En Sıcak Konular

Ali Bulaç


Ali Bulaç
0 0 0000

Tezkere ve sonuçları



17 Ekim günü 507 oyla TBMM'den geçen tezkere, Türkiye'nin Irak olaylarında daha etkin rol alma kararının bir göstergesi olabilir mi? Bu soruya hemen "evet" demek zor olsa da, büsbütün ihtimal dışı da sayılmaz.
Tezkerenin ana gerekçesi, kendisine Kuzey Irak'tan yönelen terörün durdurulması, kaynağının kurutulması için gerektiğinde sınır ötesi harekât yapılmasıdır. Bu doğru olmakla beraber, iki önemli husus göz ardı edilmemeli: İlkin, PKK dediğimiz fenomen artık kendi başına ele alınacak bir olay değildir; PKK ile beraber Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, ABD ve hatta İsrail de akla gelmektedir. Kısaca PKK'ya karşı tavır, aynı anda söz konusu bölgesel ve küresel aktörlerle ilgilidir.

İkinci husus, Tezkere'de PKK'nın üstlendiği mevki ve "mücavir alan" kaydından da anlaşılacağı üzere, "Kuzey Irak" ile genel olarak Irak iç içedir. Henüz Irak tümüyle ve radikal bir biçimde üçe bölünmüş değildir. Cumhurbaşkanı Celal Talabani ve Başbakan Maliki'yi telaşlandıran konu, Türkiye'nin 25. kere askerî operasyon düzenlemesi halinde bunun Irak'ın genelini ilgilendiren bir konu olmasıdır.

Bu, bize TBMM'nin hükümete verdiği yetkinin kullanılması durumunda Türkiye'nin Kuzey Irak üzerinden Irak'ın bütünüyle karşı karşıya gelebileceği ihtimalinin ne kadar kuvvetli olduğunu gösteriyor. Böyle bir ihtimal Irak yönetimini, ABD'yi ve İsrail'i ilgilendirdiği kadar bölge ülkelerini, özellikle iki önemli komşumuz Suriye ve İran'ı da yakından ilgilendirmektedir. Türkiye, her halükarda bölgesel bir perspektife sahip olmak zorundadır, kafasını sadece Kuzey Irak'a gömecek olursa yanlış yapmış olur. Tezkerenin geçtiği gün Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad Türkiye'de idi ve Türkiye'nin operasyon yapma haklarını kuvvetli bir biçimde desteklediğini açıkladı. Son aylarda İran medyasında AK Parti hükümetini destekleyen yayınlarda gözlenen artış bu ülkenin de Türkiye'ye yakın bir pozisyon almakta olduğunu gösteriyor.

Tezkerede altı özellikle çizilen "kapsamı, sınırları, miktarı ve zamanı" gibi konularda son kararı hükümetin verebilecek olması, tezkerenin "askerî etkisi" yanında "siyasi etkisi ve fonksiyonu"na işaret etmektedir. Demokratik bir ülkede, sivil siyasi otorite böylelikle kendi yetkilerinin altını çizmiştir. Hükümet tezkere ile elde ettiği yetkileri tabii ki birinci derecede ve öncelikle "siyasi ve diplomatik alanlar"da kullanmak isteyecektir. Bunun etkisinin ölçüsünü önümüzdeki günlerde birlikte gözlemeye çalışacağız. Ancak şimdiden şunu söylemek mümkün: Tezkere çıkmış olması bir kararlılık göstergesidir, bunun ABD, AB ülkeleri nezdinde hesaba katılır bir etkisi olacaktır.

Bölgede hava daha da ısınırken, ülkelerin pozisyonlarında temel bir değişiklik olabilir mi? Bu da, kolayca "evet" cevabı verilecek bir soru değil. Ama geçen yüzyılın ilk çeyreğinde döşenen taşlar artık yerlerinden oynamış bulunuyorlar. Meydana gelen gelişmeler, Türkiye'nin yarım asırlık müttefikleriyle arasının soğumasına sebep oluyor. Açık olan gerçek şu ki, Türkiye'ye tehdit komşularından değil, "müttefikleri"nden geliyor ve her yeni gelişme Türkiye'yi, Batılı müttefikleriyle karşı karşıya getiriyor. Bu açıdan 2002'den bu yana hükümetin izlediği "komşu ülkeleriyle sıfır ihtilaf politikası" kolayca hayata geçirilebildi, çünkü esasında bölge ülkeleri arasında çözümlenemez nitelikte ihtilaf mevcut değil. Şu garip paradoks, bölgede nelerin önceden öngörülemez olduğunun açık göstergesi: 1999 yılına kadar PKK Suriye'de üslenmişti, şimdi Suriye Devlet Başkanı, Türkiye'yi PKK'ya karşı yapacağı bir operasyonda canı gönülden destekliyor; PKK liderini Kenya'da paketleyip Türkiye'ye teslim eden ABD ise PKK'nın arkasında güç olarak sahnedeki yerini alıyor.

 
zaman



Bu yazı 1,056 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 6 Nisan 2013 Neyin özgürlüğü?
    • 7 Nisan 2012 NATO'nun alan dışı stratejisi
    • 12 Kasım 2011 İdrak tutulması
    • 16 Temmuz 2011 Dört aktör
    • 25 Haziran 2011 Tiyatro bu
    • 19 Mart 2011 Afetler, felaketler!
    • 12 Mart 2011 Darbenin medya ayağı
    • 10 Mart 2011 Modelin altı parametresi
    • 7 Mart 2011 'Türkiye modeli'
    • 12 Şubat 2011 İhvan ve İslam korkusu!
    • 22 Ocak 2011 Kısır döngü
    • 13 Ocak 2011 Azınlık veya zımmi!
    • 10 Ocak 2011 Çatışmalar ve potansiyeller
    • 18 Aralık 2010 Başka bir dünya, başka bir iktisad!
    • 15 Kasım 2010 Diyanet'te 'yeni dönem'
    • 2 Ekim 2010 Millî Görüş'ten son kopuş!
    • 18 Eylül 2010 Ayrışmanın fotoğrafı
    • 2 Ağustos 2010 Askerler ve rolleri
    • 26 Temmuz 2010 Neden akletmiyoruz?
    • 24 Temmuz 2010 35. madde

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,343 µs