En Sıcak Konular

Ismet Berkan


Ismet Berkan
0 0 0000

Cumhurbaşkanı kim olsun?



Sanıyorum nisan ayının ortalarına kadar hep birlikte papatya falı açacağız ve bazılarımız Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı'na aday olacağını öne sürecek bazılarımız da tersini.
Herkes kendi iddiasını, 'Başbakan'ın yakın çevresi'ne veya 'güvenilir kaynaklar'a dayandıracak. Ve sonuçta iddia sahiplerinin bir bölümü yanılacak, geri kalanı ise 'Ben dememiş miydim, aylardır yazıyorum, söylüyorum' diyerek böbürlenecek.
Bozuk saat bile günde iki kez doğru zamanı gösterir ya, bizimki de o hesap.
Hatta bazıları, önce Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı adaylığının 'kesin' olduğunu yazacak, sonra aradan biraz zaman geçince, 'Kesinlikle öğrendim, aday olmayacak' diyecek.
Böylece sonuç ne olursa olsun piyangoda kazanacak!
* * *
Şaka bir yana, ben siyasetçilerin neden Cumhurbaşkanı olmayı bu denli önemsediklerini anlayabilmiş değilim. Hele hele Başbakanlık mevkiinde oturan ve bu koltukta en azından bir dönem de daha oturacağı anlaşılan bir kişinin durduk yerde kendini siyasetten bir nevi emekliye ayırıp Çankaya'ya çıkması bana hep çok mantıksız geliyor.
Atatürk'ün bile Çankaya'da 'sıkıldığı' bilinir, anı kitaplarına geçmiştir. Çünkü Çankaya gerçekte bir güç merkezi değildir bizim sistemimizde.
Güç, Başbakanlık'tadır.
Bakın Turgut Özal güçlü bir başbakandı. Köşk'e çıkar çıkmaz değilse bile çok kısa bir süre içinde güçsüz bir cumhurbaşkanına dönüştü. Ömrü vefa etseydi belki de Köşk'ten inip yeniden aktif siyasete dönecek, yeniden başbakan olmaya uğraşacaktı.
Onun ardılı Süleyman Demirel'in durumu ise farklı. Demirel bir koalisyon hükümetinin başbakanıydı, kendi deyişiyle 'Yedi kere gitmiş, sekiz kere gelmiş'ti. Dokuzuncu kere gelip gelmeyeceği ise son derece şüpheliydi. Uygun ortamda Çankaya'ya çıktı ve çıkmazdan önce dediğini de yaptı, 'arkasına bakmadı.'
* * *
Ancak gerek Özal'ın ve gerekse Demirel'in Köşk'e çıkışlarıyla arkada derin bir boşluk oluştu. Belki de Türkiye'nin 90'lı yılları kaybetmesinin nedeni budur. Arkadan gelen kuşaktaki siyasetçiler ne seçim kazanabildiler ne de ülkeyi yönetebildiler.
Özal ve Demirel'in bıraktığı lider boşluğu nihayetinde 2002 seçim sonuçlarıyla doldu. Seçmen ortaya hem yeni bir lider çıkarttı hem de tek parti iktidarı.
Elbette bu tek parti iktidarı çok sayıda siyasi hata yaptı, erken seçime gitmeyerek belki bir başka hatayı her gün de sürdürüyor.
Ve şimdi, o liderin Çankaya'ya çıkıp çıkmaması üzerine papatya falları açılıyor.
Benim kişisel görüşüm ve temennim Tayyip Erdoğan'ın Köşk'e çıkmaması yönünde. Kendisi yerine daha ortadan, daha az lider kalitesine sahip ama oturaklı birini Cumhurbaşkanlığı'na önermeli Erdoğan.
Ve bu önerisini yaparken de sadece tek bir konunun pazarlığını yapmalı: Anayasa'nın 104. maddesi.
Evet, Anayasa'nın 104. maddesi değiştirilerek cumhurbaşkanlarının tek başlarına kullandıkları yetkilerin neredeyse tamamı hükümetle Meclis arasında dağıtılmalı.
O zaman, zaten aslında hemen hemen hiçbir icrai kapasitesi olmayan Cumhurbaşkanlığı makamı, bir demokraside olması gerektiği gibi sembolik hale dönüştürülebilir.
Mevcut Anayasa'da Cumhurbaşkanı bir anlamda hükümeti 'dengelemek'le de görevli.
Bu dengeleme görevine ihtiyaç var ama o işin de demokratik meşruiyet içinde yapılması gerek.
Bence o işi Meclis'te kurulacak özel bir komisyon yapmalı. Bu komisyonda, iktidar ile muhalefet eşit temsil edilmeli ve illa nitelikli çoğunlukla karar alınabilmeli. Bütün önemli atamalar bu komisyonun onayına tabi olmalı.



Bu yazı 995 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 15 Temmuz 2012 ‘Tanrı Parçacığı’ bize neler vaat ediyor?
    • 10 Mart 2012 Tartışmayı içerikten biçime kaydırmak
    • 25 Haziran 2011 PKK dağdan nasıl iner
    • 26 Şubat 2011 1968 neden 68’de olduysa, şimdi de isyanlar ondan oluyor
    • 26 Aralık 2010 Seçim soruları: AK Parti kaç alacak, ya CHP?
    • 2 Kasım 2010 PKK’nın içine girdiği açmazı görmek
    • 31 Ekim 2010 ‘Kırmızı Kitap’efsanesinin sırları
    • 27 Temmuz 2010 Askeri vesayetin hukuki altyapısı
    • 24 Temmuz 2010 Enerji stratejimiz var mı?
    • 21 Temmuz 2010 Sahiden 12 Eylül'ü mü oylayacağız?
    • 14 Temmuz 2010 İran çelişkileri ve iç politika yansımaları
    • 7 Temmuz 2010 Liderler neden görüşecek, neyi görüşecek?
    • 5 Temmuz 2010 Dindar solcular
    • 3 Temmuz 2010 Kılıçdaroğlu, bu kafayla hiçbir şeyi çözemez!
    • 26 Haziran 2010 Hep aynı denklemin içine sıkışmak
    • 24 Haziran 2010 Eşit yurttaşlığa dayalı demokratik cumhuriyet
    • 13 Haziran 2010 Karpuz gibi ortasından ikiye bölünmüş ülke...
    • 6 Haziran 2010 Mahkûmun açmazı: Hayattaki karşılığı
    • 24 Mayıs 2010 Maalesef bizde hattı muhalefet yoktur, sathı muhalefet vardır
    • 4 Mayıs 2010 Eski defterleri açmak...

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,460 µs