En Sıcak Konular

Engin Ardıç


Engin Ardıç
0 0 0000

İnönü demokrasiye falan geçmedi ki!



Kaşalotlar, İnönü'nün bu ülkeye ettiği en önemli hizmetin 'demokrasiye geçmek' olduğunu söyleyip dururlar. Hatta kimilerine göre bu 'çağdaş demokrasi döneminin yolu' daha 1925 yılında açılmıştır... Tek parti diktasının kurulması demokrasiye yol göstermiştir. Bunu söyleyeni Siyasal Bilimler'in birinci sınıfında çaktırırlar ama Türkiye'de köşe yazarı yapıyorlar.

İnönü, demokrasiye geçmemiştir. Başka partilerin kurulmasına izin vermek, demokrasiye geçmek değildir.

Evvela, anlı şanlı diktatörümüz Milli Şef İnönü, muhalefete 'gönüllü' olarak izin vermemiş, savaşı Almanya kaybettiği, Amerika kazandığı için vermek zorunda kalmıştır. Batı demokrasilerine eklemlenmek, bizden toprak ve üs isteyen Stalin'in baskısına direnebilmek için müttefik bulmanın tek yoluydu.

İnönü savaş boyunca ikili oynadı; Almanya kazansaydı faşizme koşulacaktı, Amerika kazanınca ister istemez o tarafa meyletti. CHP içinde bir faşist hizibi hep elinin altında tuttu, hatta 1942-43 yıllarında sorumluluk mevkiine de getirdi, savaşın ucu görününce, sonu belli olunca da tasfiye etti.

Türkiye Cumhuriyeti'nin şöyle ya da böyle ayakta kalması için şeytanla bile işbirliği ederdi çünkü!

Saniyen, muhalefete izin verdi ama, bir iktidar değişikliğinin 'altyapısını' hazırlamadı. Çerçeveyi değiştirmedi.

Faşist İtalya yıkılmış, ama bizim oradan aldığımız Türk Ceza Kanunu dimdik ayakta kalmıştı!

Sosyalist muhalefet bir ara başlar gibi oldu, hemen tırpanlandı. Sendikalar dizginlendiler. İşçi hakları verilmedi.

Salisen, ekonomide hiçbir, ama hiçbir reform yapılmadı. Liberal bir partinin bürokrat diktasının yerini alabilmesi, bir 'alternatif' doğabilmesi için en küçük bir yapı değişikliğine gidilmedi. KİT düzenine, yani devlet kapitalizmine ve tekellere hiç dokunulmadı. Kambiyo reformu kimsenin aklına gelemedi.

Böylece İnönü, kendi diktasının yerine 'başka bir diktanın gelebilmesinin' önünü açtı, demokrasinin değil.

Hamam, kurna, tas ve sabun aynı kalıp yalnızca tellaklar değişince birtakım çokbilmişler buna demokrasi dediler.

Fakat İnönü, ellili yıların sonunda DP cıvıtınca onları 'diktaya yöneliyorlar' diye suçlama hakkını da kendinde buldu. Onlara bu olanağı kendisi hazırlamış, kendi kalesine gol atmıştı.

Çünkü bir iktidar değişikliği olabileceğine hiçbir zaman gerçekten inanmamıştı. Muhalefete 'göstermelik' olarak izin verdiğini, Batı'ya karşı görüntüyü kurtardığını düşünüyor, halkın 'cahillik etmeyip' gene kendisini seçeceğini sanıyordu.

1950 yılında bu olmayınca şaşırdı. 1954 yılında DP daha da büyük bir koltuk sayısıyla iktidarda kalınca daha da şaşırdı, halkın dört yıllık bir dönemden 'hevesini aldığını', artık ona döneceğini ummuştu.

1957 seçimlerinde oylarını arttırdı, fakat iktidarı gene elinden kaçırınca huysuzlandı. Çünkü seçim sistemini değiştirmek de hiç aklına gelmemişti 'demokrasiye geçerken'... Çoğunluk sisteminin, yani kendi düzeninin kurbanı oluyordu!... O yıldan başlayarak da bürokrasiye göz kırpmaya, 'gelin beni kurtarın' sinyalleri göndermeye koyuldu.

Türkiye'yi darbe ortamına götürecek olan ünlü Meclis Tahkikat Komisyonu'nun kurulma nedeni 'CHP'nin darbe kışkırtıcılığı yapıp yapmadığını tahkik etmek' yani araştırmaktı...

Haklıydılar, çünkü bu yönde ciddi belirtiler vardı!

Darbeden sonra 'CHP ihtilalin ne içindedir ne de dışındadır' diyerek futbol deyimiyle 'açıkta beleş bekledi'... Halk 'nihayet' hatasını anlayacak, gene onu seçecekti...

Seçmedi... İnönü 1961-65 arası ancak 'koalisyon lideri' olabildi. Ondan sonra ölümüne kadar da koalisyona bile yetecek oy sayısına ulaşamadı. Evvelce diktatör olmuş olmanın ve memlekette gerçekten demokratik bir düzen kurmamanın cezasını çekiyor, faturasını ödüyordu.

Bu tür konular size ağır geliyorsa söyleyin, Selçuk Dereli'nin penaltımızı niçin vermediğini tartışayım.



Bu yazı 752 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 26 Eylül 2012 Tayyip gitsin de Hitler mi gelsin?
    • 15 Ağustos 2012 Atraksiyon
    • 29 Temmuz 2012 Akşam diyordun Abbas
    • 23 Temmuz 2012 Özeleştirini yap Kemal arkadaş!
    • 16 Temmuz 2012 Fransa'nın Kılıçdaroğlu'su
    • 15 Temmuz 2012 Onları geri kazanalım
    • 4 Haziran 2012 Ay birbirinizden farkınız mı vardı?
    • 26 Mayıs 2012 İç savaş istediklerini söylemiştim
    • 29 Nisan 2012 Coşku duyulacaaak... Duy!
    • 13 Nisan 2012 Osmanlıca dersi de konulsun
    • 8 Nisan 2012 Osmanlı'da garaj mes'elesi
    • 23 Mart 2012 Hatırlayalım hatırlatalım
    • 7 Mart 2012 ''Haybeden Şef Gezisi''
    • 29 Şubat 2012 Senin de adın Kemal
    • 12 Şubat 2012 Lafının ardında dur
    • 19 Ocak 2012 Aman oğlum, vururlar ha
    • 6 Ocak 2012 Zurnanın zırt dediği yere henüz gelmedik
    • 5 Ocak 2012 İlker Paşa bize de ifade versin
    • 2 Ocak 2012 CHP'yi destekliyorum
    • 19 Aralık 2011 Olmayanı olduramazsınız

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,666 µs