En Sıcak Konular

Fehmi Koru


Fehmi Koru
0 0 0000

Kim kazandı, kim kaybetti?



Yüksek Askeri Şura (YAŞ)'dan kim kârlı, kim zararlı çıktı? Herkesin aklı bu sorunun cevabında. Kimin önü açıldı, kimin kapandı, kim nereye gelebilecekken fırsatı kaçırdı? Ortaya çıkan tablodan hareketle yorumlar gırla gidiyor.

Doğal sayılması gereken meraklar bunlar. Neticede, Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin komuta kademesi belirlendi. Belli konuma geleceğine kendisini şartlandırmış olanlardan bazılarının önü kapandı; onların önünün kapanması başkalarının yolunun açılması demek...

Başka ülkelerden farklı olarak Türkiye'de komutanlıkların hangi isimlerle doldurulduğu önem taşıyor. Bunun sebebi, siyasi hayatımızın üzerinde asker gölgesinin varlığını hissettirmesidir. Herhangi bir önemli konuda "Asker ne düşünüyor acaba?" sorusunun sorulması âdet olmuş bir ülke burası. Komuta kademesinin nasıl oluştuğu bu yüzden önem taşıyor.

Ters gelse de yazacağım: Son YAŞ toplantısı, yaşanan olağanüstülükler sayesinde, merakı azaltabilme potansiyelini içinde barındırıyor. Siyasi hayat üzerindeki 'askeri vesayet' görüntüsünü de ortadan kaldırabilir şu son bir hafta içerisinde yaşananlar...

Daha lisede başlayan askerin hayat macerasının her durağında çok ciddi filtreler var; bu filtrelerden geçenler terfi alabiliyorlar. Generallik sonrası filtreler daha da daralıyor ve bu da farklı bir disiplin anlayışının hakimiyetini getiriyor. Her Genelkurmay başkanının yalnız kendi dönemindekileri değil kendisinden sonrasının kuvvet komutanlığı kademelerini de belirlemesi teamülü, ona, taşınması çok güç sorumluluklar yüklüyor.

Onların nasıl yerine getirilmesi zor sorumluluklar olduğunu son iki Genelkurmay başkanının görev süresinde meydana gelen olaylarda gördük. Siyasetle çatışma biraz da bu gereksiz genişlikteki sorumluluk teamülünden kaynaklanıyor.

Yasaların atama yetkisini kendilerine bıraktığı siyasilerin devreye girmesiyle gereksiz yere tek bir asker kişide toplanan sorumluluk da taşınabilir bir rahatlığa kavuşacaktır. Org. Yaşar Büyükanıt ile Org. İlker Başbuğ'un görev sürelerinin sonuna doğru daha belirgin hale gelen sıkıntılarını Org. Işık Koşaner ve kendisinden sonra gelecekler büyük ihtimalle yaşamayacak.

Asker-sivil ilişkilerinin yanlış bir zemine oturmasının faturasını bütünüyle askerlere kesen yorumcular var; oysa ilişkilerdeki çarpıklık sivillerin konuya yaklaşımıyla da yakından ilintili. Askerlerin işine karışmamak, sivillere, yerine getiremedikleri yükümlülükler için sürekli mazeret sağlıyor; ne zaman siyaseten köşeye sıkıştırılsalar, apoletlileri suçlayarak o durumdan kurtulmaya çalışıyorlar.

Daha önemli bir yanlışlık da, geçtiğimiz hafta bir emekli amiralin itiraflarında kendini belli etti. Bir döneme damgasını vuran faili meçhul cinayetlerin 'siviller tarafından askerlere işletildiği' itirafı bu. 'Cinayet' gibi bir ağır suçu askerlere işleten 'sivil', bunun karşılığında askerin vesayeti altına girmeyi kabullenmek zorundadır.

Oysa bugün konulara farklı yaklaşan bir siyasi irade var. Hükümet 'suç' teşkil edecek eylemlere devleti kapalı tuttuğu için askerden kirli işlerini görmesini de talep etmiyor. Suça itmediği askerlerden de ülkede yerleşik yasalara son harfine kadar riayet etmelerini bekliyor. YAŞ'ta yaşananlara bunu hâlâ göremeyenler sebep oldu.

Türkiye adımlarını demokratik dünyayla uyum halinde attıkça, devleti suç örgütü görüntüsünden kurtardığı gibi, askeri de asli görevleri içerisinde ve sivil iradeyle uyumlu tutmayı başaracaktır.

Böyle bir ortamda kim kaybetmiş, kim kazanmış önemli mi dersiniz?

Ortam kimsenin "Ben kazandım" veya "Sen kaybettin" diyemeyeceği bir ortam. Tam bir 'kazan-kazan-kazan' durumu bu. Siyasiler de, askerler de kazançlı bu ortamda.

Üçüncü 'kazanan' ise elbette ülkemiz...

yenişafak



Bu yazı 1,200 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 30 Eylül 2012 Ak Parti kongresinin düşündürdükleri...
    • 28 Eylül 2012 Yalan dünya, hem de ne yalan
    • 23 Eylül 2012 Tartışma sağlık alametidir
    • 20 Eylül 2012 Darbeler, CHP ve Deniz Baykal...
    • 18 Eylül 2012 CHP’nin özrünün anlamı
    • 16 Eylül 2012 Hayasızca saldırının düşündürdükleri
    • 11 Eylül 2012 O da bir gün bitecek...
    • 9 Eylül 2012 Ne olur, ne olamaz...
    • 6 Eylül 2012 Suriye politikasına yeniden bakmak
    • 29 Ağustos 2012 Türkiye Pakistan, Hatay da Peşaver değil...
    • 26 Ağustos 2012 Hayatları oyun
    • 19 Ağustos 2012 Orhan Pamuk tiksiniyormuş, ben acıyorum...
    • 14 Ağustos 2012 Milletvekili neden kaçırılır?
    • 12 Ağustos 2012 ‘Yeni gazetecilik’ denen şey
    • 9 Ağustos 2012 Tuzak varsa tedbir nerede?
    • 3 Ağustos 2012 Komutan tanıklık yaptı
    • 31 Temmuz 2012 Abdullah Gül ‘yeniden’ ha, gerçekten mi?
    • 24 Temmuz 2012 Kılıçdaroğlu siyaseti kirli (mi) görüyor
    • 18 Temmuz 2012 CHP’nin Ak Parti açmazı
    • 17 Temmuz 2012 CHP makas değiştirirken...

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,886 µs