Önce hükümet ile TSK arasındaki gerilim, tam bunu kanıksamışken şimdi de muhalefet partileri ile TSK arasında baş gösteren söz düellosu…
Aslında gündemi esir alan tartışmaların altında bir başka tartışma daha var ki, esas ele alınması gereken de bu.
Yani, Türkiye’nin gerçek anlamda demokratik bir devlet olup olmadığı…
Ya da, demokrasinin gerçek karakteristikleri ile tesis edilip edilemediği…
İşte buna doğru cevabı verdiğimizde, olaylara çok daha gerçekçi ve sağlıklı bakış açısıyla yaklaşma imkanını da elde edebileceğiz…
***
Avrupa ülkelerindeki demokrasinin üstünlüğü ve gücü, “katılımcı” bir çizgide seyrediyor olmasıdır.
Bunun alt yapısı da, üç temel etken üzerine oturur:
Seçmenlerin; bilinç düzeylerinin, eğitim seviyelerinin ve örgütlenme yeteneklerinin güçlü olması!
Bunlara bir de, yerli yerine oturmuş sınıflı yapıyı eklediğimizde tablo tamamlanmış olur. Çünkü; söz konusu etkenlerin temini, ancak sınıf bilincine sahip toplumlarda mümkündür.
Tüm bunlar bir araya geldiğinde, demokratik sistem de saat gibi tıkır tıkır işlemeye başlar…
***
Bizde ise, katılımcı bir demokrasi değil, “demokratik temayüllerde seyreden bir kaos ortamı” hakim!
Yıllardır her seçimde sektirmeden oy verdiği partisinin tüzüğünü bir kez olsun okumamış, eğitim seviyesi ekseriya okur-yazarlıkla sınırlı ve toplumun en güzide kesimlerinden olan öğretim üyelerinin bile ancak yüzde 20’ye yakınının örgütlenebilmiş olduğu bir toplumdan da zaten daha fazlasını beklemek gerçekçi olmayacaktır…
Böyle olunca, herkesin demokrasi anlayışı kendi algılamalarına göre biçimlenmekte…
***
İşte, gerek türban gerekse Kuzey Irak’a yapılan -teröristlerin gücünü kırmaya yönelik- askeri harekât tartışmalarını bu bakış açısı ışığında analiz etmek gerekiyor…
Bir yanda, elitler tarafından savunulan ve kökleri İttihat ve Terakki zihniyetine kadar uzanan -ve Maurice Duverger ile sosyal bilimler alanında hak ettiği yeri bulan o ünlü tanımlamada olduğu gibi- halka rağmen yürütülmeye çalışılan “halksız demokrasi” anlayışı hakim.
Diğer tarafta ise, demokrasinin üstünlüğünü ve katılımcı yanını sağlayan temel etkenden yoksun bir şekilde siyasi yelpaze içinde yer almaya ve haklarını savunmaya çalışan çoğu vasıfsız halk kesimi…
Temel değerler, bakış açıları ve paradigmatik yaklaşımlar, kısacası her şey tümüyle birbirine karşıt!
Böyle bir ortamda, ne Voltaire’nin o ünlü “senin düşüncelerine katılmıyorum ama düşüncelerini açıkça söyleyebilmen için elimden gelen her şeyi yapmaya hazırım” şiarını uygulamaya geçirebilirsiniz ne de tüm yurttaşları eşit biçimde kapsayan demokratik bir yapının teminini…
Sonuç olarak, günübirlik politikalar sonucunda zaman zaman kılıçların çekildiği ve savaş baltalarının gömülü oldukları çukurlardan çıkarıldığı bu ortamda, siyasi alan gerçek anlamda bir arenaya dönüşecek ve taraflar her fırsatta birbirlerinin boğazına sarılmak için en ufak bir fırsatı kaçırmayacaklar doğal olarak…
***
Ne diyelim, elinize belinize kuvvet…
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle