En Sıcak Konular

Cengiz Çandar


Cengiz Çandar
0 0 0000

Ergenekon, Silopi kazıları, Balbay günlükleri...



Silopi civarındaki Botaş te-sislerinin oralarda ‘kazılar’ yine başladı.
Bu kez, Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların isteğiyle.
Silopi ile Cizre dolaylarında bundan önceki kazılarda kemik parçaları, kafataslar vs. çıkmıştı. Bu ‘kazılar’dan da benzeri sonuç alınması kimseyi şaşırtmamalı.
Türkiye’nin Kürt siyasi şahsiyetleri, epey bir süreden beri Ergenekon soruşturmasına omuz silkiyor ve ‘Ergenekon, Fırat’ın doğusuna geçmezse, bir anlamı yok’ tavrını sürdürüyorlardı.
Haksız sayılmazlar. Bizim kanaatimiz, Ergenekon soruşturmasının er ya da geç ‘Fırat’ın doğusu’na geçmeye mecbur olduğu idi. Eğer, Ergenekon denilen olay tümüyle karartılmaz, örtbas edilmez ve bulunduğu noktada dondurulmazsa, ‘Fırat’ın doğusu’na doğru yol almaya mecbur idi.
Şimdi alıyor.
Örtbas edilmesi, karartılması, bulunduğu noktada dondurulmasının imkânsız olduğu bir aşamaya gelinmiş olduğu için.
Ergenekon konusunun gerçek boyutlarına erişmesi için, başından beri, bunu ‘yakın tarihimizin en önemli gelişmesi’ olarak görme eğilimindeki benim açımdan iki ‘olmazsa olmaz’ şart söz konusuydu:
1. Nokta dergisinde yayımlanmış olan ‘Darbe Günlükleri’nin mutlaka bu soruşturmada yer alması;
2. Soruşturmanın mutlaka ‘Fırat’ın doğusu’na ulaşması.
Ek iddianameyle birlikte başlayan ‘süreç’ her ikisini de gerçekleştiriyor. Bu çerçevede, ‘Balbay günlükleri’ ile Ergenekon’un üzerine ‘tüy dikildi’; ‘Darbe Günlükleri’ ile ‘Balbay Günlükleri’ hem içerik ve hem de çeşitli diyalogların cereyan ettiği tarihler bakımından pek güzel örtüşüyorlar.
Artık ‘Rubikon’ geçildi. Bunun geri dönüşü yok.
Ergenekon’u önlese önlese, siyasi iktidarın kapalı kapılar ardında çok kişinin hâlâ ortadan kalkmayan kuşkusu bu- askeri otorite ile bir ‘pazarlık’ neticesi uzlaşması yani ‘deal’ yapması- ve konunun gömülmesi olabilirdi.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hafta başında Kırklareli’nde yaptığı konuşmada gündeme getirdiği hususlar ve bunlara yaptığı vurgu, ‘siyasi irade’nin Ergenekon soruşturmasının arkasında durduğunu ortaya koyması bakımından önemlidir.
Ergenekon gömülmüyor,
tersine Silopi-Cizre hattında Ergenekon’un gömdükleri gün ışığına çıkmaya başlıyor.
***
Ergenekon’un toptan bir ‘yalan’ olduğunu ileri süren, bunca zamandır sulandırma ve karartma için ellerinden geleni esirgemeyenlerin tutundukları dal, Ergenekon’un siyasi iktidarın elinde muhalefeti susturmak için bir araç olarak kullanıldığı tezi.
‘Silopi kazıları’ tam da bu bakımdan önemli. Toprağın altından çıkan ve çıkması
beklenen kemikler ve kafatasları, bugünkü iktidar partisi ortada bulunmadığı bir döneme, 1990’lara ait. Yakın geçmişimiz misli görülmemiş hukuk dışılığının ürünleri, bugün ortaya çıkabiliyorsa, bu ancak Ergenekon soruşturmasının arkasında güçlü bir ‘siyasi irade’ bulunmasıyla mümkün olabilir.
Eğer, Ergenekon’un siyasi iktidar tarafından muhalefete karşı bir sindirme aracı olarak kullanılabileceği gibi bir kaygı varsa, bunu gidermenin yolu basit. Muhalefet kimse o- Ergenekon soruşturmasını, ‘Silopi kazıları’nı desteklerse, yani Türkiye’nin bir ‘hukuk devleti’ olmasından, ‘hukukun üstünlüğü’nden yana ağırlık koyarsa, Ergenekon konusunda bir ‘iktidar-muhalefet mutabakatı’ olursa, sözü edilen kaygının zemini ortadan kalkar.
Ergenekon soruşturmasının güçlü bir siyasi destekle yol alması, Türkiye’de demokrasinin yerleşmesinin ön şartıdır; muhalefetin iktidar olabilme şansı da, Türkiye’nin demokrasiden sapmamasıyla mümkündür.
Ama muhalefet, iktidara uzanma yolu olarak, demokratik yarış kulvarlarını ve seçimleri tercih etmek yerine, ‘askeri darbe’ye bel bağlarsa, Ergenekon ile saf tutmuş görünür ve Ergenekon soruşturmasını da ‘muhalefetin sindirilmesi’ olarak algılamayı seçer ve topluma bunu böyle bir çarpıtmayla sunar.
Ergenekon soruşturmasının en önemli veçhelerinden biri, Türkiye’de ‘askeri darbe’ heveslerine, plânlarına, girişimlerine noktayı koymuş olmasıdır.
‘Balbay Günlükleri’nde bir orgeneralin ‘Bu medya ile darbe olur mu? Olmaz!’ sözleri aslında her şeyi olanca çıplaklığıyla yansıtıyor.
Medyanın bu kadar çeşitlendiği, iletişim teknolojisinin bu kadar geliştiği, her şeyin ‘küreselleştiği’ ve dolayısıyla Türkiye’nin dış dünyaya kapanamayacağı bir dönemde, Ergenekon’un karartılamayacağı, sulandırılamayacağı, sulandırılmak istendiği anda ‘katı gerçekler’in su yüzüne çıkıvereceği görülmeliydi.
‘Balbay Günlükleri’, bu olguyu kanıtlamış olduğu için anlamlıdır.
***
Ergenekon soruşturmasının gelip dayandığı noktada, ‘aynasız’ yakalananların başında, ne yazık ki, medyanın kendisi hiç değilse bir bölümü, ama önemli bir bölümü- geliyor. ‘Balbay Günlükleri’, ‘Darbe Günlükleri’nin takkeyi düşürüp keli gösterdiği halde, bunu görmemekte direnenlerin bir kısmının direncini kırdı. Ancak, bunu bile ‘gazetecilik eylemi’ gibi göstermeye kalkışan ‘gazeteciler’ mevcut.
Çok da önemli değiller artık. Güneşin balçıkla sıvanamayacağını koca bir ülke görüyor. ‘Medyasız darbe’ olamayacağı anlaşılıyor. Medyanın ‘darbeperestleri’ ise, darbeyi yapacak ‘askeri mekanizma’ olmadan hiçbir şey değiller.
‘Balbay Günlükleri’ bu bakımdan, çok yakın geçmişimizdeki ‘darbe hazırlıkları’nı gözler önüne sermiş olmaktan ziyade, ‘darbeci ekibin perişanlığı’nı ve güçsüzlüğünü sergiliyor. Darbeci askerlerin, medyaya ihtiyacı var. Medyadaki yandaşlarının onlara.
Darbeciler ‘iflâs bayrağı’nı çekince, medyadaki yandaşları da sapır sapır dökülüyor. ‘Balbay Günlükleri’ bunu da ortaya çıkarttı.
‘Silopi kazıları’ sonuç verdikçe, Türkiye’de ‘iç barış’ın temellerinin atılacağı zemin güçlenecek.
‘Günlükler’ sayesinde, ister istemez, Silahlı Kuvvetler ve ‘sivil kolu’ olan medya temizlenecek.
Zaman alsa da, sürece yayılsa da, olacak olun budur.
Ergenekon soruşturmasında son günlerde varılan noktanın geri dönüşü olamaz da, onun için...

radikal



Bu yazı 1,046 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 2 Mart 2012 'İç savaş salgını' ve 'korunma yolları'...
    • 8 Şubat 2012 Türkiye, Suriye'de savaşa mı gidiyor?
    • 13 Temmuz 2011 Diyarbakır DTK'nın, BDP Ankara'nın
    • 22 Haziran 2011 Türkiye'nin doğru Suriye pusulası
    • 14 Haziran 2011 Yeni anayasa için AK Parti-BDP-CHP uzlaşması
    • 13 Mayıs 2011 İktidar Kürt sorununu anlamalı
    • 16 Nisan 2011 AK Parti'nin Güneydoğu'da 'siyasi ricatı...'
    • 12 Nisan 2011 Aday listelerini okuma kılavuzu
    • 1 Mart 2011 Hoca ve 28 Şubat'ın cenazesi
    • 22 Şubat 2011 Libya: Osmanlı dominosu ve Bingazi'deki kan davası
    • 19 Şubat 2011 Ergenekon faturası
    • 5 Şubat 2011 Mısır'ın tarih yazdığı gün...
    • 8 Ocak 2011 Hizbullah tahliyesi mi rönesansı mı?
    • 5 Kasım 2010 TAK, ne kadar PKK, ne kadar 'Ergenekon?'
    • 29 Ekim 2010 'Tek Cumhuriyet'in iki Ankara'sı
    • 26 Ekim 2010 Bu gidişle katilden çocuk yaratılacak
    • 6 Ekim 2010 Washington'daki Türkiye
    • 1 Ekim 2010 Daha seyahatin başı, çözümün eşiği değil...
    • 29 Eylül 2010 Türkçeye onurunu iade edin
    • 21 Eylül 2010 Hakkâri provokasyonuna inat

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,964 µs