biz başka... | " /> biz başka... | "/>

En Sıcak Konular

Onlar başka, biz başka...

19 Ekim 2008 17:22 tsi
Onlar başka, biz başka... Yasemin Çongar Taraf'ta "böylesi de varmış" dedirten iki generalin hikayesini yazdı: Komutanlar da hesap verir...

Yasemin Çongar/Taraf

Komutanlar da hesap verir

AMATÖRSÜN DENİNCE İSTİFA ETTİ • Cuche Fransa Genelkurmay Başkanı’ydı. Emrindeki bir birlikte kuru sıkı mermi yerine gerçek mermi kullanıldı. 17 sivil yaralandı. Sarkozy fırçayı atınca istifa etti.

RÜTBESİNİ SÖKÜP ALDILAR • Amerikalı Tuğgeneral Schwailer Dahran’da askeri tesis komutanıydı. Tesiste bomba patladı. 19 Amerikalı havacı öldü. Fatura ona çıktı. Terfi yerine istifa etti.

Güneşin doğar doğmaz yakmaya başladığı bir haziran sabahı Kudüs’teki King David Oteli’nde uyandım; yıl 1996’ydı.

O zamanlar çalıştığım Milliyet gazetesi adına, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Warren Christopher’ın Ortadoğu gezisine katılıyordum.

Christopher, Clinton yönetiminin Arap-İsrail barışına yönelik mekik diplomasisini yürüten isimdi. Bu sefer de, şahsına tahsis edilmiş resmi uçakla Washington’dan yola çıkmıştı; İsrail’de ABD’nin o zamanlar hiç de iyi geçinmediği şahin Bibi Netanyahu’nun hükümetiyle, Mısır’daysa hem Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, hem de dönemin Filistin lideri Yaser Arafat’la görüşecek, ardından G-7 zirvesinin yapılacağı Lyon’a uçacaktı. Christopher’a uçağında eşlik eden on gazeteciden biriydim.

 AMERİKA, ARABİSTAN’DA VURULDU • Sarı sıcak Kudüs sabahında, Netanyahu ile Christopher’ın ortak basın toplantısına gitmek üzere odamda hazırlanırken telefon çaldı. Aynı gezideki gazetecilerden UPI ajansı diplomasi muhabiri Sid Balman, “Televizyonunu aç” dedi, “sonra da hemen lobiye in. Bakan açıklama yapacak.”

Televizyonda, 1996’da Kenya ve Tanzanya elçiliklerine, Yemen’deki USS Cole gemisine yapılan saldırıları ve tabii 11 Eylül felaketini henüz yaşamamış olan Amerika’nın hiç alışık olmadığı görüntüler vardı. Suudi Arabistan’daki Khobar askerî tesisinde, ABD’li personelin konutlarına bombalı saldırı düzenlenmişti; CNN ekranında “Terörün hedefi Amerikan ordusu” manşetiyle veriliyordu haber.

BAKAN TİTREDİ, ROTA DEĞİŞTİ • King David Oteli’nin lobisinde, Christopher’ı koruyan Amerikan Gizli Servisi elemanları, onların kurt köpekleri ve Şin Bet ya da MOSSAD için çalıştığı izlenimi veren İsrailli genç adamlar cirit atıyordu. Bir köşede, Christopher’ı bekleyen Amerikalı gazeteciler, cep telefonlarına yapışmış Washington bürolarında gece mesaisi yapan editörleriyle konuşuyorlardı. Az sonra yanımıza gelen ABD Dışişleri Bakanı, Khobar saldırısına ilişkin açıklamasını ayakta yaptı.

Vücudu da, sesi de titreyerek “19 Amerikan askeri, bir Suudi vatandaşı öldürüldü; 500 kişi yaralandı” dedi, “bu korkunç saldırının sorumlularının yakalanıp adalete teslim edilmesi için her şey yapılacak.”

Soruları ek bilgi vermeden yanıtladıktan sonra, yine titreyerek ekledi: “Arafat ve Mübarek’le görüşmeyi erkene aldırdım, ardından Suudi Arabistan’a gidiyoruz.”

İRAN’A MİSİLLEME İMASI • Bu açıklamadan beş saat kadar sonra Kahire’den Dahran’a uçarken, o hızlı sabahın not defterime yansıyan başlıklarını okudum:

“Kudüs’te Christopher’la birlikte açıklama yapan Netanyahu’nun ‘terörü nefretle kınayan’ sözlerinde İran iması var... Neredeyse ‘Tahran’a misilleme’ isteyecek... Kahire’de, başkanlık sarayının mermer salonlarından birinde karşımıza geçen Mübarek ‘Terör her yerde terördür, kabul edilemez’ deyip Christopher’ı memnun etti... Arafat ise ‘Saldırıdan üzüntü duyduk’ demekle yetindi, ‘terör’ kelimesini ağzına almadı...”

Suudi Arabistan’da, devlet petrol şirketi Aramco’nun merkezinin bulunduğu Dahran kentine indiğimizde, Kudüs’ü de, ondan çok daha sıcak olan Kahire’yi de bir anda “serin” bir anıya dönüştürüveren kızgın çöl güneşi selamladı bizi.

Christopher’ın uçağını karşılamaya, Suudi kraliyet ailesinden bir prens gelmişti; yetkililer önde biz gazeteciler arkada, beyaz arazi araçlarına doluşup küçük bir konvoy halinde yakındaki Khobar’ın yolunu tuttuk.

CESET KOKUSU VE SALLANAN KÜVET • Saldırı, bir önceki gece (25 haziranda) gerçekleşmişti. Amerikan askerî binalarının bulunduğu giriş-çıkışı denetimli alanın yanı başında park eden patlayıcı yüklü bir tanker, yerel saatle 21:50’de havaya uçmuş; tesiste bulunan “Khobar Kuleleri” adlı altı yüksek bina yıkılmıştı.

Tankerin durduğu yerde 25 metre genişliğinde 11 metre derinliğinde bir krater açılmış; tabanında 1.5 kilometre ötedeki Basra Körfezi’nin tuzlu suları birikmeye başlamıştı. Öyle şiddetli bir patlamaydı ki bu, sarsıntısını 33 kilometre uzaktaki komşu ülke Bahreyn’de yaşayanlar bile hissetmişti. Tankerde yaklaşık 2.5 ton patlayıcı ve akaryakıt bulunduğu tahmin ediliyordu; sonradan patlayıcı miktarının 15 ton TNT’ye eşdeğer olduğu saptanacaktı.

O haziran ikindisinde, çevresindeki enkazdan ceset kokusu yükselen büyük kraterin kenarından, yarısı çökmüş yedi katlı binaya bakarken, bu istatistiklerden henüz habersiz ürperiyordum; Khobar kavruluyordu; hayalet binanın üst katlarından birinde yarısı yok olmuş bir küvet, neye nasıl tutunduğu belli olmadan aşağıya sarkmış havada sallanıyordu.

İHMAL VAR MI, SORUMLUSU KİM • Dahran’dan Lyon’a uçtuk. Terörün konuşulduğu, İran’ın saldırıdaki olası rolünün tartışıldığı, bütün liderlerin Başkan Clinton’a taziye ve dayanışma mesajı ilettikleri G-7 zirvesinden sonra Washington’a, bu kez normal bir uçakla dönerken yanımdaki Sid Balman, gazetecilik deneyimiyle uyardı beni: “Bu saldırı Pentagon’un da başına bela olacak.”

Sid haklı çıktı; o güne kadar, Amerikalıların hedef alındığı en büyük terör saldırılarından biriyle karşı karşıya kalan Clinton yönetimi, bir yandan İslamî örgütlerin ve Tahran’ın olayda parmağı olup olmadığını araştırırken bir yandan da, Amerikan ordusunun, bu saldırıyı önlemek için gerekli önlemleri alıp almadığının üzerine gitti.

Khobar Kuleleri’ni havaya uçuran saldırıda ihmalin rolü var mıydı? Varsa, sorumlusu kimdi?

Washington artık, 2008’e dek süreceği o zamanlar asla tahmin edilmeyen “Tuğgeneral Terryl Schwalier Vakası” ile meşguldü.

KONGRE DEVREDE, YOĞUN SORUŞTURMA • Milliyetçi celallenmelere pek yatkın olan Amerikan toplumunda, böylesi büyük bir terör saldırısının “dış düşmanlar”a yönelik kuvvetli bir öfke yaratmasında şaşıracak bir şey yoktu. Ama bu öfke, Amerikalıları “Nasıl oldu da bu tesis korunmadı” sorusunu sormaktan alıkoymadı. Clinton yönetiminin gerek özeleştiri yapma, gerekse ordudan hesap sorma refleksi sağlamdı; Amerikan Kongresi ve medyası da hiç duraksamadan bu soruyu soranlarla saf tuttu.

“İhmal” şüphesinin ilk andan itibaren gündeme gelmesinin nedeni, Kasım 1995’te yani Khobar saldırısından yedi ay önce Riyad’da bir otomobilin bombalanmış olmasıydı; o olayda saldırganlar amaçlarının “Amerikan askerini Arabistan’dan atmak” olduğunu ilan etmişler ve Khobar’ın da hedeflerden biri olduğuna dair konuşmaları dinlemeye takılmıştı.

Bunun üzerine, askerî tesisteki tehdit düzeyi yükseltildi; Khobar’da ek önlemler uygulanmaya başlandı.

Ama acaba her şey gereği gibi yapılmış mıydı?

Başkan Clinton’ın direktifiyle, Savunma Bakanı William Perry’nin denetiminde, Pentagon bünyesinde bir soruşturma ekibi oluşturuldu; sivil ve askerî müfettişler Khobar’da inceleme yapıp rapor hazırladılar.

Temsilciler Meclisi Ulusal Güvenlik Komitesi, Pentagon’dan gelecek raporla yetinmeyerek ayrı bir soruşturma başlattı; teknik adamlarla Cumhuriyetçi ve Demokrat üyelerin siyasi danışmanlarından oluşan bir heyeti Khobar’a gönderdi. Amaç, Khobar’daki Amerikalı komutanların görevlerini tam olarak yerine getirip getirmediğini saptamaktı. Amerikan gazete ve televizyonları konuyu gündemde tutarken, Bakan Perry de eleştirel bir tonda konuşuyor, istihbarat zaafı yaşanmış olabileceğine dikkat çekiyordu: “Komutanlarımız işlerini doğru yapmaya çalışıyordu, ancak neye yönelik bir planlama içinde olacaklarına karar vermekte zorlandılar.”

YENİ BAKAN DA İŞİN PEŞİNDE • Perry, bir yandan soruşturmanın sonucunu beklerken bir yandan da medyadaki eleştirileri göz önüne alıp bazı değişikliklerin emrini hemen vermişti. Amerikan gazeteleri, “Neden askerlerimizin Dahran gibi kalabalık bir kentsel alanda barınmasına izin verildi” diye soruyordu. Perry, Suudi yetkililerle görüştü ve Khobar’da saldırıya uğrayan birlikleri hızla çölde, yerleşim alanlarından uzak bir üsse taşıttı.

1996 kasımındaki başkanlık seçimlerine Khobar’ın esrarı çözülmeden girildi; Clinton Cumhuriyetçi rakibi Bob Dole’u kolay yendi ve ikinci kabinesinde savunma bakanı olarak Demokrat Perry yerine, Cumhuriyetçi William Cohen’ı görevlendirdi. Pentagon’un geleneksel olarak Cumhuriyetçi Parti’ye daha yakın olan kurmay kanadı bu karardan memnundu. Esasen, askerler arasında Perry’nin Khobar’da ihmal olasılığı üzerinde durmasından rahatsızlık duyanlar da vardı. Ancak umdukları olmadı.

Cohen işin peşini bırakmak şöyle dursun soruşturmanın kapsamını daha da genişletti; Pentagon’un kendi iç soruşturmasıyla yetinmeyip “bağımsız” bir askeri inceleme başlatılması için eski ABD Özel Operasyonlar Komutanı, emekli general Wayne Downing‘i görevlendirdi.

İSTİHBARAT MI ZAYIF KOMUTA MI • Temsilciler Meclisi’nin Ulusal Güvenlik Komitesi, Khobar konusunda birçok oturum düzenledi; Pentagon ve CIA görevlileri bir kısmı basına kapalı gerçekleşen oturumlarda, Kongre üyelerinin Khobar sorularıyla terlediler.

Eleştiriler giderek, Khobar’daki en üst rütbeli komutan olan ve çok parlak bir askeri kariyerin ortalarında sayılan Tuğgeneral Terryl J. Schwalier’e yöneliyordu.

Temsilciler Meclisi’nin görevlendirdiği müfettişlerin raporundaki, “istihbarat zaafı” vurgusu da, yükü Schwalier’ın omzundan almadı; “istihbarat mükemmel olmasa bile, eldeki bilgilerin gerektirdiği bütün önlemler alınmamış” kanısı giderek Kongre’ye ve medyaya hakim oluyordu.

Emekli general Downing’in yürüttüğü “Pentagon dışı askeri soruşturma” da, Schwalier’ın görevini ihmal etmiş olabileceği görüşünü destekledi. Bunun üzerine, Amerikan Hava Kuvvetleri, Schwalier üzerinde yoğunlaşan iki ayrı soruşturma daha başlatmayı kabul etti.

Schwalier kendini savundu; aldığı önlemleri tek tek anlattı; Khobar’daki uygulamayı bilen diğer askeri personelin görüşlerini de alan Hava Kuvvetleri tuğgeneralin “ihmali olmadığı” yönünde bir rapor hazırladı.

MEDYA, HESAP SORULMASINDAN YANA • Raporda, özetle Schwalier’ın Khobar’a yönelik tehdidi göz ardı etmediği, aksine saldırıdan önceki aylarda toplam 130 ayrı ilave güvenlik önlemini hayata geçirdiği yazılmıştı. Tuğgeneral ayrıca, Khobar’ın resmi zafiyet denetimini yaptırtmış ve bu denetim sonucu önerilen toplam 39 değişiklikten 36’sını yapmıştı.

Pentagon’un askeri kanadı bu raporu esas alarak Schwalier’ın “aklanması” gerektiği görüşünü, Cohen üzerinden Beyaz Ev’e iletiyor, Kongre’deki Cumhuriyetçiler üzerinden de bu yönde lobi yapıyordu. Genelkurmay Başkanı General John Shalikashvili, Savunma Bakanı Cohen’la birçok kez Schwalier konusunda özel toplantı yaptı ve “Cezalanıp cezalanmaması konusunda takdir sizin” görüşünü iletti.

Bunları, bugün hafızamı ve interneti yoklayarak bu netlikte yazabiliyorum çünkü bütün bu gelişmeler Amerikan medyasının çok yakın takibindeydi. Ülkenin en saygın gazeteleri ısrarla, Schwalier’in “ihmali” üzerinde duruyor ve Savunma Bakanı Cohen’ı gerekeni yapmaya çağırıyordu.

Schwalier ise, Khobar’daki patlamaya yol açan tankerin aynı sabah tesise girmeye çalıştığını, ancak kapıdan çevrildiğini, daha sonra izlendiğini ve Khobar Kuleleri’ne yakın bir park yerine bırakıldığı tespit edilerek binaların boşaltılmaya başlandığını anlatıyor; eğer bu önlemlerin emrini vermemiş olsa can kaybının çok daha büyük olacağına dikkat çekiyordu. Schwalier’in söyledikleri doğruydu ama onu kurtarmaya yetmedi.

VE KARAR: BİR YILDIZININ SÖKÜLMESİNE • Savunma Bakanı Cohen kararını 31 Temmuz 1997’de, yani saldırıdan tam 13 ay sonra, toplam altı ayrı resmi soruşturma raporuna dayanarak verdi.

Schwalier’ın tümgeneralliğe terfi etmesi, daha önce Amerikan Senatosu’nda onaylanmıştı ve Amerikan Hava Kuvvetleri’nin resmi takvimindeki zamanı gelince yürürlüğe girecekti. Cohen, “Bu terfiye izin vermeyeceğim” dedi; Schwalier’ın anında “tuğgeneral rütbesiyle” emekliye ayrılmasına yol açan kararının gerekçelerini de şöyle açıkladı: “General Schwalier daha fazlasını yapabilirdi; özellikle iki açıdan onu yetersiz buldum: Saldırı anında devreye girecek güvenilir bir alarm sistemini kurdurmamış olması ve etkin bir boşaltma planı uygulatmaması.”

Schwalier’ın hak kazandığı ikinci yıldız sökülerek kariyerini noktalamaya zorlanmasına karşı çıkan Hava Kuvvetleri Komutanlığı kurmaylarından itiraz yükseldi: “Schwalier Khobar’da göreve başladığında kendisine standart bir hoparlör ve siren sistemi verilmişti. Komutanın bu sistemi kullanmakta tereddüt etmesinin nedeni, yakın çevredeki sivil halkın sistem çalıştığında bir Scud füzesi saldırısı başladığını düşünerek paniğe kapılamasıydı. Ayrıca, Schwalier Khobar’da tam altı ayrı boşaltma operasyonu yaptırmıştı; bu konuda eksiği yoktu.”

Bu itirazlar, Cohen’ın kararını değiştirmedi. New York Times’ın bu sayfada alıntı yaptığımız başyazısında görebileceğiniz gibi, generallerden hesap sorulması Amerikan medyasının önemli bir kesimini memnun etmişti. Yine de bir gazeteci Cohen’a, “Schwalier’i günah keçisi mi ilan ediyorsunuz” diye sordu. Cohen’ın yanıtı netti: “Hayır, ondan hesap soruyorum.”

Demokrasilerde son söz seçilmiş siyasetçilerindi ve Schwalier orduya veda etti.

11 EYLÜL HER ŞEYİ DEĞİŞTİRİNCE • Ancak son söz, bazen son söz olmuyor. Demokrasiler, kararlara itiraz hakkını da sonuna kadar gözetiyor. Schwalier Vakası’nda da öyle oldu.

Ordudan ayrılmak zorunda kalmasından dört yıl sonra yaşanan 11 Eylül saldırıları, emekli tuğgenerali ikinci yıldızının peşine düşürdü. 11 Eylül sonrası Amerika en milliyetçi ve özeleştiri kültüründen en uzak dönemini yaşamaya başlamıştı; Bush yönetimi bu siyasi atmosfere gayet uygun bir ideolojik yapıya sahipti. Haksızlığa uğradığına, bir terör saldırısının sorumluluğunun tek bir yetkilinin üzerine yıkılamayacağına inanan Schwalier, 11 Eylül sonrası atmosferi kendisi için avantajlı sayıp harekete geçti.

Üstelik Khobar davası da 21 Haziran 2001’de başlamış, çoğu Suudi vatandaşı, hepsi Arap kökenli Hicaz’daki Hizbullah örgütü üyesi 19 kişi saldırıyı düzenlemek suçuyla itham edilmişti.

Schwalier, Pentagon bünyesindeki Hava Kuvvetleri Askerî Sicil Düzeltme Kurulu’na başvurup yıldızını geri istedi. Kendi döneminden havacı komutanların tanıklıkları ve Khobar davasındaki gelişmeleri gündeme getirip yedi yıl devam edecek çetin bir bürokratik mücadele başlattı.

ASKERİ LOBİNİN ZAFERİ: İADE-İ İTİBAR • Bu mücadelede, Cumhuriyetçi Parti’nin bazı önde gelenleri ile Amerikan Hava Kuvvetleri Derneği’nin yürüttüğü yoğun lobi faaliyeti Schwalier’e destek oldu.

Ve nihayet, 11 Ocak 2008’de Hava Kuvvetleri Askerî Sicili Düzeltme Kurulu, Schwalier lehine bir karar vererek, “emekli tuğgeneralin mahrum bırakıldığı terfinin gerçekleşmesine ve sicilinin emekli tümgeneral olarak düzeltilmesine” hükmetti.

Ancak bu da, son nokta sayılmıyor. Amerikan Kongresi’nin önümüzdeki dönemde, söz konusu karara ilişkin yeni bir inceleme başlatma ve seçilmiş hükümetin bu kararı kabul etmeme hakkı baki.

• New York Times’ın 1 Ağustos 1997 sayılı başyazısından:

Askeri sorumluluk

Pentagon hâlâ geçen yaz Suudi Arabistan’daki Hava Kuvvetleri Birliği’ni kimin bombaladığını bilmiyor. Ancak 19 Amerikan hava askerinin öldüğü ve 500 kadarının da yaralandığı saldırıda güvenlik ihmallerinden sorumlu yetkiliyi bundan uzun süre önce belirledi ve Savunma Bakanı William Cohen, cesur bir tavır sergileyerek üst rütbeli subaylardan gelen ağır eleştiriler üzerine bu yetkilinin terfisini reddetti.

Cohen’in gönderdiği sert ve uzun mektubun üzerine bombalamanın yaşandığı sırada Dhahran’daki Amerikan güçlerinin kumandanı olan Tuğgeneral Terryl Schwalier görevinden istifa etti. Üst düzey yetkililer de bu olaydan sonra bunun gerçekten bir kumanda sorunundan kaynaklandığı konusunda hemfikir oldular. Eskiden beri askeri bir hata yapıldığında amiral ve generaller mazur görülür, hatta kimi zaman terfi ettirilirdi ve olayın sorumlusu olarak alt rütbeli askerler gösterilirdi.

Bu kural, Hava Kuvvetlerinin bombalı saldırılar sonrası görüşüne yansıdı. Birincisi, gerekli güvenlik önlemleri alınmıştı, ikincisi de General Schwalier ya da yardımcılarına açılabilecek disiplin cezalarının temeli yoktu. Genel Kurmay Başkanı General Ronald Fogleman, ceza gerektiren bir durum olmadığını, verilebilecek bir cezanın Hava Kuvvetleri personelinin moralini bozacağını iddia etti ve General Schwalier’ı bir günah keçisi arayan siyasi baskıyla baş başa bıraktı. General Fogleman yanlış yapıyordu ancak en azından ani ve iyi verilmiş bir kararla önceki hafta Cohen’in artık onun tavsiyelerini dinlemeyeceğini anlayınca istifa etti.

Açıktır ki, Cohen’in bu düşüncesi üst düzey bir askeri yetkili olan General John Shalikashvili tarafından destekleniyordu. İşte bu karar Hava Kuvvetleri’nin moralini yükseltecek cinsten bir karardı çünkü bu karar gösterdi ki Savunma Bakanı ve Genel Kurmay Başkanı bir kumanda hatası yüzünden birliklerindeki hiçbir askerin tehlike altına girmesine göz yumamaz.



Bu haber 1,884 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,178 µs