En Sıcak Konular

Ali Bulaç


Ali Bulaç
0 0 0000

PKK, operasyon, Barzani



Genel havaya bakılırsa, Türkiye her an Kuzey Irak'a bir harekât yapabilir. Bir harekât olur mu olmaz mı, bunu kestirmek zor. Fakat biz, bir saat sonra böyle bir harekât olabileceğini farz ederek, bunun ihtimal hesapları üzerinde duralım.
Herkesin bildiği üzere Türk ordusu bundan önce 24 defa Kuzey Irak'a girdi, her defasında 20-35 km derinliğe kadar girip operasyon yapıyor, sonra dönüyordu. En etkili iki operasyon 1996 ve 1998 yıllarında yapıldı. İlkinde Barzani (KDP)'ye, ikincisinde Talabani (KYP)'ye bağlı kuvvetler Türkiye'ye destek verdi, peşmergeler Mehmetçikle omuz omuza savaştı. Elimizde kesin rakam yoksa da, bazı gözlemcilere göre iki operasyonda toplam 3 bin peşmerge hayatını kaybetti -bu rakamı 6 bine çıkaranlar da var-. Her iki operasyonda PKK'ya ağır darbeler indirildi, fakat bugün hem Barzani hem Talabani sözcüleri, "eğer Türkiye isteseydi 1999'da elde ettiği büyük avantajı kullanıp PKK'yı bitirebileceğini, ancak bitirmediğini, bitirmek istemediğini" iddia etmektedirler. Bu iddia ciddi olarak irdelenmeyi hak eder.

1996 ve 98 operasyonlarında iki önemli husus vardı: a) Hem KDP hem KYP, PKK'yı istemiyorlardı; b) İki Kürt grubu kendi aralarında çatışıyorlardı. 1996'da KDP öylesine sıkıştırıldı ki, Barzani neredeyse esir düşüyordu. Dolayısıyla konjonktür Türkiye'nin lehineydi. Bugün ise her iki Kürt grubu kendi aralarında anlaşmış bulunuyorlar. Irak'ın en önemli iki makamını (Cumhurbaşkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı ile değer önemli bürokratik mevkileri) ellerinde bulunduruyorlar. PKK'dan korkmuyorlar, çünkü PKK onlar için sınırsız düzeyde değil, ama sınırlı ölçeklerde "işlevsel bir değer" taşımaktadır. Bir başka önemli husus, Kuzey Irak'ın iki büyük Kürt grubunu destekleyen ABD ile PKK arasındaki ilişkiler iyidir. Yani her üç Kürt oluşumunun destekçisi aynıdır.

ABD'nin PKK ile olan ilişkisinin iki fonksiyonel değeri var, biri yürütmekte olduğu bölgesel politikaların yürütülmesinde Türkiye'den destek alırken sümen altında tutulan bir kart olması, diğeri İran'a karşı PJAK'ın oynadığı rol. ABD'nin tercihleri ve destekleri, PKK ile KDP ve KYP'nin karşı karşıya gelmesini önleyen önemli bir faktördür.

Bu, bize Türkiye'nin sorunu niçin tamamen yanlış bir zeminde ele aldığı konusunda önemli bir ipucu vermektedir. Eğer Türkiye PKK ile KDP ve KYP arasında mutlak bir özdeşlik kuruyorsa, PKK'nın üslerini dağıtmak üzere Kuzey Irak'a girerken bu arada Barzani ve diğer Kürt gruplarıyla çatışmayı göze aldığını düşünüyorsa, askerî operasyonun hedefinin sadece PKK-KDP-KYP olmayacağını, asıl Amerikan kuvvetleriyle karşı karşıya gelmek demek olacağını da düşünüyor olmalıdır. O zaman sorunu şöyle ortaya koymak gerekir: Kuzey Irak'a girmeyi planlayan Türkiye, bir anda Amerika, İngiltere, diğer koalisyon kuvvetleri ve dolaylı olarak İsrail'le çatışmayı da göze alıyor mu?

Bu anlattıklarımızdan asıl muhatabın başka adreste aranması gerektiği anlaşılıyor. Daha açık ifade etmek gerekirse Barzani ve Talabani, politik ve diplomatik olarak Amerika'ya rağmen PKK'ya karşı tavır alamazlar, esasında askerî olarak da PKK'ya öldürücü darbe vuramazlar. Demek ki Türkiye, merkebi değil, semeri dövmekle meşgul.

Böyle iken, birçok kişi, Barzani'nin Türkiye'de kamuoyunu rahatsız edici beyanatlarda bulunmasını, Türkiye'ye meydan okumasını, arkasındaki Amerikan desteğine bağlıyor. Bu doğrudur, ama mesele sadece bundan ibaret değildir. Barzani, her ulusal kahraman gibi "Kürt ulusal kimliği"ni inşa ederken, Türkiye'nin tehditlerinden azami derecede istifade etmeyi ihmal etmiyor. Modern zamanlarda ulusal kimliklerin oluşması için biri iç, diğeri dış tehdide ihtiyaç var. Ulusal liderler bu tür tehditler ararlar, yoksa bile icat ederler. Şu anda Türkiye'nin Kuzey Irak'a karşı yürüttüğü politika ve Barzani'ye yönelik hasmane tutum (Irak'ı basarız/Barzani'yi asarız), bir ulusal kahraman olarak Barzani'ye tam da aradığını vermektedir. Barzani için Türkiye'nin operasyon planları ve tehditleri bulunmaz fırsat teşkil etmektedir.

zaman



Bu yazı 1,116 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 6 Nisan 2013 Neyin özgürlüğü?
    • 7 Nisan 2012 NATO'nun alan dışı stratejisi
    • 12 Kasım 2011 İdrak tutulması
    • 16 Temmuz 2011 Dört aktör
    • 25 Haziran 2011 Tiyatro bu
    • 19 Mart 2011 Afetler, felaketler!
    • 12 Mart 2011 Darbenin medya ayağı
    • 10 Mart 2011 Modelin altı parametresi
    • 7 Mart 2011 'Türkiye modeli'
    • 12 Şubat 2011 İhvan ve İslam korkusu!
    • 22 Ocak 2011 Kısır döngü
    • 13 Ocak 2011 Azınlık veya zımmi!
    • 10 Ocak 2011 Çatışmalar ve potansiyeller
    • 18 Aralık 2010 Başka bir dünya, başka bir iktisad!
    • 15 Kasım 2010 Diyanet'te 'yeni dönem'
    • 2 Ekim 2010 Millî Görüş'ten son kopuş!
    • 18 Eylül 2010 Ayrışmanın fotoğrafı
    • 2 Ağustos 2010 Askerler ve rolleri
    • 26 Temmuz 2010 Neden akletmiyoruz?
    • 24 Temmuz 2010 35. madde

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,616 µs