En Sıcak Konular

Cengiz Çandar


Cengiz Çandar
0 0 0000

Dersim geri geldi; Tunceli gitsin artık...



Dersim’in Onur Öymen sayesinde ‘geri döndüğü’nü, CHP yetkilisinin bir bakıma ‘hayırlı’ bir işe vesile olduğunu düşünenlerden biriyim ben de. ‘Açılım’ın TBMM çatısı altında görüşülmesi sırasında, kimisine göre, yaptığı ‘talihsiz’ konuşmadan ötürü değil sadece. Sözlerine sahip çıkarak ve üstelik bir de Kemal Atatürk isminin arkasına saklanarak CHP’nin ‘ideolojik’ duruşunu gözler önüne serdiği için.
Zaten öyle olmasaydı, Deniz Baykal, Aleviler kıyameti kopardığı sırada yanına Onur Öymen’i alıp CHP grup toplantısına birlikte girmez, yanyana oturmazdı.
Öylece, CHP Genel Başkanı, kendisi için daha ‘öncelikli’ olanın Alevi oyları değil, CHP’nin bir ‘ceberrut devlet partisi’ olarak ‘ideolojik tutarlılığı’ olduğunu sergilemiş oldu.
Nitekim, Gandi Kemal’ diye ‘tesemmüm’ edilen Tuncelili Kemal Kılıçdaroğlu da 24 saatlik bir gelgitten sonra hizaya geldi. ‘Konu kapanmıştır’ diyerek Onur Öymen’in yol açtığı gelişmenin ‘AKP ile DTP’nin CHP’yi zayıflatma işlemi’ olduğunu öne sürerek, Dersimlilikten kendini ayırdı.
Kemal Kılıçdaroğlu, o nedenle Dersimli değil Tuncelili. Siyaset sahnesinde devletin istihdam ettiği ‘korucu aşiret mensubiyeti’ni Dersimli Kürt-Alevi mensubiyetine tercih etmiş durumda. Bu yönüyle tek bir şeye benzemiyorsa, koca Britanya İmparatorluğu’na karşı yüzmilyonlarca insanı ‘sivil itaatsizlik’ zemininde ayağa kaldıran Mahatma Gandi’ye benzemiyor. Kılıçdaroğlu, ‘Dersim Katliamı’nı gerçekleştiren çizginin savunucuları Deniz Baykal-Onur Öymen hattına bazı itirazları olmakla birlikte- ‘itaatkar’ birisi.
Gelgelelim, Onur Öymen’le birlikte yakın tarihimizin en dibi kazanlarından birinin kapağı açıldı; Tunceli Dersim’leşti artık.
***
Tunceli isminin Dersim olarak değiştirilmesinin böylece önü de açılmış oldu. Malum, yüzyıllar boyu tarihte Dersim olarak anılan bölgenin adının Tunceli diye değişmesi 1935’e dayanıyor. Devletin ‘Tunç Eli’nin bölgenin disipline gelmeyen ahalisinin tepesine bir yumruk olarak inmesini, ineceğini uyaran bir isim olarak saptanmıştı Tunceli.
İsmin kökeninde hiçbir tarihi ve anlamlı bir gerekçe yok. Devletin gerektiğinde vatandaşına zulmedebileceği ‘uyarısı’ var. Öyle de oldu. 1937’de Tunceli Dersim’in üzerine ‘katliam’ olarak iniverdi.
Ne ki, ‘isyan’ın adına ‘Tunceli İsyanı’ denmedi yine de. Hem tarih kayıtlarına, hem de o günden bugüne tüm kuşakların zihnine ‘Dersim İsyanı’ olarak geçti.
‘Açılım’ın TBMM’de görüşülmesi sırasındaki Onur Öymen’in tanımı sayesinde, bu da düzeltildi; bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ağzından ‘Dersim Katliamı’ diye ifade edilmiş olduğuna göre, ‘Dersim İsyanı’nı, doğru biçimde ‘Dersim Katliamı’ olarak anmak gerekiyor.
1937’de olanın ne olduğuna ilişkin tartışma devam etse bile, coğrafi isim değişmiyor: Dersim.
Dolayısıyla, Tunceli ile vedalaşmakta Dersim’i kabullenmekte yarar var. Zaten hem Dersimliler, hem de olmayanlar artık Tunceli’yi telaffuz etmez oldular.
‘Açılım’ın en heyecan verici yönlerinden biri olan ‘değiştirilmiş yer isimleri’nin iadesinin lafı pek edildi ama uygulama bir türlü başlayamamıştı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Bitlis’in Norşin ilçesinden Güroymak- geçerken, ‘Merhaba Güroymaklılar’ yerine ‘Merhaba Norşinliler’ demesinin ve çılgınca tezahüratla karşılanmasından bu yana üç ay geçti. Artık hiç değilse bu konuda kımıldamanın da zamanı geldi, geçiyor.
Şimdi önde gayet güzel ve meşru bir fırsat mevcut; Tunceli’nin Dersim diye değişmesi, değiştirilmesi.
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın bu konuda Moskova’daki açıklamasında ‘konuya olumlu bakmadığını’ bildirmesini hiç anlayamadım.
İçişleri Bakanı, ‘Açılım’a ivme kazandırmak ve inandırıcılığını pekiştirmek için Tunceli’nin Dersim’le düzeltilmesini bir kez daha düşünebilir.
Zaten Tunceli, kamu vicdanında Dersim olmuş durumda.
***
Bu noktada DTP’lilerin akıl yoksunu önerilerini de görmezden gelemeyiz. Tunceli’nin Dersim olarak değişmesi ihtimali üzerine harekete geçtiler. Diyarbakır’ın Amed, Urfa’nın Riha, Batman’ın Elih olarak değişmesi gerekiyormuş, çünkü halk oraya öyle diyormuş.
Diyarbakır’ın Amed ismi ta 1500 yıl geriye gidiyor ve Süryanice. Roma ve Bizans döneminde kullanılmış bir isim. Bundan 1500 yıl önce orada Doğu Kilisesi Patrikliği olduğu biliniyor. Ancak, Diyarbakır, 1000 yıldan fazla bir süredir Amed değil Diyarbakır. Hadi ‘Diyar-ıbekr’ diye değiştirilsin deseler anlayacağız ama, Diyarbakır’ın Amed olmasını talep etmek, İstanbul’u Konstantinopolis yapalım demek ne kadar mantıklı ve meşru ise o kadar.
Batman’ın Elih’liğini yeni duyduk. Kürtçe metinler dışında bir yerde raslamak zor. Urfa’yı Riha yapacağımıza Edessa yapsak daha doğru olur.
Bunlara ne gerek var. DTP’liler durduk yerde hiçte mantıklı olmayan ‘maksimalist’ önerilerle Dersim’i tehlikeye düşürdüklerini fark ediyorlar mı acaba?
‘İfrat ile tefrit’ arasında tersten bir örnek ise Ulaştırma Bakanı’na ait. Uçaklarda Kürtçe anons talebinin ‘üniter yapımıza aykırı olduğunu’ söylemiş. Türkiye’de havaalanı adedi ve uçak ile yolcu trafiği arttı. Diyarbakır ve Van’dan gayrı artık Mardin’de, Batman’da, Siirt’te, Muş’ta havaalanları ve hava taşımacılığı var. Hiç Türkçe bilmeyen vatandaşlarımız bu hizmeti kullanırlarken ‘Kemerleri Bağlayın, Yerlerinizden Kalkmayın, Tepenizdeki oksijen maskeleri açıldığı vakit, önce kendiniz takın, sonra çocuğunuza takın’ cinsinden yaşamsal önemde anonsların Kürtçe de yapılması durumunda, Türkiye’nin nasıl ‘bölüneceğini’ anlayamadık.
Ulaştırma Bakanı açıklarsa öğreneceğiz.
Neyse, işin kolayından ve yapılması gerekenden yola çıkalım:
Tunceli artık zaten Dersim oldu. Adını koyun, resmileştirin, bitsin gitsin...

radikal



Bu yazı 880 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 2 Mart 2012 'İç savaş salgını' ve 'korunma yolları'...
    • 8 Şubat 2012 Türkiye, Suriye'de savaşa mı gidiyor?
    • 13 Temmuz 2011 Diyarbakır DTK'nın, BDP Ankara'nın
    • 22 Haziran 2011 Türkiye'nin doğru Suriye pusulası
    • 14 Haziran 2011 Yeni anayasa için AK Parti-BDP-CHP uzlaşması
    • 13 Mayıs 2011 İktidar Kürt sorununu anlamalı
    • 16 Nisan 2011 AK Parti'nin Güneydoğu'da 'siyasi ricatı...'
    • 12 Nisan 2011 Aday listelerini okuma kılavuzu
    • 1 Mart 2011 Hoca ve 28 Şubat'ın cenazesi
    • 22 Şubat 2011 Libya: Osmanlı dominosu ve Bingazi'deki kan davası
    • 19 Şubat 2011 Ergenekon faturası
    • 5 Şubat 2011 Mısır'ın tarih yazdığı gün...
    • 8 Ocak 2011 Hizbullah tahliyesi mi rönesansı mı?
    • 5 Kasım 2010 TAK, ne kadar PKK, ne kadar 'Ergenekon?'
    • 29 Ekim 2010 'Tek Cumhuriyet'in iki Ankara'sı
    • 26 Ekim 2010 Bu gidişle katilden çocuk yaratılacak
    • 6 Ekim 2010 Washington'daki Türkiye
    • 1 Ekim 2010 Daha seyahatin başı, çözümün eşiği değil...
    • 29 Eylül 2010 Türkçeye onurunu iade edin
    • 21 Eylül 2010 Hakkâri provokasyonuna inat

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,640 µs