En Sıcak Konular

Hatice Saadet Kalyoncu



Hatice Saadet Kalyoncu
0 0 0000

İbadet edasıyla tüketim çılgınlığı



Yaşadığımız tablodan bir iki adım geri çekilip nerede olduğumuza, neler olduğuna bir baktığımızda, “tüketim” üzerine kurulmuş bir savaş meydanı görürüz. İnsan bir savaş meydanında yaşıyorsa kendini bulması gerçekten de zor.

“Tüketim çılgınlığı” kavramı epeydir söylenen ve dert yanılan bir kavram oldu ama nedense herkes bunu üçüncü şahsın şiiri edasıyla konuşuyor. “İnsanlar tüketim çılgınlığı içinde!” Bu büyük tespiti başarmış olan birey kendini bu çılgınlığın etkeni değil edilgeni kabul edip neredeyse toplum mağduru ilan ediyor kendini. En başta iyi bir tedavi için öncelikle iyi bir teşhisin olması gerektiğini kabullenmeliyiz, insanlar tüketim çılgınlığı içinde değil, biz hepimiz tüketim çılgınlığı içindeyiz. 

Eğer falan yerden ayakkabımızı, falan yerden de üstümüzü başımızı almıyorsak, şu kokudan kullanmıyor, o marka saat takmıyorsak, hani o en son model cep telefonumuz yoksa ve cüzdanımızda da sayısını bilmediğimiz kadar kredi kartımız yoksa biz bu yüzyılın insanı olamayız. Her Cuma akşamı, atlayıp son model arabamıza hani o yeni “trend” olan restorana gidip 10 kişinin doyacağı parayla bir kişi bile doyamadan çıkıp bilmem nereye arkadaşlarla takılmaya gitmemişsek biz zaten yaşamayan birisiyizdir.  Aşağı yukarı iki ay boyunca çalışıp kazandığımız para kadar parayı, bilmem kaç taksitle sadece 5 gün 5 gece acayip yıldızlı bol animasyonlu tatil köyüne daha kazanmadan ipotek etmemişsek yazıktır bize.

Kısaca bize çizilen şablonun dışına çıkmışsak bu dünyada “yok” kabul edilmemiz için gerekli dünya düzeni mevcuttur ve bu “tüketmek” üzerine kurulan düzenin sandığımızdan çok daha sinsice içimize sızdığını kabullenmek gerekir.

Nedensiz, hesapsız,  sonunu düşünmeden bir tüketim için çaba sarf eden kapitalist sistem, bu tuzaktan uzak durmaya çalışan insanların, sahte nedenler, sahte kolaylıklar ve sonrasını düşünmesini engelleyecek sahte renklerle gözlerini boyamaya çalışır ve başarır da…

Bize o veya bu şekilde bir neden sunar, neden olmayan bir neden... Açlık değildir, sağlık değildir, eğitim değildir, yaşamsal değildir ama bize bunu gerek reklâmlarla, gerekse de öne çıkardığı sözde mutluluk kavramıyla kabul ettirir ve mesela biz anneler gününde annemize hediye almamışsak kendimizi suçlu hissederiz. Bu suçluluk duygusundan kurtulmak için imkânlar zorlanır ve tüketim için imkânlar aranır. Kapitalist sistem sahte merhemi ile imkânlarımızı da sağlamayı ihmal etmez. En kolayından bize çok taksitli, bol bonuslu günler vaat eder.

Kısacası tüketim üzerine kurulu düzen bizi batağına almak için gerekli her şeyi sistemin içinde oluşturmuştur ve biz o sisteme önce elimizi, sonra kolumuzu ve en sonunda da benliğimizi kaptırıveririz.

2001 yılında Türkiye’deki kredi kartı sayısı 14 milyon kadarken bugün itibari ile bu sayı 40 milyonun üzerinde. 1980 yılında Türkiye’de 3 tane alışveriş merkezi vardı, bugün itibari ile 150’nin üzerinde. Hal böyle olunca elimizi, kolumuzu kaptırıverdiğimiz gerçeğini kabul etmekten başka da seçenek yok.

Alışveriş Merkezleri gerçek birer tüketim ibadethanesi haline geldi. Tükettikçe rahatlıyorsun, huzur buluyorsun, daha gerçek bir ifade ile öyle hissettiriliyorsun. Özellikle hafta sonları ister tek başımıza ister ailecek ister arkadaşlarımızla, hazırlanıp bu büyük ibadethanelerin ayinine katılıyoruz.
Bu ahir zaman dininin ilahı tüketmenin bizzat kendisi mi, yoksa nefs mi bilemiyorum ama hepimiz programlanmış robotlar gibi haftalık tüketim ibadetimizi yerine getirmek adına, kredi kartlarımızın verdiği güvenle salına salına tavaf ediyoruz mağazaları, restoranları, sinemaları, cafeleri…

2001 yılında yaşanan ekonomik bunalım döneminde, tüketici zorunlu tüketiminin dışında harcama yapmamayı, giyecek, kültür, eğlence gibi harcamalarını ertelemeyi öğrenecek, insani gereksinimlerinin tanımını daraltacak diye beklerken –ve belki de bir müddet bunu yakalamışken- yaşanan krizi bir balık hafızasıyla bir sene geçmeden geride bıraktık. Ertelediğimiz harcamalara ve daralttığımız gereksinimlerimize sahip çıkıp öyle devam etmeyi tercih etmek yerine, o zaman daha iki ucunu hesaba katmadığımız sihirli değnek kredi kartlarımızı elimize aldık ve alışverişe çıktık.

Sihirli değneğimizle yaptığımız harcamalarımızın ödeme zamanı geldiğinde sihir bozuldu ve değnek kızılcık sopasına döndü. İlk zamanlar asgari ödeme kolaylığından yararlanarak olayı geçiştirmeye çalışsak da –ki o zamanlar geleceğimizi ipotek ettiğimizi fark edemiyorduk- olmayan paramızla yaptığımız harcamalarımızın sonucunda yaklaşık 15 milyon kart kullanıcısının 700 bin kadarı haklarında açılan adli işlemlerle o kızılcık sopasından nasibini aldı… 8 milyon kart borçlusu da asgari ödemeyle acaba sıra bize de gelir mi, gelirse ne zaman gelir korkusuyla yaşadı.

“Ayağını yorganına göre uzat” diyen atalarına sağır olan bizler, ailelerimizle birlikte yaklaşık 30 milyonumuz gerçekten acı çektik. Buna rağmen “Bir musibet bir nasihatten iyidir” sözü de askıda kaldı. Çünkü hala çok kredi kartımız var, hala geleceğimizi ipotek altına alarak lükslerimizden taviz vermeden yaşamaya çalışıyoruz, hala alışveriş merkezleri en büyük ibadethaneler ve biz oralarda kendimizi bulmaya çalışıyoruz…

İnsanların kendilerini bulduklarını sandıkları tek yer alışveriş yapıp, para harcadıkları yerler olmuşsa, gerçekten insanların bulunmaya ihtiyacı var demektir.



Bu yazı 3,140 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 6 Ocak 2009 Param yok sizlere!
    • 30 Aralık 2008 İsrail Hep Aynı Ya Biz?
    • 22 Aralık 2008 'İşte biz o gün tükeneceğiz'
    • 15 Aralık 2008 Tren ile bir bayram yolculuğu sırasında
    • 1 Aralık 2008 'Satın almama günü' ve 'Alışveriş için gün bugün'
    • 24 Kasım 2008 Sabit ücrette son durumlar
    • 10 Kasım 2008 Taşınıyor musunuz?
    • 3 Kasım 2008 Kirayı en ucuz ödeme yolu
    • 27 Ekim 2008 1 Kasım eylemi
    • 20 Ekim 2008 Taraf arıyorum
    • 6 Ekim 2008 Krizimiz geldi hadi akıllanalım!
    • 29 Eylül 2008 Bilgilensek mi Bilgilenmesek mi?
    • 22 Eylül 2008 Verimli ol, tatillere dokunma
    • 15 Eylül 2008 Küstüm!
    • 8 Eylül 2008 Hakkını bilmekle haddini bilmek arasındaki sınırı kim belirler?
    • 1 Eylül 2008 Ramazan israf ve insaf
    • 23 Ağustos 2008 Voltran'ı oluşturmak...
    • 11 Ağustos 2008 Reklâmlar geçiyor
    • 4 Ağustos 2008 İbadet edasıyla tüketim çılgınlığı
    • 28 Temmuz 2008 Doğru Tüketici

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,950 µs