En Sıcak Konular

Nihal Doğan



Nihal Doğan
0 0 0000

İçtiğinizin “su” olduğundan emin misiniz?



Susuz yaşayamıyoruz ama suyu ne kadar tanıyoruz?

Yaşamsal gıdamız, canlılık, saflık, temizlik, güzellik, bereket, huzur ve mutluluk kaynağımız, gökten yağan rızkımız!

Doğada bulunan tüm canlılar için hayati önemli taşıyan “su” kaynaklarının, akarsuların, denizlerin korunmasına büyük önem vermek gerekiyor. Biliyoruz ki doğanın dengesi bozulunca otomatik olarak insan, hayvan ve bitkilerin de doğası bozuluyor.

Sanayinin gelişimi, şehirleşmenin artması ile değişen su tüketim kültürümüz, su alırken birçok noktaya dikkat etmemizi gerektiriyor.

İnsanın yaşamını devam ettirmesi için en az oksijen kadar önemli olan suyun, vücutta pek çok görevi de bulunuyor. Vücutta su miktarı yeterli değilse, kan yoğunlaşır ve bu da organlara çok az miktarda oksijen ve besin maddesi taşınmasına neden olur.  Fakat içtiğiniz su miktarı çok fazla olunca da, bu vücut için olumsuz sonuçlar doğurur. Çünkü böbrekler aşırı çalışır ve sık sık tuvalete çıkmanıza neden olup, vücudunuzdaki kalsiyumun atılmasına neden olur.
Vücudunuzun su miktarının yeterli olup olmadığını anlamanın en etkili yolu, idrara dikkat etmek. Açık renkli idrar, su ihtiyacını doğru karşıladığınızı gösterir. Eğer idrarınız koyu renkli ise, bu yeterince su almıyorsunuz anlamına gelir.

İranlı hekim Batmanghelidj’nin “Hasta Değil Susuzsunuz” ve Biyofizikçi Peter Ferreira’nın “Su ve Tuz” kitapları ortak noktalara vurgu yapıyor ve tüm hastalıkların birinci nedeninin, vücudun susuz kalması olduğunu belirtiyor.

İranlı hekim Batmanghelidj, kitabında suyun hayati önemini 46 nedene bağlıyor ve doğru su tüketimi ile tüm hastalıklara karşı korunabileceğimizi belirtiyor. Açıkladığı nedenlerden biri aslında her şeyi özetliyor: Su temel enerji kaynağıdır, vücudun “nakit akımıdır.”

Biyofizikçi Peter Ferreira da suyun hayati önemini açıklıyor. Vücudumuzun çok iyi bir şekilde kendi kendini iyileştirebileceğini, çoğu kişinin bunu oruç kürleri vasıtasıyla başardığını belirtiyor. Ayrıca, sanayi tarzda gıdaların işlenmesiyle vücudunuza almış olduğunuz anorganik maddelerden kurtulmak için bir çözeltiye ihtiyacımız olduğunu ve bunun da su olduğunu ilave ediyor.

Su tüketirken, vücut kimyamızı etkileyen suyun, kimyasal özelliklerine de dikkat etmek gerekiyor.

İçme suyunun nitelikleri nasıl olmalıdır?

• Su; kokusuz, renksiz, berrak ve içimi hoş olmalıdır.
• Sularda fenoller, yağlar gibi suya kötü koku ve tat veren maddeler bulunmamalıdır.
• Su tortusuz ve renksiz olmalıdır.
• Su; hastalık yapan mikroorganizma ihtiva etmemelidir.
• Suda bulunan vibrio cholera, salmonella typhi, hepatit virüsü gibi mikroorganizmalar sudan geçerek hastalığa sebep olurlar.
• İçme sularının kesinlikle bakteriyolojik kirlilik taşımaması gerekir.
• Suda sağlığa zararlı kimyasal maddeler bulunmamalıdır.
• Bazı kimyasal maddeler zehirli etki yapabilir. Arsenik, kadmiyum, krom, kurşun, civa gibi...
• Bunun yanında baryum, nitrat, florür, radyoaktif maddeler, amonyum, klorür gibi maddeler sınır değerlerinin üzerinde sağlığa olumsuz etkileri olan maddelerdir. Aynı zamanda bazıları suya kirli suların karıştığının göstergesidir.
• Sular kullanma maksatlarına uygun olmalıdır.
• İçme suyu ve sanayide, kullanma sularında demir, manganez ve sertlik değerleri önemlilik arz eder.

Nitrat meselesi

Örneğin suda olmaması gereken Nitrat konusunu açalım: Nitrat kanserojen bir maddedir. Sadece kimyasal olarak bir zehir olmasından dolayı değil, sebebi çok daha başka.
Nitrat, bir kimyasal yapı olarak belli bir dalga boyuna sahip, dolayısıyla elektromanyetik kuvvete. Vücudumuza Nitrat girdiğinde rezonans yerine disonans oluşur, çünkü vücudumuz Nitrat içermediği için bu madde ile rezonansa geçemiyor. Oluşan disonans bedende kaos oluşturuyor ve birden bazı hücre grupları dejenere olmaya başlıyor. Çünkü sürekli bir elektromanyetik içtepiye maruz kalıyorlar. Aslında bedenimiz kendini tekrar rejenere edebilir fakat her gün aynı içtepilere maruz kaldığında, artık Nitrat’ın miktarının da önemi kalmıyor, tekrar eski yapısını koruyamıyor.

Saf su nedir?

İletkenlik değeri 0,055 µS/cm (25ºC) veya elektrik direnci 18,2 Megaohm-cm olarak hesaplanan sudur. Suda çözünmüş halde bulunan tuzlar da artı ve eksi yüklü iyon oluşumuna yol açarak iletkenlik değerini arttırmaktadır. Klorit ve sodyum iyonları da bu nedenle benzer etkiye sahiptir. Ayrıca bazı gazlar da örneğin karbon dioksit iyon oluşumunu pH kadar etkilemektedir.
İçme suyu kaynak olarak alındığında ters ozmoz, deiyonizasyon, damıtma (distilasyon), iyon değişimi, filtreleme ve diğer uygun metotlar kullanılarak saf su üretilmektedir.

pH ne demektir?

Sudaki hidrojen iyonu yoğunluğunun negatif logaritmasını ifade eden terim.
pH aralığı 0-14 arasında değişir. 7 nötr, 0-7 arası asidik, 7-17 arası alkalinli (bazlı) olarak kabul edilir.

Toplam sertlik ne demektir?

Suda çözünmüş halde bulunan Kalsiyum (Ca) ve Magnezyum(Mg) bileşiklerinin toplamıdır.
Ülkemizde üç birim ile ifade edilir. mg/lt CaCO3(Kalsiyum Karbonat),
Fransız sertliği (10mg/lt CaCO3), Alman Sertliği (17,9mg/lt CaCO3).
Genelde Fransız Sertliği (Fr) birimi kullanılır.
• 0-5 Fr - Çok Yumuşak
• 5-10 Fr - Yumuşak
• 10-20 Fr - Orta Sert
• 20-30 Fr - Sert
• 30 Fr - Çok Sert

Suyun iletkenliği ne demektir?
 
Suyun elektrik iletme yeteneğidir. Su içinde çözünmüş mineral miktarı arttıkça, suyun iletkenliği artar.

Toplam alkalinite ne demektir?

Suyun asidi nötralize etme kabiliyetidir. İşlenmiş sulardaki hidroksit, borat, silikat ya da fosfat iyonları alkaliniteye katkıda bulunabilir

Bir suyun iyi kaliteli olup olmadığı kimyasal analizde belirtilen pH değeri, toplam sertliği, kalsiyum, magnezyum, potasyum gibi minerallerin miktarlarına bakarak anlaşılabilir. pH değerinin 7,5-8 arası olması idealdir... Çok yumuşak suların içimi iyidir ama vücuda yeteri kadar kalsiyum alamamış oluruz. Çok yüksek sertlik değerinde ise özellikle yaşlı insanlarda damar sertliğine yol açacak kadar fazla mineral alırız. 5-10 Fr - yumuşak değerdeki suları tüketmek en ideal olanı.

Örneğin kalsiyum, magnezyum, potasyum gibi mineraller ne kadar fazla ise iyidir (üst sınırı var) ama genelde suda çok az bulunurlar... Bu sebeple Avrupalılar genelde içme suyu değil, daha fazla mineral içerdiği için maden suyu içerler...

İçme sularında sodyum oranının fazla yüksek olması vücutta su tutulmasına sebep olur.

Bunun haricinde 1 saatte ve 1 günde üreyen bakteri değerleri de üzerinde mutlaka belirtilmiş olmalıdır. Özellikle plastik damacana suyun üzeri açık veya pompa çeşmesinin ağzı açık bırakılmamalıdır!

Su içerken vücudunuzun sesine kulak verin, dolaşım sisteminizdeki işleyişi, idrar ve bağırsak hareketlerinizi, susama ihtiyacınızı, içerken lezzetini, enerji bakımından vücut hareketlerinizi takip ederseniz size ilaç gibi gelecek suyu tespit edebilirsiniz.

Bazı sular size su içirtirken, bazılarının sizi su içmekten uzaklaştırdığını fark edeceksiniz!

Aynı bölgeden çıksa dahi su kaynakları ve fabrikasyon işleyişi farklı olduğu için, doğal kaynak suyu olarak aldığını suları test edin. Dönem dönem içme suyu markanızı ve bölgesini değiştirin, kendinizde de değişiklikler fark edeceksiniz.

Vücudumuzdaki toksinlerden arınmak için, su içmenin yanında, bitki özelliklerini göz önünde bulundurarak, suyu tatlandırarak yani, doğal bitki çayı halinde tüketmenin de dolaşım sistemi açısından büyük faydaları bulunuyor.

Eğer doğadan temiz su elde ederim diyorsanız, doğal alabalıkların yaşadığı akarsuları tespit ederek çevrenizdeki en temiz suyu da bulabilirsiniz!

Son olarak, özellikle İstanbul ve ülkemizin bir çok yerinde bulunan, geleneğimizin bir parçası “hayrat” olarak yaptırılmış çeşmelerin bugünkü halinin içimi acıttığını paylaşmak istiyorum.

O özenle yapılmış nadide çeşmelerimizin bugün neden akmadığını, bir çok alanda yenilikler ve yatırımlar yapılırken, tarihi ve turistik bir şehirde bu çeşmelerin susuz hali hem düşündürücü, hem de üzücü!

Canlı canlı çeşmeden akan suyun tadıyla, günümüzde büyük maliyetlerle üretilen ve en küçüğü 1000 yılda yok olabilen plastik pet şişelerden içtiğimiz suyun tadını ve anlamını karşılaştırınca daha da düşünür hale geliyoruz!



Bu yazı 11,113 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 24 Temmuz 2010 Meyve suyu ile likör, şarap ile sirke arasındaki 'hayati' fark ne?
    • 4 Ocak 2010 Salataya, yoğurda 'keten tohumu' ekin, bağışıklık sisteminizi güçlendirin!
    • 5 Aralık 2009 "Gerçek domates", gençlik ve dinçlik iksiri!
    • 23 Kasım 2009 Tarım Bakanına GDO hakkında 7 hayati soru?
    • 30 Haziran 2009 “Kiraz” ve “Vişne” genç ve dinç yaşatan müthiş aile!
    • 14 Nisan 2009 Maydanoz hem zayıflatıyor, hem de korku ve endişeyi yok ediyor...
    • 3 Şubat 2009 Kırmızı Pancar kanı temizliyor, kansere, diyabete ve vereme karşı koruyor!
    • 21 Aralık 2008 Taze havuç suyu içenler 'unutkanlık'tan kurtuluyor, 'kanser'den korunuyor!
    • 27 Ekim 2008 "Çörekotu"nun küçük kara tohumları, sağlıklı bir hayatın anahtarı...
    • 18 Eylül 2008 Karanfil çayı için, baştan ayağa güçlenin!
    • 15 Temmuz 2008 Keçiboynuzu pekmezi yiyen, hastalık görmüyor!
    • 16 Haziran 2008 Ihlamur ağaçları çiçek açıyor…
    • 16 Haziran 2008 Doğal bal nasıl anlaşılır?
    • 10 Haziran 2008 Saf doğal “bal”la, hastalıklara elveda!
    • 22 Mayıs 2008 Gül kokusuyla tedavi!
    • 15 Mayıs 2008 İçtiğinizin “su” olduğundan emin misiniz?
    • 22 Nisan 2008 Itır çiçeği bizi seviyor...
    • 17 Nisan 2008 "Doğal tuz", sodyumun nefretine karşı!
    • 8 Nisan 2008 Hayatınızı güzelleştirecek çözümler pek yakında!

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,946 µs