En Sıcak Konular

Cengiz Çandar


Cengiz Çandar
0 0 0000

EMASYA ilk istasyon; sivil Anayasa son durak...



Kökü 28 Şubat Postmodern Darbesi’ne giden ve altında 28 Şubat’ın kötü ünlü Batı Çalışma Grubu’nun başkanı olan Orgeneral (şimdi emekli) Çetin Doğan’ın imzası bulunan 7 Temmuz 1997 tarihli EMASYA Protokolü dün yürürlükten kaldırıldı. Türkiye’de ‘askeri vesayet rejimi’nin son bulması doğrultusunda önemli bir adım.
Türkiye’nin hukuk sistemi, bir askeri darbe anayasası olan 1982 Anayasası’nın şemsiyesi altında bulunduğu için EMASYA Protokolü’nün ortadan kaldırılmasıyla ‘askeri vesayet rejimi’nin son bulması bir yana, son bulmakta olduğu bile söylenemez. Pazartesi gecesi bizim ‘Tecrübe Konuşuyor’ adlı televizyon programında ‘Demokratik Yargı’ Eşbaşkanı ve Anayasa Mahkemesi Raportörü Doç. Dr. Osman Can, Türkiye’deki yasaların yüzde 80’inin yazıyla yüzde seksen- askeri darbe ve müdahale dönemlerinin ürünü olduğunu söyledi.
‘Askeri vesayet rejimi’, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un da ‘kalkabilir’ dediği bir Protokol’ün kalkmasıyla elbette sona ermez. Daha gidilecek çok uzun bir yol, yapılacak çok iş var.
Yine de EMASYA Protokolü’nün kaldırılması büyük bir gelişmedir. Aya ilk ayak basan insan olan Neil Armstrong’un o ayak basış anı için ‘Benim için küçük, insanlık için büyük bir adım’ demiş olması hesabı, EMASYA Protokolü’nün kaldırılması, ‘askeri vesayet rejimi’nin kaldırılması yönünde küçük, Türkiye’de demokrasinin geleceği bakımından büyük bir adımdır.
Hatırlanacağı gibi ‘Balyoz Darbe Planı’ kamuoyu gündemine bir bomba gibi düştüğünde, planın baş sorumlusu olarak okların yöneldiği Emekli Orgeneral Çetin Doğan, komutanlığını yaptığı 1.Ordu’daki plan tatbikatlarının EMASYA gereği yapıldığını ileri sürmüş ve EMASYA bu sayede ‘demokratik mercek’ altına alınmıştı. Hükümetin ‘demokratik mercek’e duyarlı davrandığı, EMASYA Protokolü’nün kaldırılmasıyla görülüyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan, pazar günü bir televizyon söyleşisinde EMASYA’nın kaldırılacağı haberini vermişti zaten. Aradan dört gün geçtikten sonra kaldırılması, Başbakan’ın inandırıcılığına yardımcı olmuştur.
***
Türkiye’de herhangi bir konu tartışılır olduğu anda konu üzerinde derhal bir kutuplaşma meydana geliyor. Siyasi kültürümüzün ve içinde hareket ettiğimiz tarihi ‘geçiş dönemi’nin askeri vesayetten demokrasiye geçiş dönemi- özellikleri böyle. Tartışma başladığı anda konu sünüyor da sünüyor. Heybeliada Ruhban Okulu sorununa yıllardır çözüm üretmeyi becerememiş bir devlet sisteminden söz ediyoruz. Bu anlamda, EMASYA tartışması başlayınca ve Başbakan ‘kaldıracağız’ demiş olmasına rağmen, itiraf edelim, dün itibarıyla EMASYA’nın yürürlükten kalkacağına ihtimal vermemiştik. Daha bir süre EMASYA tartışmasının süreceğini düşünmüştük.
EMASYA tartışması yine de sürecek. Başka bir bağlamda.
‘Kötümserlik mevzileri’ndekiler, EMASYA Direktifi’ne dikkat çekerek, EMASYA Protokolü ile EMASYA Direktifi’nin ayrı şeyler olduğunu, Protokol’ün kalkmasının Direktife ortadan kaldırmayacağına işaret ediyorlar.
Gerçekten EMASYA Prokotolü ile Genelkurmay bir EMASYA Direktifi yayınlamış ve buna göre Türkiye, 17 EMASYA bölgesine ayrılmışlardı. Silahlı Kuvvetler, neredeyse tüm yurt yüzeyinde EMASYA işlevlerine göre bir örgütlenmeye gitmişti. EMASYA işlevleri arasında ‘istihbarat toplama’ da bulunuyordu. Protokol’ün yürürlükte olduğu son 13 yıl içinde EMASYA işlevleri gereği askerlerin milyonlarca vatandaşımızı fişlemesi söz konusu oldu. Kimilerinin daha iyi fark ettiği, kimilerinin hiç umursamadığı biçimde, Türkiye bir ‘korku cumhuriyeti’ne dönüştürüldü.
EMASYA Protokolü kalkınca, EMASYA Direktifi ne olacak?
Hukuki cevabı basit: Kadük olacak!
Yani, ‘geçersiz’ olacak. Kadük, bir hukuk kavramı; aslı Fransızca ‘caduc’ kelimesi. Caduc, ‘değerini, önemini yitirmiş, eskimiş’ anlamında kullanılıyor Fransızcada. Türkiye’de bir hukuk kavramı olarak ise ‘düşmüş’ anlamında. Yani, EMASYA Protokolü’nün kaldırılmasıyla, EMASYA Direktifi de ‘düşmüş’ ve ‘geçersiz’ hale geliyor.
Ama iş orada bitmiyor, orada başlıyor. EMASYA’ya göre örgütlenmiş bulunan, daha doğrusu ‘reorganize’ olan ve buna göre görev tanımı elde eden Silahlı Kuvvetler’in EMASYA Protokolü’nün kaldırılmış olduğu ve EMASYA Direktifi’nin kadük hale geldiği olgusuna bağlı olarak reorganize olması gerekiyor.
İşin daha önemli yanı şu: Bunca yıl EMASYA sığınılarak toplanan istihbarat bilgilerine dayalı fişlemeler ne olacak? Bu ‘fişler’in imhası gerekiyor. Nasıl imha edilecekler? Kim imhayı denetleyecek?
Türkiye’de ‘yargının tarihi’ açısından büyük kara leke olduğunu kimsenin pek tartışamadığı Şemdinli İddianamesi’nde Savcı Ferhat Karakaya, olaya karışan askeri personelin EMASYA çerçevesinde istihbarat toplamakla görevlendirildiğini tespit etmişti.
Ferhat Karakaya’ya ne oldu? Işınlandı. O gün bugündür izi bile bulunamadı. Ama EMASYA ile askerlerin istihbarat toplama ve vatandaşları fişleme işlemi ortaya çıktı. Bu konuda şimdi ne yapılacak?
İşte size sorular. Ancak bu sorular sorulmadan ve cevapları bulunmadan, EMASYA Protokolü kaldırıldı diyerek bir ‘demokrasi zirvesi zapt edildi’ rehavetine kapılmak yanlış olacak.
***
EMASYA Protokolü’nün kaldırılması, ‘askeri vesayet rejimi’nin son bulması yolunun en başı. Daha gidilecek uzun ve çetin bir yol var.
‘Yol haritası’ var mı?
Belli değil.
Genelkurmay Başkanı, EMASYA’nın kaldırılmasına ‘olur’unu belirten açıklamasında aşırı önem verildiğine değinerek “Bu son 10 yıldır tartışılıyor. Gizli olduğu için de farklı bir gözle bakılıyor ve gereğinden fazla önem atfedilerek abartılıyor” diyor.
Tam tersine. Uygulama, 10 yıldır gereğince tartışılmadığını ve öneminin göz ardı edildiğini gösterdi. Gündeme girip kaldırılması için ‘Balyoz Darbe Planı’ gibi vahim bir iddianın belgelerinin ortaya saçılması gerekti. O olmasaydı, bugün EMASYA ile birlikte yaşamaya devam edecektik.
EMASYA’nın kaldırılması, devletin şeffaflaşması için de ayrıca önemli. Başbuğ’un da söylediği gibi ‘gizli’ bir metindi EMASYA. Türkiye niçin gizli belgelerle yönetiliyor? Sanki askeri darbe ürünü anayasası yetmiyormuş gibi...
‘Askeri vesayet rejimi’nin özü ‘iç tehdit’ kavramı ve buna dayalı düzenlemeler. Bunların başında o da ‘gizli’ olan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi geliyor. Sıra ‘iç tehdit’te.
Sonrası TSK İç Hizmet Talimatnamesi’nin 35. maddesinden, İller İdaresi Kanunu’na, oradan Anayasa’ya kadar uzanacak.
Kolay iş değil.
Demokrasi ve ‘sivilleşme’ de, zaten, sanıldığı kadar kolay elde edilmiyor; kolay yerleşmiyor.
EMASYA’nın kalkması henüz başlangıç. Darısı ‘askeri vesayet rejimi’ni oluşturan, demokrasi ve ‘sivilleşme’yi ‘kadük’ hale getiren diğer metinlerin başına. Başta Anayasa...

radikal



Bu yazı 1,064 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 2 Mart 2012 'İç savaş salgını' ve 'korunma yolları'...
    • 8 Şubat 2012 Türkiye, Suriye'de savaşa mı gidiyor?
    • 13 Temmuz 2011 Diyarbakır DTK'nın, BDP Ankara'nın
    • 22 Haziran 2011 Türkiye'nin doğru Suriye pusulası
    • 14 Haziran 2011 Yeni anayasa için AK Parti-BDP-CHP uzlaşması
    • 13 Mayıs 2011 İktidar Kürt sorununu anlamalı
    • 16 Nisan 2011 AK Parti'nin Güneydoğu'da 'siyasi ricatı...'
    • 12 Nisan 2011 Aday listelerini okuma kılavuzu
    • 1 Mart 2011 Hoca ve 28 Şubat'ın cenazesi
    • 22 Şubat 2011 Libya: Osmanlı dominosu ve Bingazi'deki kan davası
    • 19 Şubat 2011 Ergenekon faturası
    • 5 Şubat 2011 Mısır'ın tarih yazdığı gün...
    • 8 Ocak 2011 Hizbullah tahliyesi mi rönesansı mı?
    • 5 Kasım 2010 TAK, ne kadar PKK, ne kadar 'Ergenekon?'
    • 29 Ekim 2010 'Tek Cumhuriyet'in iki Ankara'sı
    • 26 Ekim 2010 Bu gidişle katilden çocuk yaratılacak
    • 6 Ekim 2010 Washington'daki Türkiye
    • 1 Ekim 2010 Daha seyahatin başı, çözümün eşiği değil...
    • 29 Eylül 2010 Türkçeye onurunu iade edin
    • 21 Eylül 2010 Hakkâri provokasyonuna inat

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,670 µs