En Sıcak Konular

Taha Kıvanç


Taha Kıvanç
0 0 0000

Yüzümüz gülüyorsa, sebebini açıklıyorum



Keşke benim sütun da renkli basılan bir sayfada olsaydı ve fotoğraf kullanma adetimiz bulunsaydı, ben de geziye katılan gazetecilerin sütunlarıyla gazetelerin siyaset sayfalarını günlerdir süsleyen papyonlu ve smokinli halimizi burada sergileseydim; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile beraber kameraya gülerken...

Fotoğrafı veremesem de neden tebessüm ettiğimizi açıklayabilirim.

Londra'da iki farklı grupla beraberken önemli bir gözlemim oldu. Hem Büyükelçilik'teki sivil toplum örgütü üyelerinin -yani halkın- katıldığı toplantıda, hem de ülkemizin öndegelen işadamlarının da bulunduğu bir sırada ödül töreninin yapıldığı Banqueting House'da biz gazeteciler ayrı bir öbek oluşturduk...

O kadar gazeteci aralarındayken insanlar bizlerden uzak durmayı yeğledi....

Hüküm cümlesine kendimi de kattığıma bakmayın, Büyükelçilik'te bir kenara oturmuş etrafımı gözlerken yanım tanıdıklarla doldu taştı. Fakat bu bile kendimi istisna saymamı gerektirmiyor.

Aklıma aynı gezide bir başka vesileyle anlatılan bir anekdot geldi: Bir meslektaşımızın çocukluk arkadaşı 20 yıla yakın bir süre eğitim için kaldığı Paris'ten döndüğünde gazeteci olmak istemiş. O evsafta birini kaçırır mı gazeteler, elbette iş bulunmuş... Kısa süre sonra biraraya geldiklerinde, yeni gazeteci kıdemli gazeteci arkadaşına ilk izlenimini şöyle aktamış: "Bizim ülkede insanlar gazeteciden korkuyor..."

Sıradan insan da korkuyor, işadamı da, siyasetçi de...

Bunda elbette birilerinin sanki evrensel standartmış gibi pompaladığı 'Gazeteci dediğin hep muhalif olur' kandırmacası önemli bir rol oynuyor. Kim gelirse gelsin, ne kadar doğru iş yaparsa yapsın mutlaka eleştirecek bir taraf bulunur; sürekli bunu yapmanın adına 'gazetecilik' deniliyor bizim ülkemizde...

Sen eleştiri bombardımanınla iyi iş yapan bir iktidarı gönderiyor, muhalifini işbaşına getiriyorsun, ertesi gün bu defa onu eleştirmeye başlıyorsun... Siyasi kadroya iktidar yolunu açmanın üzerine yüklediği sorumluluğu bir gün bile hatırlamadan...

Oysa uygar ülkelerde eli kalem tutan herkesin bir siyasi görüşü ve bunun getirdiği sorumluluğu vardır. O da zaman zaman eleştirir iktidarı, ama çizgiden saptığında...

Siyasiler de, daha çok bu yüzden, gazeteciden bucak bucak kaçıyor. Ülkemizde siyaset erbabıyla gazeteci makulesi arasında bir türlü sağlıklı bir ilişki kurulamıyor nice zamandır...

Cumhurbaşkan Abdullah Gül bu konuda da galiba farklı bir örnek...

Geçen ay bir grup gazeteciyle birlikte Birleşmiş Milletler'in yeni çalışma döneminin açılış toplantısı vesilesiyle New York'a gittik; son olarak da bir ödül töreniydi vesile ve Londra'daydık. Her iki olayda da çok iyi hazırlanmış yüklü bir programın önemli bir parçasına dönüştürdü Cumhurbaşkanı bizleri. Hareketten kısa süre sonra ertesi gün manşet olacak açıklamalarda bulundu, dönerken bile farklı bir şeyler söylemeyi ihmal etmedi. Aynı mekanları paylaşmasak da her an kendisini yanında giden gazetecilere açık tuttu.

Birileri 'yandaş' veya 'yoldaş' gibi ifadeler kullansa da her iki gezide de farklı görüşten gazeteciler bulunuyordu. Yanlışı gördüğü veya işittiğinde okurlarına iletmekten çekinmeyecek bir çeşitlilik vardı davetlilerin kompozisyonunda. Zaten böyle olduğunda, güzeli çirkin göstermek de yanlışı doğru gibi sunmak da imkansızdır; gazetecilerin biri yazmazsa diğeri mutlaka gerçeği yansıtır çünkü...

ABD'de Ronald Reagan mesajlarını halka en iyi yansıtan başkan olarak ün yapmıştı. Sonuçta Hollywood'un öndegelen bir ismiydi ve neyi nasıl sunacağını film çevirirken öğrenmişti. Yanını iyi danışmanlarla dolduracak kadar da akıllıydı Reagan... Adı ne zaman geçse benim aklıma hep o ününü yansıtan sıfatı gelir: 'Great Communicator' ('Usta İletişimci')...

Abdullah Gül'ün iletişim başarısında hiç kuşkusuz başbakanlığı döneminden beri birlikte çalıştığı basın başdanışmanı Ahmet Sever'in büyük katkısı var. Son iki gezide ona kurumsal iletişim danışmanı Kemal İlter de destek vermeye başladı. Ayrıca dış politika danışmanları da basına bilgi sunmada çekingen davranmıyorlar.

Cumhurbaşkanı her soruya cevap veriyor, bazı erken sorularda da 'yazılmaması kaydıyla' şartını koşarak görüşlerini açıklıyor. Gazeteci o görüşü ağzından çıktığı biçimiyle okurlarıyla paylaşamıyor, ama o konuda yazacağı yazıyı o bilgi zihninde olduğu için, daha yetkin bir biçimde kaleme alabiliyor.

Geçmişte bazı siyasilerin gadrine uğradığımdan bunu özellikle önemsiyorum. Süleyman Demirel Cumhurbaşkanlığı'nın son dört yılında benim üzerimi çizmişti; Mesut Yılmaz hiç hoşlanmadı benden, kendisinden uzak tutmayı yeğledi. Ahmet Necdet Sezer gezilerine gazeteci çağırmazdı zaten.

Gezi bittiği halde günlerdir Londra'da yaşananlarla ilgili yazılar okumaya devam ediyorsanız, sebebi budur. Gazetecilerin heybesi o kadar fazla malzemeyle doluyor ki Cumhurbaşkanı Gül'ü izlerken ve hepsi de o kadar renkli ve hoş oluyor ki o malzemelerin, boşa gitmesin diye yazıp duruyoruz.

Umarım sizler de aynı hislerle okuyorsunuzdur.

yenişafak



Bu yazı 1,184 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 17 Eylül 2012 Hem okudum, hem de yazdım
    • 4 Eylül 2012 CIA başkanı neden geldi?
    • 16 Temmuz 2012 Vicdanım buna da elvermiyor
    • 2 Temmuz 2012 Suriye nasıl bir ülke, Suriyeliler nasıl insanlar...
    • 21 Mayıs 2012 Bir geziden ilk notlar
    • 15 Mayıs 2012 ‘Yeni CHP’ nihayet sözcüsünü buldu
    • 16 Nisan 2012 Hangi patron, hangi yönetici, hangi yazar içeri alınır?
    • 23 Mart 2012 Ben demedim, o dedi
    • 13 Mart 2012 Köşemi bugün Cumhurbaşkanı Gül’e bırakıyorum
    • 9 Mart 2012 TR325 kodadlı becerikli uzman...
    • 20 Şubat 2012 ‘Operasyon’ diye ben buna derim
    • 30 Ocak 2012 Davos’ta Türkiye dersi
    • 27 Aralık 2011 Bu yılın Cumhurbaşkanlığı büyük ödülü...
    • 12 Aralık 2011 Ak Parti üzerine hesaplar
    • 9 Aralık 2011 Gül vetoya ne zaman karar verdi?
    • 14 Kasım 2011 Kriz çıkaranlar gidiyor, ama yerlerine gelenler de yabancımız değil
    • 24 Ekim 2011 Kaddafi’nin son demleri...
    • 3 Ekim 2011 Dr. Sallaso’nun kunduzunun izinde
    • 29 Ağustos 2011 Ben meraklı bir insanım, özür dilerim
    • 26 Ağustos 2011 Bütün kepazeliklerin anasını açıklıyorum

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,387 µs