En Sıcak Konular

Hatice Saadet Kalyoncu



Hatice Saadet Kalyoncu
0 0 0000

Taraf arıyorum



Geçtiğimiz hafta herkes bir taraf arayışı içindeydi. Bir yer arayışı, nerede dursak kargaşası… “Aldım verdim ben seni yendim” tekerlemesi ile herkes durduğu tarafa adam çağırırken, ben maalesef hasta yatağımdan kıpırdayamadığım için ortada kaldım korkusu yaşadım. Neyse ki, artık iyileştim.

Bir SSK’lı olarak sağlık sektöründeki muazzam değişiklikler sebebiyle artık özel hastanelere de gidebiliyoruz. Buradaki tek sıkıntı, bir ticarethane olan özel hastanelerin –para karşılığı mal ve hizmet veren kuruluşları bu şekilde isimlendirmeme kimse karşı çıkmaz herhalde- sizden isteyecekleri farkı bilememeniz. Bunun için en azından 4-5 tane özel hastane arayıp kıyaslamanız gerekmekte. Bu farkı telefon faturanıza verebilme riskiniz de var tabi. Ben şanslıydım, en yakınımdaki tıp merkezini aradım ve muayenenin ücretsiz olduğunu öğrendim. Telefonu açan kişiye – ki bu kişinin resepsiyondaki hasta ile ilk iletişimi kuran kişi olduğunu daha sonra öğrendim- tek bir soru sordum: “bir SSK’lı olarak sağlık karnemi alıp elimi kolumu sallayarak gelmem yeterli mi, başka bir şey istiyor musunuz?” “Hayır, sağlık karnenizle gelmeniz yeterli” cevabını alınca, ben de aynen dediğimi yaptım.
Sürünerek gittiğim tıp merkezinde sağlık karnemi verip muayene olmayı istediğimi söylediğimde, bana emekli mi çalışan mı olduğum soruldu, çalışan olduğumu söyleyince benden vizite kâğıdı istendi. Resepsiyonda bulunan iki bayandan benimle ilgilenen kişiye sakin bir şekilde, gelmeden önce telefonla aradığımı söyleyerek sorumu ve cevabı aktardım. Diğer bayan görüştüğüm kişinin kendisi olduğunu belirterek beni çalışan olduğumu söylememekle suçladı! En iyi savunma saldırı mıdır?
Hızla acaba ben mi hatalıyım diye düşündüm… Niye ben hatalı olayım ki? Telefon açıyor ve soru soruyorsunuz ve karşınızdaki kişi size “eğer emekli iseniz yeterli ama çalışansanız vizite kağıdı ile gelmeniz gereklidir” cümlesini kuramıyorsa, asli görevini eksik yapıyor demektir. Ben olan olmuş ve üstelik hani canım burnumda derler ya, o hal içindeyken bana yol gösterecek kişinin beni bir numaralı suçlu ilan etmesine ne kadar tahammül edebileceksem ettim.  Sonunda dayanamayıp “ben şu anda sıkıntıya düşmüş, eksik bilgilendirmeniz yüzünden mağdur edilmiş bir hastanızım, müşterinizim” deyince bu seferde ne kadar başı kalabalık olduğuna dair yakınmaları dinlemek zorunda kaldım.
Bu satırları yazıp da bu bayanı suçladığım sanılıyorsa, hayır o bayan asıl suçlu değil. Peki kim? İşletme sahipleri.

Hangi konuda hizmet verirseniz verin müşterinizi karşılayacak kişi müessesenizin yüzüdür. Çalıştırdığınız kişiye siz muhtemelen asgari ücret verince, onun da verdiği asgari oluyor. Bu asgari hizmet yetersiz kalıyor veya hizmeti ayıplı kılıyor ve siz asgari müşteriyle yetinmek zorunda kalıyorsunuz.

Artık gelmişken faksla da vizitemi almışken muayenemi yaptırdım, istenen tahlilleri bedava yapacağım yerleri bulmak, oralardan sıra almak ve işimi halletmek gibi bir imkanım olmadığı için o nasıl bir farksa onu ödeyip tahlillerimi de orada yaptırdım.

İşin özü; Allah sizi sağlık hizmeti alacağınız yerlere ne düşürsün ne de yokluğu ile karşılaştırsın. Varlığı da yokluğu da sıkıntı olabiliyor. Ve evet Kanuni çok haklıymış, “"Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi. Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.”

2 günü evde geçirdikten sonra şükür iyileştik. Kriz söylentilerinin olduğu bir zamanda bir çalışanın hasta olması bile lüks olabilir o yüzden çabucak iyileşmek gerekiyordu, iyileştik. O iki gün zarfında yaptığım tek şey yatmak ve okumak oldu.

Birçok yazışma grubuna üyeyim, hepsini çok detaylı ve tümden okuma şansım olmuyor zamansızlıktan. O iki gün içinde okudum. Okuduklarımda gördüm ki memleketim insanı gergin, tahammülsüz, kızgın. Gerek ekonomik kriz gerekse siyasi gerilim insanların da gerilimini arttırıyor.

Geçtiğimiz hafta herkes bir taraf arayışı içindeydi. Bir yer arayışı, nerde dursak kargaşası… Hasta yatağımdan kıpırdayamadığım için ortada kaldım korkusu yaşadım. Neyse ki, artık iyileştim ve ben de tarafımı aradım.

Tüketici hakları konusunda yazmaya çalışan biri olarak sana ne siyasetten denilebilir ama artık her şey birbirine bağlı.

184 üye ülkeden oluşan Dünya Bankası’nın son iki başkanına bakılırsa aslında daha net görülebilir. Dünya Bankası’nın şu an ki başkanı Robert Zoellick bu göreve gelmeden önce Eski ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı idi. Ondan önceki başkanı Paul Wolfowitz ise "Irak planlayıcılarından" ABD'nin Eski Savunma Bakanlığı Müsteşarı idi.  

Dün Irak savaşının planlayıcısı gün gelip dünya bankasının başına oturmakta, silahla yaptığı planlamayı bu sefer para ile yapmaya devam etmektedir. Bu bize gösterir ki, savaş sadece silahla değildir. Savaş planlayıcılığından ekonomi planlayıcılığına… Biz bu dünyada yaşıyoruz. Dünyayı seyretmek, anlamak, yaşamak ve anlatmak için doğru duruşumuzu ortaya koymalıyız. Doğru tüketici olmak, antikapitalist bir duruş sergilemekle mümkündür diye düşünüyorum. Sistemin karşısında DİK DURUŞU korumalı, hak arama kavramına sahip çıkmalıyız.

Dik duruşumuzda,  “doğru tüketici” olarak sosyal hukuk devleti içinde tüm hak ve özgürlüklerimizi yaşamak vardır. Hak ve özgürlükler birilerinin birilerine parmak sallayıp “durduğun yeri” bil diyebildiği coğrafyalarda yaşanmaz. En basit tüketici hakkı bile hak ve özgürlüklerin yaşandığı demokrasi kavramının, adalet kavramının, insana saygı kavramının olduğu yerde mümkündür ve bunun mücadelesi de ancak böyle bir ortamda yapılır.

Özgürlüğün olmadığı yerde, yani hiçbir hak arayışının olamadığı bir yerde tüketici haklarından da bahsedemeyeceğimiz için her türlü özgürlük düşmanlığına, anti demokratik harekete karşı DİK durulması gerekmektedir.

İşte bu yüzden doğru tüketicinin de tarafı bellidir, özgürlüktür. Tüketici de, demokrasi de sivildir.



Bu yazı 1,815 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 6 Ocak 2009 Param yok sizlere!
    • 30 Aralık 2008 İsrail Hep Aynı Ya Biz?
    • 22 Aralık 2008 'İşte biz o gün tükeneceğiz'
    • 15 Aralık 2008 Tren ile bir bayram yolculuğu sırasında
    • 1 Aralık 2008 'Satın almama günü' ve 'Alışveriş için gün bugün'
    • 24 Kasım 2008 Sabit ücrette son durumlar
    • 10 Kasım 2008 Taşınıyor musunuz?
    • 3 Kasım 2008 Kirayı en ucuz ödeme yolu
    • 27 Ekim 2008 1 Kasım eylemi
    • 20 Ekim 2008 Taraf arıyorum
    • 6 Ekim 2008 Krizimiz geldi hadi akıllanalım!
    • 29 Eylül 2008 Bilgilensek mi Bilgilenmesek mi?
    • 22 Eylül 2008 Verimli ol, tatillere dokunma
    • 15 Eylül 2008 Küstüm!
    • 8 Eylül 2008 Hakkını bilmekle haddini bilmek arasındaki sınırı kim belirler?
    • 1 Eylül 2008 Ramazan israf ve insaf
    • 23 Ağustos 2008 Voltran'ı oluşturmak...
    • 11 Ağustos 2008 Reklâmlar geçiyor
    • 4 Ağustos 2008 İbadet edasıyla tüketim çılgınlığı
    • 28 Temmuz 2008 Doğru Tüketici

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,104 µs