En Sıcak Konular

Ali Bayramoğlu


Ali Bayramoğlu
0 0 0000

Sürüye karışmayız biz dokuz yargıcız. Son sözü biz söyleriz, dokuz büyük zekayız. (*)



Anayasa değişikliği paketini hem yakın hem uzak açıdan tartışmaya devam edelim...

Önemli olan işin özüdür ve öz şudur:

Bir ülkede yargı hukuk devletinden ziyade devletin hukukunu kollama işini üstlenmişse, aynı zamanda ülkenin yerleşik devlet ideolojisini koruma görevini de üstlenir.

Türkiye'de bu böyledir.

Yargı belki asker kadar öne çıkmaz ama otoriter durum ve tutumlara hukuki görüntüsünü ve kanuni meşruiyetini kazandırır, bu yolla gerideki asli aktör işlevini üstlenir. Asli aktör aslında ideolojik aktördür. Hukuku ideolojik gereklere göre şekillendiren aktördür.

Yüksek yargı düzeyinde yargıçların siyasete soyunması, siyaset yapması buradan kaynaklanır.

Bugünün Türkiye'sinde iyice net hâle gelmiştir.

Yıllardır her kritik siyasi gelişmede ya da değişim hamlesinde Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay'ın siyasi açıklamaları, hatta siyasi eylemlerine ülke aşina hale geldi.

Bu durum yeni bir otoriter dönemin başlangıcı kadar, hukukun can çekişmesine işaret eder.

Nitekim bir ülkede yüksek mahkemeler bir diğer yüksek mahkemeyi etkileme, kamuoyu önünde siyasi tavır alma, hükümetleri siyaseten yargılama girişimlerinde hiçbir endişe taşımaz hâle gelmişlerse, o ülkede demokrasinin geldiği nokta gerçekten vahim demektir.

Gelinen nokta belki vahimdir, ama öykü yeni değildir...

Türkiye'de yargı-siyaset ilişkileri, yargının ideolojik işlevi konusunda gelenek derin, uygulamalar ise pek sert, hatta sığdır.

Taha Akyol yazmıştı bir zamanlar şu cümleyi:

"Bizim yargı geleneğimizde yargıçların cüppeleriyle yürüyüş yapması vardır. Doğal hâkim ilkesine aykırı ihtilal mahkemeleri vardır. 27 Mayıs darbesini eleştirmeyi suç sayan kararlar vardır. Yassıada idamlarını alkışlayanlar vardır. Genelkurmay brifingleri vardır. Geçmişe yürüyen ceza uygulamaları vardır. Geçmişe yürüyen kanun iptalleri vardır..."

Aslında fazlası da var...

Örneğin Hikmet Özdemir'in "Rejim ve Asker" kitabının, "Anayasaya Yargısında Askeri Etki" başlığını taşıyan son bölümü bu konuda pek zengin ve çarpıcı örneklerle doludur.

Birkaçını, Anayasa Mahkemesi'nin verdiği birkaç kararından seçme bölümleri birlikte okuyalım:

"Katıksız hapis cezası, hekim gözetimi altında çektirilen bir cezadır. Halkının büyük bir çoğunluğunun başlıca gıdasını ekmek teşkil eden bir ülkede bir cezalının üç gün yalnızca bu gıda ile yetinmek zorunda kalmasını eziyet ve işkence saymak gerçekçi bir görüş ve anlayış olamaz..."

(Esas no: 1963/57, karar no: 1965/65 ve 27 Aralık 1965 günlü karar)

"Askerliğe ilişkin cezalarda ve cezalandırmalarda elbette ki değişik yönler ve tutumlar bulunacaktır. Bunlar askerliğin gerçeklerinden tecrit edilerek incelenirse hiçbir zaman isabetli bir değerlendirmeye varılamaz..."

(Esas no: 1963/57, karar no: 1965/65 ve 27 Aralık 1965 günlü karar)

"Askerlik şerefli bir görevdir. Bu şerefin korunması en ağır müeyyideleri dahi haklı kılar. Askerlik şerefine leke sürenlerin, yerine göre hapis, ağır hapis, hatta idam cezasıyla cezalandırılmaları yeterli değildir..."

(Esas no: 1963/132, karar sayısı 1966/29 ve 28 Haziran 1966 günlü karar)

İdam cezasını bile yeterli görmeyen bir hukuk mantığı mümkün olabilir mi?

Askerin yargıyla el ele kurucu ve kollayıcı görev yapması bu sonuca yol açar...

Bu kararlar 27 Mayıs Darbe'sinin gölgesinde alınmış kararlardır.

Bugünkü gölge de aynı gölgedir...

Yargıçlar hükümeti, yargıçların siyaset yapması, siyasete soyunması demokrasilerin önündeki ciddi engellerden birisidir...

Mümkün olabilirse, Anayasa değişikliği paketi işte buna son verecek...

(*)Franklin Roosevelt döneminde yargıçlar iktidarını hicveden bir anonim halk şarkısından...


yenişafak



Bu yazı 1,000 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 15 Eylül 2012 Sorgulama vakti...
    • 28 Ağustos 2012 Kürt sorununda yeni safha...
    • 25 Ağustos 2012 Kürtlerin şiddeti...
    • 30 Haziran 2012 Anter'in katili yaşlanmış mı?
    • 12 Mayıs 2012 Solun şiddetle hesaplaşması
    • 3 Mayıs 2012 Yeni Türkiye'nin doğum belgesi...
    • 21 Şubat 2012 Dink davası ''sil baştan''...
    • 18 Ocak 2012 İkinci cinayet zamanı
    • 17 Ocak 2012 Hrant'a sözüm var...
    • 21 Aralık 2011 Soykırım ve yasa
    • 3 Aralık 2011 Dönme dolap...
    • 30 Eylül 2011 Yazıcıoğlu ve jandarma...
    • 8 Eylül 2011 Aydının şiddetle sınavı...
    • 1 Ağustos 2011 İstifaların anlamı ve yarını: Pek iyi...
    • 28 Temmuz 2011 Parlamentoda bir terörist...
    • 5 Temmuz 2011 Futbolda temizlik, ülkede temizliktir
    • 10 Haziran 2011 Yeni CHP ha! Hadi oradan...
    • 24 Mayıs 2011 MHP'de yaşananlar ve perde arkası
    • 19 Mayıs 2011 Askere ''leş'' toplatmayan generaller iş başında
    • 19 Nisan 2011 Militarist-ulusalcı batak...

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,663 µs