En Sıcak Konular

Bir oy ne işe yarar mı demiştiniz?

31 Temmuz 2007 17:11 tsi
Bir oy ne işe yarar mı demiştiniz? 

1946’dan beri 16 seçim yaşadık. Bazıları ülkenin kaderini daha çok etkiledi; bu yüzden daha çok tartışıldı. Prof. Özbudun’a göre 22 Temmuz seçimleri de çok önemli ve referandum niteliğinde.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), çok partili sisteme geçildikten sonra yapılan 16’ncı genel seçimde yüzde 46,6 oy aldı. Oysa seçim öncesinde AK Parti’nin yeniden iktidarı üzerine çok sayıda korku senaryosu yazılmış, ‘tehlikenin’ altı itina ile çizilmiş ve karar kamu vicdanına havale edilmişti. Dar bir koridordan geçilerek gelindi 22 Temmuz’a. Seçim günü akşamında 159 bin küsur sandıktan çıkacak sonuç, çok tartışılacak ve Türkiye tarihine irice harflerle yazılacaktı. Nitekim öyle de oldu. AK Parti, seçim öncesi tüm propagandalara rağmen meclise giren iki muhalefet partisinin toplamından fazla oy aldı. Parti yetkilileri dâhil çoğu kimse yüzde 50 sınırında oy beklemiyordu. Türk halkı, sandık başına gidene kadar sabırla susmuş ve basiretini orada ortaya koymuştu.

Seçimin hemen ertesinde bir tartışma daha başladı. Bu oylar AK Parti tabanından mı, yoksa cumhurbaşkanlığı sürecinde yaşanan anti-demokratik uygulamalara kızan seçmenlerden mi geliyor? Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ergun Özbudun’a göre iktidarı tepki oylarının sağladığını söylemek zor. Yüzde 47 seviyesindeki oy oranı, seçmenin siyaset dışı müdahalelere verdiği tepkiyi anlatmakla birlikte iktidar partisinin icraatlarının, iç ve dış politikasının da onaylandığı anlamına geliyor. Ancak sene başından beri yaşanan kutuplaşmalar sebebiyle 22 Temmuz’un önceki seçimlerden daha önemli olduğunu düşünüyor Özbudun: “Seçim öncesinde eski yıllara kıyasla çok daha keskin ve derin bir kutuplaşma vardı. Halk, âdeta seçimle birlikte bir referandum gerçekleştirdi.”

2007 seçimlerini bir eşik olarak niteleyen çok sayıda isim var. Bugün gazetesi yazarlarından Gülay Göktürk’e göre Türkiye geçtiğimiz hafta itibariyle yarı demokratik rejimden tam demokrasiye geçti. Bu eşik, seçmenin basireti sayesinde aşıldı elbette. Türk halkı, bundan önce de seçim sandığı aracılığıyla ülkenin kaderini değiştirir mahiyette mesajlar vermişti. Siyasi tarih analizi yapanlar ‘tepki oyu’ tanımlamasında birleşmese de seçmen davranışının tarihi kırılmalara sebep olduğu herkesin kabulü.

5 SEÇİM ÜLKENİN KADERİNİ DAHA ÇOK ETKİLEDİ

Kriz dönemlerinde yapılan seçimler, yolun ondan sonra nasıl devam edeceğini belirlemek bakımından önemli. En açık cevap da o aşamada kurulan sandıklardan çıkıyor. Özellikle 1950, 1973, 1983, 1995 ve 2002 seçimleri iktidarın niteliğinde değişime yol açtığı için önemli kabul ediliyor. Geçtiğimiz hafta alınan sonuç ve bunun üzerine yapılan analizlerden sonra bu tarihlere 2007’yi de eklemek gerekecek. Geriye doğru gidildikçe ortalama 4 yılda bir halka götürülen sandığın ne kadar önemli mesajlar verdiği de ortaya çıkıyor.

Türkiye’nin çok partili sisteme geçiş yılı 1946. O sene yapılan seçimlere 5 parti katılsa da sorgulanması mümkün olmayan “açık oy gizli tasnif” sistemi, sadece iki partinin parlamentoda temsiline imkân vermişti. 23 yıldır tek parti iktidarını sürdüren CHP 361, Demokrat Parti (DP) ise yalnızca 67 sandalye alabilmişti. Seçmenin asıl temayülünü görmek için, “gizli oy açık tasnif” usulü yapılan 1950 seçimlerine kadar beklemek gerekiyordu. 14 Mayıs günü yapılan seçime 7 milyon 905 bin 743 kişi katılsa da sandıktan 8 milyon 51 bin 650 geçerli oy çıkmıştı. Sandıklarda nereden geldiği belli olmayan yaklaşık 100 bin oy vardı. Bu durum yine de DP’nin yüzde 53’lük bir oranla iktidara gelmesine mani olamamıştı. 60’lı yıllarda Adalet Partisi’nin (AP) kurmayları arasında yer alan Sadettin Bilgiç, “Yeter Söz Milletindir” sloganıyla iktidara gelen DP’ye verilen desteğin çok tartışıldığını anlatıyor: “CHP’liler milletin cahil olduğunu, iğfal edildiğini, yanlış oy kullandığını iddia ettiler. Onlara göre cahille aydının oyu bir kefeye konulursa olacağı buydu.” Oysa o güne kadar kendisine fikri sorulmamış halk, eline fırsat geçince kanaatini açıkça ortaya koymuştu.

Türkiye’de seçmen davranışları konusunda çeşitli araştırmalar yapan Ali Eşref Turan, 1950 seçimlerini çevrenin merkezi ilk kez kuşatması olarak açıklıyor. Köylünün kendi hayatını küçük görmeye başladığı bir dönemde DP, seçim kampanyalarında bunun küçük görülecek bir şey olmadığını anlatmaya başlamıştı ve kırsal değerlerle birlikte İslamiyet’i resmileştirmişti Turan’a göre.

27 Mayıs 1960’ta Türkiye’de darbeler dönemi başladı. Hükümet etme görevini üstlenen Kurucu Meclis, yaptığı anayasada ve yasal düzenlemelerde büyük ölçüde 10 yıldır muhalefette bulunan CHP’nin isteklerini gözetiyordu. 1961 seçimlerinde de CHP’nin iktidara geleceği düşünülüyordu. Ancak sandık umulan sonucu vermedi. Seçime CHP’nin yanında DP kapatıldıktan sonra açılan 2 sağ parti, AP ve Yeni Türkiye Partisi (YTP) de katılıyordu. DP’nin halefi kabul edilen AP’nin en ilginç seçim sloganı, “Gözlerime bakın, ne demek istediğimi anlarsınız” idi. 15 Ekim 1961’de CHP yüzde 36,7 AP ise 34,8 oy aldı. Buna YTP’nin aldığı 13,7’lik destek de eklendiğinde sağ partilerin CHP’den daha fazla kabul gördüğü ortaya çıkıyordu. AP, 4 yıl sonra yüzde 53’le iktidara geldi. Ali Eşref Turan, Demirel’in genel başkanı olduğu AP’ye verilen oyları ‘acayip bir koalisyon’ olarak tanımlıyor: “Üniversite mezunları ve okuma yazma bilmeyen köylüler, toprak sahipleri ve topraksızlar, iş adamları ve emekçiler, sermayedar ve işçiler… Hepsi eski DP sayesinde bir araya gelmişti.”

1971’de asker bir daha devreye girdi. O günlerde AP Genel Başkanı Süleyman Demirel başbakandı. Muhalefetteki CHP’nin başındaysa İsmet İnönü bulunuyordu. 12 Mart’ta askerin muhtıra vermesine net olarak karşı çıkan tek siyasi, CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit’ti. Genel başkanı, muhtırayı desteklediğini açıkladığı için görevinden ayrılan Ecevit, 1973 seçimlerine partinin başında girdi. Ve CHP, çok partili sisteme geçildikten sonra ilk kez oyların üçte birini aldı.

Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman, 12 Mart’a gelen sürecin Türkiye’de belli bir aydın tavrından beslendiği kanaatinde: “Bu tavır Türkiye’nin 1908 ve sonrasında etkili olan, şimdi ‘jakoben’ diye adlandırılan tavır. Bu anlayış, toplumsal dönüşümün, ancak öncü aydınlar aracılığıyla ve ordunun desteğinde, onunla iç içe geçmiş bir yönetimle, yukarıda biçimlendirilmiş ve aşağıya indirilen ilkeler doğrultusunda sağlanabileceğine inanır, bunun tek yol olduğunu düşünür.” Ancak 1973 seçimleri halkın aslında ne istediğini açıkça ortaya koydu. Aynı zamanda Türkiye’de Seçmen Davranışı isimli kitabın yazarı da olan araştırmacı Ali Eşref Turan, neticeyi; halkın 12 Mart yönetiminin cezalandırmak istediği Ecevit’i tercihi olarak açıklıyor.

Siyasi tarihin bir sonraki kırılması 12 Eylül 1980 darbesi ile yaşandı. Yönetimi devralan askerler, 1982’de yeni anayasayı referanduma götürdü ve halktan yüzde 92 oranında destek aldı. Dönemin konsey başkanı Kenan Evren ertesi yıl yapılan seçimlerden iki gün önce emekli orgeneral Turgut Sunalp başkanlığındaki Milliyetçi Demokrasi Partisi’ne (MDP) desteğini açıkladı. Fakat yine beklenen olmadı. Sandıktan bu kez Turgut Özal liderliğindeki Anavatan Partisi (ANAP) çıktı. Hem de yüzde 45 oy alarak.

Tanklar bir kez daha sokağa çıktığında 12 Eylül’ün üzerinden 17 yıl geçmişti. Post modern darbe olarak nitelenen 28 Şubat’ın muhatabı, iktidardaki Refahyol koalisyonu idi. Sonuçta Refah Partisi Anayasa Mahkemesi kararı ile kapatıldı, aynı kadro 2 yıl sonraki seçimlere Fazilet Partisi (FP) çatısı altında girdi. Ancak tablo öncekilerden farklı oldu. FP 3’üncü parti oldu. Turan, bu tabloyu Abdullah Öcalan’ın seçimlerden kısa süre önce yakalanmasına ve yine o günlerde Güneydoğu’da çatışmaların artması sebebiyle ülke gündeminin değişmesine bağlıyor.

Ali Eşref Turan’a göre Türkiye siyasetinin son kırılması 22 Temmuz 2007 değil, 3 Kasım 2002 seçimleri: “2002’de çevre iktidara geldi. Türkiye’de ilk kez yaşanıyordu bu. 1950’de çevre seçimleri etkilemişti; ama iktidara merkezin bir başka grubu gelmişti. 2002’de ise kendisi iktidar oldu. Tepki oyundan söz edeceksek, bu kelimenin haklı olarak kullanılacağı yer 2002 seçimleridir. Orada hem kısa süre önce yaşanan ekonomik krize hem de mevcut partilerin yolsuzluk ve çetelerle birlikte anılmasına bir tepki vardı.”
2007 seçimlerinin de çok özel şartlarda gerçekleştiğine şüphe yok. Gazeteci Mehmet Ali Birand, geçtiğimiz aylarda yaşananları, “Eşi türbanlı olduğu için, Abdullah Gül’ü açıkça engelledik. Yeni kurallar koyduk. Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklama yapmasını alkışladık. Asker ‘ya dediğimizi yap, yoksa...’ mesajı verdi. Muhalefet, özellikle CHP etrafında cepheler yarattı. ‘Ya bizdensiniz veya onlardansınız’ dediler. Ulusalcılar, milliyetçiler hep birlikte harekete geçtiler. Milyonlar meydanları doldurdu. Hiçbiri yetmedi, Anayasa Mahkemesi tarihinin en olmadık kararını aldı.” cümleleri ile özetliyor. Bu olaylar sebebiyle sandıktan çıkan sonuca başka bir gözle bakmak gerekiyor. Ergun Özbudun da aynı gerekçelerle bu seçimlerin referandum niteliğinde olduğunu düşünüyor. Halk verdiği oyla hem parti politikalarını onaylamış hem de demokrasi dışı müdahalelere tepki vermiş gibi görünüyor Özbudun’a göre.

HEM MERKEZDEN HEM ÇEVREDEN OY GELDİ

20 yıldır çeşitli kamuoyu araştırmaları yapan Ali Eşref Turan AK Parti’nin oylarının 2004’ten beri hiç yüzde 40’ın altına inmediğini vurguluyor. Araştırma sonuçları Cumhuriyet mitinglerinin ve cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin seçim sonuçlarını dikkate değer biçimde etkilemediğini ortaya koymuş. Yüzde 46,6’lık oy oranı AK Parti seçmenine mi ait peki? Turan bu soruyu, “Sandıktan bu rakam çıktığına göre evet.” diye cevaplayıp devam ediyor: “AK Parti bu seçimde hem çevreden hem de merkezden oy aldı. 2002 seçimlerinden en önemli farkı bu.” Turan’a göre merkezde yer alan sermaye, liberal ekonomi politikalarından, çevre ise kendisine götürülen hizmetten memnun. Yani AK Parti’nin sivil ve asker bürokrasinin yaktığı kırmızı ışığa rağmen yeniden iktidara gelmesi, tepki oylarıyla değil kamunun memnuniyeti ile açıklanabilir.

Tarihî süreç de gösteriyor ki seçmen toplum mühendisliği projelerine ve anti-demokratik yönlendirmelere rağmen kendi değerlerini temsil eden partileri iktidara taşıyor, iktidarda tutuyor. Şairin de dediği gibi zafer, yenilgi yenilgi büyüyor.

Aksiyon dergisi
 



Bu haber 2,831 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,836 µs