En Sıcak Konular

Taha Kıvanç


Taha Kıvanç
0 0 0000

Gülseniz de yazdım, küçümseseniz de...



Bu yazıyı okumanız bitince "Yine komplo yazmış" diyebilir, hatta gülebilirsiniz de; sizlerin gülmenizi bana Hanefi Avcı'nın gülmesine tercih ederim. Eski polis müdürünün şimdi bulunduğu yerde hakkında konuşup yazanlara güldüğünü düşünüyorum çünkü...

İster lehinde çıksın yazılar ister aleyhinde, Hanefi Avcı'nın yazdığı senaryoya uygun düşüyor ve amacını gerçekleştirmesine hizmet ediyor. Senaryo bildik bir filmden çalıntı, hedefi de o filmdeki kahramanın hedefiyle aynı: Kendisine oyun oynayanları faka bastırıp devre dışı bırakmak...

Gerilim filmlerinden hoşlananlardansanız, 'Akbabanın Üç Günü' adlı filmi mutlaka izlemişsinizdir. Başrolünü Robert Redford'un oynadığı Sydney Pollack'ın 1975 tarihli siyasi gerilim filmi. New York'ta faaliyet gösteren bir vakıfta CIA adına çalışan bir araştırmacıdır Redford'un canlandırdığı kişi; yazdığı bir raporun CIA merkezinde ziller çaldırdığından habersizdir. Baskına uğrayan vakıfta çalışan herkes onun raporu yüzünden öldürülür...

Hanefi Avcı'nın haftalardır tartışılan kitabını ne için yazdığını hatırlatmama gerek var mı? Bazı polis şefi arkadaşlarının itibarlarının yok edilmek istenmesi üzerine, öyle değil mi? Redford'un oynadığı kişilik, filmde, arkadaşlarının canını alan ve kendisini de hedef seçen Teşkilât'ın peşine düşer; bir yandan kendi canını kurtarmaya çabalarken bir yandan da Teşkilat'ı faka bastırmanın yollarını arar.

Kendisi için kurulan tuzakları boşa çıkartır, Teşkilat elemanlarına kendisi tuzaklar kurar...

Bir süredir ismi etrafından tartışmaların sürdüğü Hanefi Avcı'nın en göze çarpan özelliklerini hatırlatayım: İyi bir istihbaratçıdır... İyi bir aile babasıdır... İyi bir dosttur... Ve müthiş akıllıdır...

Gönül ilişkisinin gizli kalmasını isteyen iyi aile babası, polis şefi dostlarının birer birer itibarsızlaştırıldığını da görünce, istihbaratçı yönüyle bunu sağlayacak bir senaryo yazmış: Kitap bu senaryonun ilk parçasıydı. Kitabın amacı, 'iyi aile babası' statüsünün devamını sağlamaktı... Ne çare ki, kitap çıktı, ama saklı kalacağını düşündüğü gönül ilişkisi de gizlenemez hale geldi.

Robert Redford için ilk amaç, kendisiyle aynı projede çalıştığı halde o gün hastalığı yüzünden işe gelemeyen bir arkadaşını kurtarmaktır. Bunu başaramaz. Başarısızlığı onu yıldırmaz, hemen ikinci amacı gerçekleştirecek yeni bölümünü yazar senaryosunun: İntikam...

İstihbaratçı tarafı hakim gelir ve tuzaklarını peşpeşe kurmaya başlar. Yazdığı senaryo kendisini yok etmeyi amaçlayanların eylem ve söylemlerinden bile yararlanmayı öngörmektedir; nitekim, kendisini ve arkadaşlarını öldürmek üzere kiralanmış olan suikastçı, Redford'un tuzakları birer birer başarılı olmaya başlayınca, Teşkilat'tan "Öldür" emrini verenleri yoketmek zorunda kalır...

Yerli senaryomuzda fiili öldürme yok, ama itibarsızlaştırma ve etkisini yok etme var.

Telefonları dinleniyor diye kocaman bir kitap yazdığını kendi ilân etti Hanefi Avcı; peki aynı kişi kitabı yayımlandıktan sonra örgüt üyesi diye bilinen birine telefon açar ve aranmakta olan bir başkasına iletilmek üzere mesaj bırakırsa buna ne denir?

Ben buna 'tuzak' derim. Telefonu dinleyenler Avcı'yla örgüt arasında aradıkları kanıtı buldukları için harekete geçerler... Tuzak kurulmuştur artık...

Kendisine gönderilen savcılığın "İfade ver" talimatlarına kulak asmaz Hanefi Avcı, polislerin kendisini göz altına almalarını sağlar; hem de kendi ayaklarıyla Emniyet Genel Müdürlüğü'ne giderek... Oradan alınır ve İstanbul'a getirilir... Yol boyu önceden tandığı gazeteciler ve yazarları arayarak durumundan haberdar eder; böylece başına gelenden kamuoyunun bilgilenmesini garanti altına alır.

Yol boyunca hep aynı mesajı verir; "Bu bir Cemaat operasyonudur. Cemaat'e mensup polisler beni Cemaat'la irtibatlı savcılar eliyle Cemaat'in yargıçlarına tutuklatacaklar" mesajıdır bu. Görüntü gerçekten de öyledir: Savcılık çağrısına cevap vermediği için göz altına alındığını kimse hatırlamaz; polisler eşliğinde uçağa bindirilip mahkemeye çıkartıldığını, tutuklanıp Silivri'deki cezaevine götürüldüğünü ise herkes bilir.

"Başıma bunların geleceğini biliyordum" der Hanefi Avcı... Doğru söylediğine emin olabilirsiniz; başına gelenleri Hanefi Bey kendisi planlamıştır çünkü...

Senaryo diye bunları yazıyorum, ama birilerinin Cemaat adına Hanefi Avcı aleyhine yazıp konuşmasına, görev başındayken onu tanımış gazetecilerin kendisine destek çıkmasına ne diyeceğim?

Ne diyeceğim, daha ilk günden çok ustaca yazılmış senaryoya şapka çıkarmakla diyeceğimi dedim zaten.

Güldünüz mü buraya kadar yazdıklarıma, yoksa "Deli saçması" deyip geçtiniz mi? İkisi de kabulümdür efendim. Yeter ki, Hanefi Avcı bulunduğu yerde "Hepsi de ne kadar sazanmış" demesin de...

yenişafak



Bu yazı 1,285 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 17 Eylül 2012 Hem okudum, hem de yazdım
    • 4 Eylül 2012 CIA başkanı neden geldi?
    • 16 Temmuz 2012 Vicdanım buna da elvermiyor
    • 2 Temmuz 2012 Suriye nasıl bir ülke, Suriyeliler nasıl insanlar...
    • 21 Mayıs 2012 Bir geziden ilk notlar
    • 15 Mayıs 2012 ‘Yeni CHP’ nihayet sözcüsünü buldu
    • 16 Nisan 2012 Hangi patron, hangi yönetici, hangi yazar içeri alınır?
    • 23 Mart 2012 Ben demedim, o dedi
    • 13 Mart 2012 Köşemi bugün Cumhurbaşkanı Gül’e bırakıyorum
    • 9 Mart 2012 TR325 kodadlı becerikli uzman...
    • 20 Şubat 2012 ‘Operasyon’ diye ben buna derim
    • 30 Ocak 2012 Davos’ta Türkiye dersi
    • 27 Aralık 2011 Bu yılın Cumhurbaşkanlığı büyük ödülü...
    • 12 Aralık 2011 Ak Parti üzerine hesaplar
    • 9 Aralık 2011 Gül vetoya ne zaman karar verdi?
    • 14 Kasım 2011 Kriz çıkaranlar gidiyor, ama yerlerine gelenler de yabancımız değil
    • 24 Ekim 2011 Kaddafi’nin son demleri...
    • 3 Ekim 2011 Dr. Sallaso’nun kunduzunun izinde
    • 29 Ağustos 2011 Ben meraklı bir insanım, özür dilerim
    • 26 Ağustos 2011 Bütün kepazeliklerin anasını açıklıyorum

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,293 µs