En Sıcak Konular

A. Turan Alkan


A. Turan Alkan
0 0 0000

'Karmaşa'yı arz ediyorum komutanım!



Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un, Harp Akademileri'nde verdiği entelektüel tebliğde, kavram karmaşasından yakınması dikkatten kaçtı. Günün birinde askerlerin bile kavram anarşisinden sızlanacağını hiç hesab etmiş miydik? Org. Başbuğ şöyle diyor: "Bir yandan, sorunun karmaşıklığı ve kavramların henüz yeterince oturmamış olması, öte yandan da konunun kasıtlı olarak saptırılması, kavram karmaşasına neden olmaktadır. Bunu önlemek için (...) kavramlarına açıklık getirmeye çalışacağım."
Peki, uzun konuşmasında bahsedilen "karmaşa"ya bir düzen getirilmiş midir? Yoo! Nitekim birkaç gün önce Genelkurmay sitesinde, Atatürk'ün "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına, Türk milleti denir" cümlesinin, bazı çevreler tarafından saptırıldığını belirtilen kısa bir açıklama notu yayınlandı. Bu açıklamayla birlikte kavram karmaşasının nihayete erdiğini söyleyemiyoruz; söyleyemiyoruz çünkü kavram karmaşası, sadece bazı çevrelerin artniyetli yorumlarından kaynaklanmakla kalmıyor, aslında lugâtsizliğimizden neş'et ediyor.

Unutulanlara yeniden ve esefle hatırlatırız ki Türkler 30'lu yıllarda çılgınca bir kültür devrimine kalkışarak mevcut Türk lugâtini işe yaramaz ve fesûde saymış, yeni bir dil icat etmeye kalkışmışlardı. O günden beridir, bir topluluğa hitaben bir şeyler anlatmaya kalkışan herkes, Org. Başbuğ'un yapmak zorunda kaldığı gibi evvela "kavramlara açıklık getirmeye" çalışıyor ve başaramıyor. Nedense hep yanlış anlaşılıyor veya mevzu saptırılıp anafikrinden uzaklaştırılıyor. Genelkurmay, Atatürk'ün el yazısı ile kaleme alınmış bir metnin klişesini yayınlayarak "işte belgesi" demeye getiriyor. O kadarına bile hâcet yoktu, çünkü o cümle, 1924 Tarihli Esas Teşkilat Kanunu'nun 88. maddesinde "Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur" vardı zaten. Anayasa maddesidir, kapı gibi belgedir. Biz bu belgenin evvela 1945'te dilini değiştirdik, "1960 askerî darbesi"nde ise tamamını mülga sayıp yenisini yaptık. Bu arada "Nutuk"u da öztürkçeleştirdik meselâ; Atatürk okusa vallahi anlayamazdı. Uzun hikâyedir bunlar, geçiyoruz. Kavram anarşisinin dahi evveliyatı vardır ve entelektüel çözümlemeler yapmakla kendilerini muvazzaf sayanların ol nükteleri dahi bilmeleri gerekirdi. Ben meselenin rûhuna geçmek istiyorum: Niyetiniz bozuksa, Atatürk'ün "Türkiye halkı" sözünden yola çıkarak lâfı vaadedilmiş Kürt muhtariyetine getirip bağlayabilirsiniz; üstelik tarihi belgeleri de vardır ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Arşivleri'nde kuzu gibi yatmaktadır (Gazi'nin 1923 başlarında Adapazarı'nda İstanbul matbuatının önde gelen isimlerine verdiği mülakat). Çıkın bakalım işin içinden nasıl çıkabiliyorsanız; lâkin niyetiniz hâlis ise tâbirdeki hüsnüniyetin mânâsına dokunur ve farklı bir yol takib edersiniz. Meselâ şöyle: Bu anayasa hükmünde (1924; 88 m.) murad edilen, "birlik" değildir, bil'akis beraberliktir. Birlik ve beraberlik lâfları daima yanyana kullanılmaktan ötürü anlam kaybına uğramıştır: Birlik, ulus devlet inşâsına mâtuftur, beraberlik ise birliğe göre daha kolay erişilen, mutabakata açık ve çok daha sürdürülebilir bir mânâ taşır. Akrabalık ve hısımlık arasında buna benzer bir ilişki var; akrabalık kan bağıyla, hısımlık ise medenî münâsebetle tesis olunur. Tarihin kaydettiği en uzun ömürlü siyâsî organizasyonlar, birlikten ziyade "beraberlik" fikrini esas almıştır. İşte kendi kavramlarımı izah ettim; cihet-i askeriye ile kendimi bu noktada mutabık sayabilir miyim şimdi?

Zannetmiyorum; ben, dağ başında tipiye tutulup da askerî helikoptere alınmayan gürûhun mensubuyum. Fikirlerim, literal mânâda isabetli olsa bile kesinlikle mahzurludur.

"Kavram karmaşası" böyle çıkıyor işte; kısaca arzettim efendim!

 
zaman



Bu yazı 1,045 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Ağustos 2010 Sfenks'in sorusu, Heron'un gözleri...
    • 19 Nisan 2010 Sizin hiç böyle bir dostunuz oldu mu?
    • 22 Mart 2010 Yargıya ne gerek var üstâd?
    • 17 Mart 2010 Herkes kendi işini yapsa...
    • 31 Ağustos 2009 Evet, 'ordu göreve!'
    • 11 Mayıs 2009 Mühimmat ama mühim değil: Çatapat!
    • 20 Nisan 2009 'Karmaşa'yı arz ediyorum komutanım!
    • 4 Şubat 2009 'Bırakalım çocuklar doğru dürüst bir içki içsin!'
    • 15 Ekim 2008 Taş kımıldıyor; iyi oluyor!
    • 11 Ekim 2008 Türkiye Kürtleri'nin geleceğine dair
    • 20 Eylül 2008 Predator!
    • 6 Eylül 2008 Allah rızası için laik olalım lütfen!
    • 26 Temmuz 2008 Bir numaralı adam kim?
    • 19 Temmuz 2008 Deniz anası gibisin kardeşim
    • 21 Haziran 2008 Türkiye, "askerî bir cumhuriyet" midir?
    • 31 Mayıs 2008 Dinleme kaydı!
    • 2 Nisan 2008 Buldum, buldum!..
    • 3 Mart 2008 Rektör be!
    • 23 Ocak 2008 Laikliği, laikçilerden kim koruyacak?
    • 24 Aralık 2007 Bütün dogmaları döven dogma!

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,520 µs