En Sıcak Konular

Yasin Aktay


Yasin Aktay
0 0 0000

Danıştay der ki, üniversiteye beyin ne lazım?



Meslek liseleri için üniversitelere girişte uygulanan katsayının hedefinin sadece İmam-Hatip mezunlarının üniversitelere devam etmesini engellemek olduğu düşünülüyor. Bugünkü Danıştay kararının hedefi gerçekten bu olabilir, ama bu uygulamayı ortaya koyanların hedefinin sadece İHL'liler olduğu tezi, uygulamanın kapsamı göz önünde bulundurulduğunda hiç de açıklayıcı değil.

28 Şubat döneminde yapılan tehdit değerlendirmesine göre aslında alt sınıfların tamamının irtica kaynağı olduğu ve sınıfsal hareketliliğin dondurulmasıyla irticanın da yükselişinin durdurulabileceği düşünülmüştü. Çünkü o günkü koşullarda irtica sayılan hareketlere insan kaynağının sadece İHL'den değil aynı zamanda alt sınıfların devam ettiği bütün okullardan geldiği hesaplanmıştı ki, kendi algıları açısından bu tespitte haksız da sayılmazlardı.

Onlar açısından kendi oligarşik düzenlerini tehdit eden bir hareketlilik sözkonusuydu. Kentleşme ve eğitimin yaygınlaşması her zaman oligarşik düzenlerin en önemli tehdit kaynağı olmuştur. "İrtica" oligarşik paylaşım düzenine tehdidin kod adıydı. Aslında haksızca ele geçirilmiş, bu uğurda cinayetler işlenmekten çekinilmemiş bir düzenin entrikalarla korunmasından başka bir çare görünmüyordu. İktidarın asıl sahipleri katledilerek gömülmüş oldukları alt sınıf alanlarından bir yolunu (kentleşme ve eğitim yolunu) bularak çıkmış geliyorlardı. Bu gelişin birilerine "hortlama" olarak görünmüş olması anlaşılmaz bir durum değildir. Sorulması gereken şuydu, ama kimse sormadı: Hortlaktan kim korkar? Hortlamasından korkulanlara karşı bir suçluluk duygusu taşıyanlardan başka kim korkar hortlaktan? İsterseniz hortlak filmlerine veya romanlarına müracaat ederek bu işin psikolojisi hakkında güçlü fikirler edinebilirsiniz.

Mezun olunan okulun başarı oranının da öğrencinin başarısına katıldığı bir sistemden bahsediyoruz. Bu sistem açıkça kötü okullardan mezun olanları, başarılı olsalar bile sırf mezun oldukları okul dolayısıyla cezalandıran bir sistem. Bu okulun ne İHL ne de meslek lisesi olması bile gerekmiyor üstelik. Bu da olayda sınıfsal boyutun veya tehdit değerlendirmesinin ne kadar geniş tutulduğunun çok açık bir işaretidir.

Açıkçası, bırakınız kendi halkını, kendi halkının çocuklarını bile kendisine düşman olarak gören bir anlayışın ürünüdür. Bu sistemin arkasında her kim varsa, yaklaşımında açık bir düşmanlığın, bir korkunun bir nefretin bütün işaretleri vardır.

Ancak korkunun ecele faydası yoktur. Hortlak korkusu sarmışsa bir suçluyu, haksızca ele geçirmiş olduğu ne varsa onları kaybetmeden hiçbir film bitmez.

Katsayı uygulamasına gerekçe olarak başvurulan argümanlardan birisi meslek liselerinin okudukları liselerden dolayı zaten bir meslek edinmiş ve aynı türden bir yüksek okula devam ederlerse fazladan puana sahip olacakları için düz liselerden gelenlere nazaran avantajlı olduklarıdır. Bu hem yanlış bir bilgi hem de yanlış bir argüman. Öncelikle bilgiyi düzeltelim: Meslek liselerinden mezun olanlar üniversitelere devamda hiçbir avantaja sahip değiller. Aynı türden iki yılık bir meslek yüksek okula devamda belki bir avantaj var ama o kadar. Aynı türden bir fakülteye devamda bile mezun oldukları lise bir dezavantaj olmaya devam ediyor. Mesela teknik lisenin elektrik bölümünden mezun olan elektrik mühendisliğine gitmek istediğinde katsayı uygulaması onu aynı türden bir okul saymayarak yine engelliyor.

Argüman yanlışı ise üniversiteye giriş sınavının bir avantaj değerlendirmesine konu edilmesidir. Sınav bir başarı sınavıdır ve kimin hangi kökenden geldiğine bakılmaksızın sadece öğrencinin başarısı esas alınmak zorundadır. Aksi takdirde üniversite başarılı olanların girdiği bir yer olmaktan çıkıp ait olduğu çevreyi esas alan bir değerlendirme ölçüsüzlüğüne yakalanmış olur.

Bunun da ilk vurduğu şey bilimin ta kendisidir. Çünkü bilim her şeyden önce bireysel başarı, zekâ ve beyinle yapılan bir faaliyettir. Bilim kendisine lazım olan beynin nereden geldiğine bakmaksızın çalışır. Kendisine lazım olan beyin yakınlarında yoksa bile uzaklara gider, bulur, ithal eder.

Osmanlı bunun adına devşirme demiş, beyne sahip olanın ne ırkına ne sınıfsal konumuna ne de dinine bakmış. İhtiyacı olan beyni bulduğu yerde kapmış. Asırlar süren başarısını da buna borçlu olmuş. Hiç kuşkunuz olmasın, yıkılışı da beyni değerlendirme ölçütlerini yitirmesiyle paralel olmuştur. 28 Şubat döneminde YÖK bütün enerjisini kendi avucunda bulduğu zengin beyin rezervlerini dışlamak için dünyanın en karmaşık sistemini geliştirmiştir. Bu dışlamadan beynin bir kısmı israf bir kısmı da göç etmiştir.

Katsayı ve Başörtüsü yasağı uygulamalarıyla 28 Şubat'çıların bu ülke için beyin ihtiyacı öngörmediklerini, damarlardaki kan ve sınıfsal kökeni daha çok önemsediklerini biliyorduk. Danıştay'ın son kararı da ne yazık ki Türkiye'nin beyne ihtiyacı olmadığını ilan eden akıl-dışı bir karar olmuştur.

Beyni bu kadar dışlamakla akıldan bu kadar uzak düşmek arasında bir ilişki yoktur diyebilir misiniz?

yenişafak



Bu yazı 1,079 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 16 Temmuz 2012 Suriye bağlamında dış politika bilançosu
    • 9 Temmuz 2012 Suriye'nin geleceği Mısır'dan görünüyor
    • 30 Nisan 2012 YÖK'te Katsayı uygulaması mı hortlatılıyor?
    • 14 Nisan 2012 Soruluyor nitekim ve taşlar yerine oturuyor
    • 25 Mart 2012 Facebook devrim yapar mı?
    • 14 Ocak 2012 Darbelere karşı bile bir konsensumuz yokken
    • 9 Ocak 2012 Kafa karıştırsa da, halkın sesine kulak vermek...
    • 5 Aralık 2011 Konferanslar arasında Türkiye'nin değişen ufku
    • 14 Kasım 2011 Revaklar meselesi
    • 8 Ağustos 2011 Güç ve ahlak sorunu
    • 6 Ağustos 2011 YAŞ'ta hesaplaşma yerine helalleşme
    • 25 Temmuz 2011 Öcalan'ın anlama sorunu
    • 18 Temmuz 2011 Cahiliye
    • 25 Nisan 2011 Kalpsiz bir dünyanın kalbi: Kutlu Doğum
    • 14 Şubat 2011 Mısır'dan bakınca çeşitlenen Türkiye modeli
    • 31 Ocak 2011 Devrim dalgalarını sen, oyun mu sandın?
    • 24 Ocak 2011 Endişeler ve yaşanmış tecrübeler
    • 27 Aralık 2010 Almanya'ya işçi göçünün 50. Yılı
    • 20 Aralık 2010 Kürt meselesinde siyasetin dönüşü(mü)?
    • 22 Kasım 2010 İktidar hevesi

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,692 µs