Mehmet Altan
0 0 0000
Birinci Cumhuriyet Dersim’dir...
Neden’ diye soranlar çıkabilir.
Bu soruyu soranlara ‘Birinci Meclis’ zabıtlarını okumalarını öneririz. Görecekler ki, Birinci Cumhuriyet’te hiçbir zaman ‘hukukun üstünlüğü’ geçerli olmamış.
Geçmişe dönüp bir bakalım.
Muhalif milletvekillerinden Ali Şükrü Bey 27 Mart 1923’te ortadan kaybolur.
Ali Şükrü Bey’in sırra kadem basmasının ardından, Hüseyin Avni Bey, Meclis kürsüsünden olayı açıklar ve şunları söyler:
“Efendiler bu şerefli kürsü bugün elim bir vaziyete sahne oluyor. Bu şerefli milletin mebusları kan ağlamış bir zavallı, bir biçare gibi birbirlerine bakıyorlar.
... Ali Şükrü Bey iki günden beri kayıptır. Azametli, şerefli, muazzam bir tarihin sahibi bir milletin vekili kayboluyor da, hükümet bulamıyor.”
İcra Vekilleri Heyeti Başkanı Rauf Bey, tüm Cumhuriyet tarihi boyunca emsallerini defalarca duyacağımız palavra bir konuşma ile Hüseyin Avni’ye cevap verir...
***
Ali Şükrü Bey, Köşk’ün altı yüz metre ilerisinde, beyaz bir torbanın içerisinde, çeşitli yerlerinden parçalanmış, çift kat iple boğulmuş, sol eli kırılmış bir biçimde bulunur.
Katili Muhafız Alayı Komutanı Topal Osman’dır. Topal Osman yargılanmaz, Ali Şükrü Bey’i neden öldürdüğü, emri kimden aldığı sorgulanmaz. Ama o da öldürülür ve ‘başsız cesedi’ Meclis önünde asılır.
Ardından da Birinci Cumhuriyet’in Birinci Meclis’i feshedilir. Daha sonra Takrir-i Sükûn Yasası ile koyu bir faşizm inşa edilir.
***
Şimdi tartışılan Dersim Katliamı da o başlangıcın bir sonraki icraatıdır...
Dersim Katliamı dediğimizde, 1938 yılında yaklaşık 12 bin kişinin Türkiye’nin değişik bölgelerine sürgün edildiği, 40 ile 70 bin arasında insanın da katledildiği ve üzerindeki örtünün hiçbir zaman çekilmediği bir toplumsal trajediden söz ediyoruz.
Bu vahşeti gencecik bir asker olarak yaşayan eski hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur, Milliyet Yayınları’ndan çıkan ‘Anılar ve Görüşler- Üç Dönemin Perde Arkası’ adlı kitabında o iki aylık kanlı zulmü anlatmaz, okurundan özür diler...
***
Orgeneral Muhsin Batur’un neden ‘yaşantısının o bölümünü anlatmaktan kaçındığını’, uzun yıllar Dışişleri Bakanlığı yapan, o dönemde Malatya Emniyet Müdürlüğü’nde görevli olan ve Diyarbakır’da yeni yapılan Singeç köprüsünü açmaya gidecek olan Atatürk’ten Seyit Rıza’nın hayatının bağışlanmasını isteyecek ‘6 bin beyaz donluya meydan vermemek’ için Emniyet Genel Müdürü Şükrü Sökmensür’ün emriyle duruma el koyan İhsan Sabri Çağlayangil aydınlatır.
Tunceli’de, 17 Kasım 1937’de idam edilen ‘Dersim isyanının’ lideri Seyit Rıza ve yedi arkadaşının asılması başlı başına bir hukuk skandalıdır...
Usule itiraz eden savcı izinli sayılarak göreve yardımcısı getirilmiştir...
Okuma yazma ve Türkçe bilmeyen sanıklara ne iddianame, ne de avukat verilmiştir...
Asabilmek için Seyit Rıza’nın yaşı 57’ye indirilmiş, oğlunun yaşı da 17’den 21’e çıkartılmıştır...
Bölge komutanı Alpdoğan Paşa kararın yazılacağı boş kâğıdı önceden imzalamıştır...
Ama bütün bu hukuksuzluklar, gerçekleştirilen büyük katliamın yanında az kalır.
İhsan Sabri Çağlayangil’in anılarını anlattığı kitabından okuyalım:
‘Mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içinden. Bunları fare gibi zehirledi. Yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler.’
***
Benim ‘Birinci Cumhuriyet üzerine Notlar’ adı kitabım çıkalı on yıl olmuş...
Kemalist Cumhuriyet’in tüm kromozomlarını bilen birisi olarak ‘İkinci Cumhuriyet’ dedim.
Bu Cumhuriyet’i toptan, sistemli ve kurumsal bir anlayışla demokratikleştirmekten uzak duran her siyasetçi bu cehennemde kendisinin de yanabileceğini hesap etmelidir...
Çünkü Cumhuriyet’in 88’inci yıldönümünde ne Ali Şükrü Bey Cinayet’i ne de Dersim gerçeği tümüyle ortaya çıkmış değil... Üstelik Dersim’i bombalayan Sabiha Gökçen’in adını sadece havaalanlarına değil, inat olsun diye Güneydoğu’daki okullara da veren bir zihniyet de sapasağlam ayakta...
Sadece ufak tefek makyajlarla vakit öldürmekteyiz.
Hem hayıflanıp, hem de endişeleniyorum.
star
Bu yazı 1,269 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
11 Ocak 2012
‘Tanırım, iyi çocuklar’
-
9 Ocak 2012
Genelkurmay’a o istihbaratı kim verdi?
-
6 Ocak 2012
Demokrasi ile ‘biat sistemi’ arasındaki fark
-
30 Aralık 2011
Bombalama emrini kim verdi?
-
24 Aralık 2011
Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın adresi
-
16 Aralık 2011
Susurluk’ta faili meçhul reytingi...
-
14 Aralık 2011
Ergenekon büyürken uyuyamam...
-
4 Aralık 2011
Şikeci siyasetin kirli çamaşırları
-
2 Aralık 2011
Var mı bu yasayı çıkaracak babayiğit?
-
30 Kasım 2011
Yüzde 3 Türkiye’yi keser mi?
-
29 Kasım 2011
Devlet-ulustan ulus-devlete geçemeyince
-
23 Kasım 2011
Ergenekon’un farkında mısınız?
-
21 Kasım 2011
Birinci Cumhuriyet Dersim’dir...
-
14 Kasım 2011
Kozinoğlu kalp krizinden mi öldü?
-
9 Kasım 2011
Kararı alkışlıyor, Bakan’ı kutluyorum
-
3 Kasım 2011
Almanya’daki Türkler, Türkiye’deki Kürtler
-
31 Ekim 2011
Cinayet işlemeye özgürlük savaşı mı diyorsunuz?
-
26 Ekim 2011
Hırsızlar da kardeşiniz mi?
-
20 Ekim 2011
Keşke gerçek bir ordumuz olsaydı...
-
19 Ekim 2011
Bir İsrailli kaç Filistinliye bedel?
Yorumlar
+ Yorum Ekle