En Sıcak Konular

Ertuğrul Özkök


Ertuğrul Özkök
0 0 0000

Postmodern faili meçhuller



MİLLİYET’in dünkü manşetindeki haberi, tüylerim ürpererek okudum.


Hüzünle, ıstırapla okudum.

Tiksinerek okudum.

Düşünün “birileri”, “alçak birileri”, bir deniz albayını takip ediyor.

Büyük bir ihtimalle telefonlarını dinliyor.

Sadece onu değil, eşini de dinliyor.

Sadece dinlemiyor, takip ediyor.

Fotoğraflıyor.

Sonra dünyanın en alçakça pususunu kuruyor.

Albayın eşinin, bir evden çıkarken gösteren fotoğrafı bir internet sitesine konuluyor.

Belli ki bunu yapan o “birilerinin” bir amacı var.

¡   ¡   ¡

Hadi gelin hesaplaşalım.

Hangisi daha kötü, hangisi daha pespaye?

Bazı subayların “Bülent Arınç’ı takip ettikleri” iddiası mı?

Yoksa bazı “birilerinin”, ordunun bir subayını ve eşini gizlice takip edip fotoğraflamaları mı?

Hangisi daha kalleşçe bir pusu?

Hangisi daha “asimetrik” bir savaş?

Bülent Arınç’ı günlerce konuştuk.

Manşetlerden konuştuk, köşelerden konuştuk.

Meclis’te konuştuk, sokakta, televizyonlarda konuştuk.

Peki bu kalleş pusuyu da aynı ölçüde konuşacak mıyız?

Yoksa bunun demokrasi ile ilgisi yok deyip geçecek miyiz?

Ben diyorum ki var.

Asıl bunun demokrasi ile ilgisi var.

Pusu kurarak, çifte standart uygulayarak; “Kurunun yanında yaş da yanar” diyerek; eski mağduru, kayıtsız şartsız desteklerle bugünün zalimi haline getirerek; “Tali mesele, asli mesele” gibi demode Marksist bahanelerle, işimize yaramayanı görmezden gelerek; kendi ideolojik istasyonumuza giden her trene sorgusuz sualsiz atlayarak; her yolu mubah görerek; yani böyle bir ikiyüzlülükle demokrasiye mi gidiyoruz?

Yoksa postmodern bir istibdada mı....

Ben diyorum ki;

Ordunun içinden “birileri”, eğer Bülent Arınç’ın veya başka bir siyasetçinin evini tarassut altına almışsa, bunun üzerine gidilmeli.

Ama başka “birileri” de, bir albayın veya başka birinin evini, özel hayatını tarassut altına almışsa, onun üzerine daha da gidilmeli.

¡   ¡   ¡

Büyük bir üzüntü ile izliyorum.

21’inci yüzyıl şu haliyle Türkiye’ye ne yazık ki, “tarihi riyakârlıktan” başka hiçbir şeyi vaat etmiyor.

Alın Hrant Dink olayını.

Derin devlet diyordunuz.

Alın o devlet, sığıyla, deriniyle 7 yıldır elinizde.

Hrant Dink’in arzusuyla yapılan bir manşetten hesap soruyorsunuz da, bu işte birinci dereceden sorumluluğu olan polislerin apar topar aklanmasına neden tek kelime etmiyorsunuz?

Artık askere de söyleyecek lafınız yok.

Dayak yiye yiye bitap düşmüş, süngüsü düşmüş, takatı kalmamış bir asker o.

“Askeri vesayet” desen, sokaktaki adam gülüp geçiyor.

Ama gerideki enkaza bir bakıyorsunuz ki, memleket bir “pusu vesayetinin” istibdadında inliyor.

Öyle bir istibdat ki, memleketin bir ucundan girip, ötekinden çıkıyor.

Asker artık ücra Güneydoğu karakollarında değil, evinde pusuya düşürülüyor.

Kim bunu yapıyor diye sormaya kalksan, sahipleneni yok.

¡   ¡   ¡

Mavalı bırakalım; asker dediğin kurum, artık Patagonya’da bile darbe yapamaz.

Ama toplumlar bu yolla susturulur.

Böyle kalleş pusularla, göz hapisleriyle, böyle kalleş mayınlarla kurulur postmodern istibdat.

Bu artık hepimizin meselesidir.

Postmodern faili meçhul cinayetler artık budur.

Sormayacak mıyız bunun hesabını.

Sormayacaksak yuh olsun demokrasi lafını ağzından düşürmeyenlere.

Yuh olsun bizlere.

Topumuza yuh olsun.

hurriyet



Bu yazı 1,024 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 10 Ocak 2011 İslam’ın samimi sesi bu mektupta
    • 23 Eylül 2010 Hayır Ahmet, babanı sen öldürttün!
    • 2 Temmuz 2010 Halk avukatları silkeliyor
    • 1 Haziran 2010 Size sesleniyorum İsrailli dostlarım
    • 15 Mayıs 2010 O kitabı yeniden yayınlamak isterdim
    • 11 Şubat 2010 Postmodern faili meçhuller
    • 7 Ocak 2010 Eyvah, yine dil zaptiyeliği mi
    • 5 Ocak 2010 Önümüzdeki dönem yükselecek yazarlar
    • 3 Ocak 2010 Genel yayın yönetmeni nasıl gider
    • 9 Aralık 2009 Herkesin iki oy hakkı olmalı
    • 25 Kasım 2009 Ergenekon sanığı ile ortak hisler
    • 12 Kasım 2009 Bu da benim ilerleme raporum
    • 14 Ekim 2009 Kimse bana şunu sormadı
    • 1 Ekim 2009 Jurnalci gazetecilere yazıyorum
    • 16 Eylül 2009 Provokatör veya yoldaş
    • 11 Eylül 2009 Gazetecinin felaketi
    • 27 Ağustos 2009 Ben, gazeteci Ertuğrul Özkök
    • 28 Temmuz 2009 Cesur Türkler, cesur Kürtler
    • 16 Temmuz 2009 Manşet yapmamak doğru muydu
    • 8 Temmuz 2009 Kavgayı bitirmek için plan

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,109 µs