En Sıcak Konular

Cengiz Çandar


Cengiz Çandar
0 0 0000

Genelkurmay ve hükümete birkaç basit soru...



Taraf gazetesi önceki gün Silahlı Kuvvetler bünyesinde hazırlanan ‘Balyoz Planı’nı patlattı. Bugüne kadar ortaya saçılan belgelere kapsamı ve içeriği bakımından pek benzemeyen, onları fersah fersah aşan vahşi bir ‘senaryo’ açığa çıktı ve ‘artçı şokları’ ardı ardına geliyor.
‘Artçı şoklar’ın her biri, kendi başına bir bomba niteliğinde, ‘infilâklar’la devam ediyor.
2003 yılına ait ‘Balyoz Planı’nın tepesinde oturan dönemin Birinci Ordu Komutanı, emekli Orgeneral Çetin Doğan, önce t24.com.tr adlı internet sitesine açıklama yaptı, sonrasında çeşitli televizyon kanallarının ekranlarında boy gösteriyor.
İlk açıklaması galiba en doğru olanı; “Türk Silahlı Kuvvetleri’nde her kademede mevcut planları gözden geçirmek üzere Harp oyunu, Plan Tatbikatı ve Seminerler yapılması doğal bir uygulamadır... TSK’nın nitelikleri anayasada yazılı Türkiye Cumhuriyeti’ni her türlü dış ve iç tehditlere karşı koruma ve kollama görevi bulunmaktadır. İç tehdide karşı koruma görevi kapsamında TSK’nın her kademede elbette planları vardır. Bununla ilgili olarak Genelkurmay Harekât Başkanlığım döneminde İçişleri Bakanlığı ile protokol da imzalanmıştır. İç tehdit sadece bölücü tehdidi değil, irticai tehdidi de kapsar. Bu kapsamda EMASYA (Emniyet ve Asayiş) planları seminerlerde elbette ele alınmıştır.”
Böyle dedi.
Çetin Doğan, tanıdık bir isim, tanıdık bir sima. 28 Şubat ‘postmodern darbesi’ döneminde, Genelkurmay’da yargı organlarından basın mensuplarına, YÖK’e vs. için düzenlenen brifingleri o verirdi. Televizyon ekranlarında iki gün boyunca Türkiye’de II. Abdülhamit döneminden beri görülmeyen bir baskı ve sansürden yakınıyor. (Sivil vesayetten sözünü edenlerin kulaklarını çınlatıyor) Ancak, nasıl bir şikâyetse bu, ekranlarda sürekli ağzına geleni istediği gibi söylüyor ve ekranlar onunla aynı dalga boyundan konuşan emekli askerler ve sivil uzantılarıyla dolu.
Zaten Taraf’ın patlattığı bombalardan biri, medyaya ilişkin. Medya sektöründen benim (ve bu arada Hrant Dink’in de) adlarının yer aldığı 36 kişi, ‘gözaltına alınacaklar’ listesinde. Bir de ‘kendilerinden yararlanılacaklar’ listesi var. 137 kişi. Medyanın kilit noktalarında hâlâ bu 137 kişinin içindekiler bulunuyor. Şayet Türkiye’nin yakın tarihinin en büyük kepazeliklerinden birini ortaya dökecek olan medya ise, bu ‘kepaze senaryo’da isimleri geçenler bugün itibarıyla medyayı da denetliyor.
O nedenle bu konuda, yani ‘gerçeğin ortaya çıkması’ bakımından medyaya ilişkin fazla bir beklenti içinde bulunmak gerçekçi olmaz.
***
Zaten Genelkurmay Başkanlığı da, basında yer alan ‘Balyoz Güvenlik Harekâtı Planı’ haberleriyle ilgili olarak bir açıklama yaptı.
Açıklamada “1’inci Ordu Komutanlığı tarafından 5-7 Mart 2003 tarihleri arasında icra edilen ‘Plan Semineri’ne ilişkin çeşitli iddia ve değerlendirmelerin medyada yer aldığı” belirtilerek, “Söz konusu Plan Semineri, Genelkurmay Başkanlığı 2003-2006 yılları Tatbikatlar Programı’nda bulunmaktadır” deniliyor ve şöyle devam ediliyor:
“Plan seminerinin gayesi, dış tehdide ilişkin olarak hazırlanan Harekat Planlarını geliştirmek ve ilgili personelin eğitimlerini sağlamaktır. Plan Semineri, giderek tırmanan bir gerginlik dönemini kapsayan bir senaryo içerisinde uygulanmıştır. 1’inci Ordu Komutanlığı sorumluluk bölgesinde icra edilen bu Plan Semineri’nde, Ordu Geri Bölge Emniyeti ve savaş hali, savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi halinde de uygulanan sıkıyönetim konuları üzerinde de durulmuştur.
Bu plan seminerine ilişkin olarak ortaya atılan iddiaları, aklı ve vicdanı olan hiçbir kimsenin kabul etmesi mümkün değildir.
Söz konusu iddiaları ciddiye alarak üzerinde yorumlar yapılmasının ve bilgi kirliliği yaratılmasının; özellikle toplumumuzda tedirginlik yaratmak isteyenlerin amacına hizmet edeceği değerlendirilmektedir.”
Emekli Orgeneral Çetin Doğan ile Genelkurmay açıklaması birleştirildiğinde ortaya çıkan tablo daha da vahim. ‘Minare çuvala sığmıyor’ yani.
Çünkü anladığımız kadarıyla söz konusu olan bir ‘hayalî senaryo’,
yani bir tür ‘fikir eksersizi’. Bir ‘uygulama planı’ değil.
Ama ‘vahim’ yönlerinden biri, Silahlı Kuvvetler içinde kafaların nasıl çalışabildiğinin, nelerin düşünebildiğinin ve Silahlı Kuvvetler mensuplarının enerjilerini neyin üzerine yoğunlaştırdığının ipuçlarını vermesi.
Fatih ve Beyazıt Camilerinin nasıl havaya uçurulacağı, ülke içinde nasıl kaos ortamı yaratılacağı, 200 bin kişinin stadyumlara doldurulacağı (1973’te Şili’deki faşist askeri darbeyi hatırlatırcasına), hangi gazetecilerin tutuklanacağı, hangilerinin ‘kullanılacağı’, kendi uçağının düşürüleceği ve günahının hükümetin üzerine yıkılacağı ve bu arada hükümetin devrilmesiyle yeni hükümetin kimlerden oluşturulacağına ilişkin bir ‘hayalî
senaryo’dan söz ediyor durumdayız.
Taraf gazetesinin elinde 5000 sayfalık malzeme, ses kayıtları, bol miktarda ıslak imza var.
“E canım bu bir senaryodur. Hayali bir şey. Uygulama amacı taşımıyor ki. Hem, TSK’nın iç tehdide karşı koruma planları elbette vardır. (Çetin Doğan öyle dedi) EMASYA protokolünün gereğinin yapılması için hazırlık gerekir. Hazırlık aşamasında böyle senaryolar da olur” diyerek geçiştirmeli miyiz?
Genelkurmay’a basit bir soru: “’Bu plan seminerine ilişkin olarak ortaya atılan iddiaları, aklı ve vicdanı olan hiçbir kimsenin kabul etmesi mümkün değildir’ diyorsunuz. Ama mesele bu değil. Aklı ve vicdanı olan hiçbir kimse bunları kabul edemez. Doğru söylüyorsunuz. Ancak, bunlar iddia mı; yoksa söz konusu seminerde hazırlanan senaryonun içinde yer alan hususlar mı? Hangisi? Senaryoda böyle şeyler var mı, yok mu?”
Soru bu.
Ve bu soruyu ‘hayalî senaryodur’ diye geçiştirelim mi?
***
Meselenin aslında çok daha derin olduğu besbelli. ‘İç tehdit’ kavramıyla ilgili. Giderek, ‘Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ adlı hiçbir yasal dayanağı bulunmayan bir uygulamayla ve EMASYA adlı 28 Şubat ürünüyle ilgili. TSK’nın ‘İç Hizmetler Talimatnamesi’nin keyfî yorumlanmasıyla ilgili.
Türkiye’nin ‘askerî vesayet’ altında bir ülke olarak veya ‘seçilmiş sivil otorite’nin ‘demokratik meşruiyeti’ne dayanan bir ülke olarak yaşayıp yaşamamasıyla ilgili.
Türkiye ‘gizli’ ve hiçbir yasal dayanağı olmayan belgelerle mi yönetilecek? EMASYA yürürlükte kalacak mı? ‘İç tehdit’ değerlendirmesini kim yapıyor? Neye göre yapıyor? Hangi hakla yapıyor? TBMM’nin denetimine tabi olmayan bir ‘Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ ve ‘iç tehdit’ olabilir mi?
Bu soruların muhatabı ise doğrudan doğruya hükümet. Bir ‘hayalî senaryo’ olduğu iddia edilen ‘Balyoz Güvenlik Harekâtı Planı’nın ‘irtica’ ile ilgili olarak ‘iç tehdit’ olarak gördüğü bugünün hükümeti...

radikal



Bu yazı 1,068 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 2 Mart 2012 'İç savaş salgını' ve 'korunma yolları'...
    • 8 Şubat 2012 Türkiye, Suriye'de savaşa mı gidiyor?
    • 13 Temmuz 2011 Diyarbakır DTK'nın, BDP Ankara'nın
    • 22 Haziran 2011 Türkiye'nin doğru Suriye pusulası
    • 14 Haziran 2011 Yeni anayasa için AK Parti-BDP-CHP uzlaşması
    • 13 Mayıs 2011 İktidar Kürt sorununu anlamalı
    • 16 Nisan 2011 AK Parti'nin Güneydoğu'da 'siyasi ricatı...'
    • 12 Nisan 2011 Aday listelerini okuma kılavuzu
    • 1 Mart 2011 Hoca ve 28 Şubat'ın cenazesi
    • 22 Şubat 2011 Libya: Osmanlı dominosu ve Bingazi'deki kan davası
    • 19 Şubat 2011 Ergenekon faturası
    • 5 Şubat 2011 Mısır'ın tarih yazdığı gün...
    • 8 Ocak 2011 Hizbullah tahliyesi mi rönesansı mı?
    • 5 Kasım 2010 TAK, ne kadar PKK, ne kadar 'Ergenekon?'
    • 29 Ekim 2010 'Tek Cumhuriyet'in iki Ankara'sı
    • 26 Ekim 2010 Bu gidişle katilden çocuk yaratılacak
    • 6 Ekim 2010 Washington'daki Türkiye
    • 1 Ekim 2010 Daha seyahatin başı, çözümün eşiği değil...
    • 29 Eylül 2010 Türkçeye onurunu iade edin
    • 21 Eylül 2010 Hakkâri provokasyonuna inat

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,484 µs