısı' oldu?
    • 11 Mart 2008 Zalimin diliyle hakkı savunmak
    • 4 Mart 2008 Üniversiteye tarikatlar girecek diye çeteler mi girsin?
    • 19 Şubat 2008 Başörtülüler 'herkes için özgürlük' isteyince...
    • 12 Şubat 2008 Korku tutsaklığından özgür düşünce çıkar mı?
    • 5 Şubat 2008 Ilımlı İslam, laiklik ve 'emperyalizm işbirlikçileri'
    • 31 Ocak 2008 Halkların 'kendi olma özgürlüğü'
    • 29 Ocak 2008 Türbandan korkanlar neden adaletsizlikten korkmuyor?
    • 27 Ocak 2008 Biricik olmak

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,945 µs