En Sıcak Konular

Gülay Göktürk


Gülay Göktürk
0 0 0000

Amaçları AK Parti'yi kapatmak değil!



Asıl ihtimal Anayasa Mahkemesi’nin reddetmesidir
Hele biraz durun bakalım; nedir bu acele böyle? Sanki Ak Parti hakkında yazılan iddianameyi Anayasa Mahkemesi'nin kabul edeceği kesin de, daha şimdiden "kapatıldığında" olup bitecekler üzerinde spekülasyona başladı kimileri.
Uzun uzun, ballandıra ballandıra kapatılma sonrası süreç anlatılıyor; hatta hatta "kapatıldığında" ortaya çıkacak ara rejim için bazı isimler lanse etmeye bile başladılar. Bunu sadece "haberci" aceleciliğiyle ya da yorumda öne geçme gayretiyle açıklayabilir miyiz? Bence hayır... Bu bir psikolojik savaş taktiği. Hesaplıyorlar ki, "kapatılırsa ne olur" lafı ne kadar çok dönerse ortalıkta, ne kadar çok konuşulursa, kapatılma fikrine o kadar alışır toplum. İlk duyduğu anda inanılmaz gelen rezaleti kanıksamaya başlar. İsyanın yerini tevekkül alır. Toplum psikolojik olarak alıştırıldı mı da işler kolaylaşır.

İşte o yüzden de dikkat! Bugünlerde, ağzını açan herkes - tabii niyeti kanıksatmak değilse- bu tuzağa dikkat etmeli. Toplumu bir yargı darbesine hazırlamak isteyenlerin ekmeğine yağ sürmemek için, felaket müneccimliğini bir kenara bırakıp asıl güçlü ihtimal üzerinde konuşmalı. Zira, şu anda en güçlü ihtimal, Anayasa Mahkemesi'nin bu davayı baştan reddetmesidir.

Bunu nereden çıkarıyorum. Bunu her şeyden önce iddianameden çıkarıyorum. Çünkü bu iddianame, Vural Savaş dışında hiçbir hukukçunun ciddiye alamayacağı kadar kof bir iddianame. Kimileri bu defaki iddianamede, bir zamanlar Vural Savaş'ın yazdığı gibi "habis urlar" "tümörler" gibi nitelemeler olmadığı için "daha sağlam" olduğunu söylüyorlar.

Ehh, böyle bir ölçüyü kabul ederseniz böyle bir değerlendirme de yapabilirsiniz tabii. Ama ölçünüz hakiki hukuk ise, gazete haberlerinden, (üstelik yalanlanmış olanlarından bile) dedikodulardan iddianame yapılamayacağını; yapılsa da ciddiye alınamayacağını bilirsiniz. Eğer bir parça hukuk nosyonunuz varsa, çağdaş hukukun geldiği noktayı biraz olsun biliyorsanız, bir milletvekilinin türban yasağının kamu görevlileri için de kalkması fikrini savunmasının; bir başbakanın çocuklara 12 yaş öncesinde Kur'an kursuna gitme yasağını doğru bulmadığını söylemesinin, AİHM'nin türban kararını eleştirmesinin, ya da "dindar insanların da siyaset yapma hakkı vardır" sözüyle katı laikçi çizgiyi eleştirmesinin suç sayılmasının skandal olduğunu bilirsiniz.

Gözünüz Ak Parti düşmanlığıyla hepten kararmadıysa, "Hepimizi yaratan Allah'tır, ayrıma ne gerek var" demenin suç delili sayıldığı bir iddianamenin dünyanın hiçbir yerinde ciddiye alınamayacağını bilirsiniz. İşte, "bu iddianamenin Anayasa Mahkemesi tarafından daha baştan reddedilmesi güçlü ihtimaldir" derken esas olarak buna dayanıyorum. İkincisi böyle bir sonucu, Türkiye'nin ve dünyanın içinde bulunduğu durumdan, iddianame açıklandığından beri içeride ve dışarıda karşılaştığı tepkilerden çıkarıyorum.

Hiçbir yüksek mahkeme kararının bu kadar anakronik olamayacağını, çünkü hiçbir yüksek mahkemenin yaşadığı ülkenin ve dünyanın ikliminden bu kadar kopuk olamayacağını varsayıyorum. Evet, ben de biliyorum günlerdir yapılan parmak hesaplarını; 11 kişinin kaçını Sezer atamıştı, kaçı Sezer öncesinde atanmıştı spekülasyonlarını... Ama farkında mısınız ki, Sezer'in atadıklarının ve diğer üyelerin "kendilerini atayan zihniyete" sonuna kadar, bu kadar körü körüne ve bu kadar sadık olacaklarını kabul etmek; birkaç "fire" bile vermeden, aynı saflaşmanın görev süreleri bitene kadar devam edeceğini düşünmek ne demektir? Anayasa Mahkemesi'nde siyasetten hukuka hiç yer kalmamış olduğunu kabul etmektir.

Ben ki, Anayasa Mahkemesi'nin kuruluş ve işleyişi hakkında yoğun endişeler taşıyan bir insanım; bazı kararlarını "aşırı politik" bulmuş ve eleştirmiş biriyim, bu kadarını ben bile tahmin etmiyorum.
 
Bugün



Bu yazı 1,442 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 28 Eylül 2012 Susmak için artık çok geç
    • 24 Eylül 2012 Darbecilik mahkûm oldu
    • 21 Eylül 2012 7 adımda çözüm planı
    • 14 Eylül 2012 Libya
    • 25 Ağustos 2012 Kürtler'i PKK'dan korumak
    • 8 Ağustos 2012 Tehditle canlı kalkan olunur mu?
    • 30 Temmuz 2012 Suriye Kürdistanı
    • 2 Temmuz 2012 Zana kimi, neyi temsil ediyor?
    • 18 Haziran 2012 Kılıçdaroğlu Bahçeli'nin arkasına saklanıyor
    • 15 Haziran 2012 Olmayacak duaya amin
    • 11 Haziran 2012 Oslo süreci yeniden mi?
    • 8 Haziran 2012 Erdoğan-Kılıçdaroğlu görüşmesi
    • 4 Haziran 2012 Ses kayıtları
    • 30 Mayıs 2012 Parti kongreleri neden yapılır?
    • 21 Mayıs 2012 Sivil bayramlar dönemi
    • 11 Mayıs 2012 Yine mi?
    • 9 Mayıs 2012 Solun resmi tarihi
    • 25 Nisan 2012 Keşke CHP bölünse
    • 11 Nisan 2012 Kafası karışık bir Demirtaş
    • 9 Nisan 2012 Nizam-ı alem

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,474 µs