0 0 0000

Stockholm kültürü

Sevgili dostumuz Zülfü Livaneli (hani şu, habere değil de yoruma tekzip göndermeyi başarmış aydınımız) tastamam şöyle yazmış:

'Yüzlerce yıldır din kavramının öldürdüğü insan sayısı belki de ruhunu kurtardığı insan sayısından daha fazladır. Öbür dünyada kimin cennete gideceği tartışması, birilerini bu dünyadan alelacele yollama tutkusuna dönüşmüş. Otuz Yıl Savaşları, Yüz Yıl Savaşları, Güller Savaşı (...) hep bu yüzden yapılmış.'

Sevgili Livaneli, Yüz Yıl Savaşları'nın da, Güller Savaşı'nın da dinle imanla uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur.

Biri, Fransa tahtı üzerinde hak iddia eden İngiliz kralı Üçüncü Edward tarafından çıkarılmıştır, öteki de İngiltere içinde, tahtta hak iddia eden iki soylu ailenin, Lancaster sülalesi ile York sülalesinin kapışmasıdır. Sonra Tudor sülalesi gelmiş, ikisi de havalarını almışlardır. Biri din dışı bir İngiliz-Fransız savaşı, öteki onun ardından gene din dışı bir İngiliz iç savaşıdır.

'Din içi' de olamazdı çünkü Ortaçağ'da bütün Batı dünyası katolikti. Aykırı ses henüz yoktu.

Ayrıntılarına girmeyelim, echel-i cühela takımı sonra bana 'malumatfuruş' diyor.

Jeanne d'Arc, Meanne d'Arc, Shakespeare'in ünlü oyunu Üçüncü Richard falan, hatırlarsın...

Hatırlamazsan da Google'a bakarsın. Bizim gençliğimizde yoktu ama artık böyle bir hizmet var.

Ne yapacaksın? Okuyucunun bu konulardaki derin bilgisizliğine güvenip sallamayacaksın.

Okuyacaksın, araştıracaksın. Örneğin Berlin'deki Adlon Oteli'nin de 1945 yılında yandığını, sonradan yıkıldığını, yerinin uzun süre 'yeşil alan' olarak kaldığını, şimdilerde eskisine benzeyen, ama yalnızca benzeyen bir yeni Adlon yapıldığını bilip, otelin içinde boşu boşuna 'Atatürk'ün dokunduğu duvarları' aramayacaksın! Ucuz laiklik, ucuz Atatürkçülük, ucuz hümanizma satmaya çalışmayacaksın. (Ucuz müzik satabilirsin, orası beni ilgilendirmez.)

Sonra çoluk çocuk çıkar, yüzüne vurur. Onlara tekzip gönderir, sonra isim vermeden birilerine 'yakında kıskançlıktan patlayacaksın pis şişko' gibilerden beddua edersin; isim vermeyeceksin ki 'ben onu kastetmedim, üzerine alınmış' diye kıvırabilesin.

Sevgili Livaneli, niçin böyle yapıyorsun?

Kimse inanmıyor ama Ercan'ı severdim. Gene kimse inanmayacak ama seni de severim.

1994 yılında, İstanbul'un belediye reisliğine adaylığını koyup madara olduğun günden beri ne yazık ki yıldızımız barışmadı. O sıralar 'lise ikiden terk olduğunu' hatırlatıp sana karşı çıkmıştım. Lise ikiden tasdiknameli olmak ayıp da değildi günah da değildi ama bu eğitim düzeyiyle İstanbul gibi bir şehrin başına geçmeyi istemek yakışık almıyordu. O günden beri beni affetmedin. Canın sağolsun.

Bunun doğru olmadığını, 12 Mart sürgünü olduğun yıllarda Stockholm Üniversitesi'nde okuduğunu söylemiştin.

Orada ne okuduğunu bilmiyorum ama anlaşılan 'tarih' değilmiş!

Şimdi ne yapacaksın? Elbette bu konunun hiç üzerinde durmayacaksın, sorarlarsa 'ben onu muhatap almam' şeklinde kaçarsın. İstersen Zafer ve Mustafa'yla oturup beni çekiştirirsiniz, Okay da elbette katkıda bulunacaktır. Halk duymaz.

Ya da kendi kilona bakmadan birilerine 'kıskanıyor şişko' der geçersin.

Bizim bildiğimiz şeyleri bilmeyen adamı niçin kıskanalım yahu?

Bu yazı 2,179 defa okundu.