En Sıcak Konular

Uğur Dolgun



Uğur Dolgun
0 0 0000

Gündemi tatil sonrasında okumak (ya da okuyamamak…)



Aslında her şey o kadar güzel başlamıştı ki…

Önce, bir yandan haftalarca gerçek bir futbol ziyafeti çekmiş diğer yandan da -“Beyaz Türkler” ile “aydınlar” da dahil- tüm ülkece Türk olmanın gururunu ve önemini hatırlamıştık…

Siyasi çekişmeleri hayatımızdan kısa bir dönemliğine de olsa çıkarmanın rahatlığıyla, hep beraber bir “oh” çekmiştik…

Ama ardından, maalesef yine gerçek hayata döndük. Hem de tüm acımasızlığıyla…

Şimdi yine karşımızda, hukuk adamı gibi değil de siyasi militan gibi hareket etmekte inatla ısrar eden ve gerekçesi her ne olursa olsun AKP’yi kapatmaya adeta yeminli olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya gerçeği var… Tabii karşı cephede de, iktidar şımarıklığı ve firavunlaşma eğilimi içinde McCarthy Döneminin cadı avlarına özenen, insan hakları ile yargı usullerini hiçe sayan ve “vuruşa vuruşa ölürüz” mantığındaki eylemleriyle her geçen gün daha da haksız duruma düşen intikam peşindeki zavallı bir hükümet faktörü…

Tam bu kısır döngüye yeniden alışma safhasına girmiştik ki, bir de İstanbul’daki ABD Başkonsolosluğuna yapılan terör saldırısı ile sarsıldık…

Tatil dönüşünün verdiği rehavetle bakıyorum da, gerçek hayat ne kadar da renksiz ve acımasız…

Sanırım bu nedenle, canım bir türlü gündeme esir olmak istemiyor. Hala tatilin etkisindeyim. Bedenim burada olsa da, aklım ve ruhum hala tatilde…

***

Kışkırtıcı ve şehvetli bir yosmanın, doymak bilmeyen aç gülüşüdür yaz ayları… Her yıl aynı oyunu oynar bize!

Uzak ülkelerin çığlıkları donatıyor benliğimi, yüreğimi yağız bir sevdanın rüzgarları sıkıştırmakta ve biliyorum ki damarlarımda dolaşan serserilik bu yaz güneşiyle birlikte daha da azacak…

***

Derken, çığlık çığlığa serüvenlerin peşinde, kendimi Panait Istrati’nin masasında bulacağım… Sovyetler Birliği’ne yaptığı geziden komünist düşmanı olarak dönen Balkanların Gorkisi, Balkanlar ile Akdeniz ülkelerinde geçirdiği günleri anlatacak özlemle. Masamız kalabalık olacak: Angel Dayı, Minka Teyze, Kodin, Mihail ve Perimuttar Ailesi’yle birlikte, rakımıza meze yaptığımız tuzlu balığı yiyeceğiz. Vaktiyle hiçbir şeye bağlanmamış bir burjuva olduğunu söyleyen Istrati, “bugün, kesin ve her gün kontrol ettiğim bir bilgiyle biliyorum ki” diyecek ve o büyük sırrı açıklayacak, “doğruluk vardır ve her şeyin sırrı sevgidir. O gerçek bir ‘kişi’dir. Canlı olan, bize açılan ve belki de size hayatınızda birçok defalar açılmış olan, şu anda da belki bir şeyler anlatan kişi.”

***

Birden, şark melodileri eşliğinde bir kase şarap uzatacak Nişabur’lu Ömer Hayyam… Alamut’tan ve Hasan Sabbah’tan bahsedeceğiz, Isfahan’ı ve Nizamülmülk’ü yad edeceğiz. Testiden kaseme yeniden şarap doldururken sırtımı sıvazlayacak ve “madem ki şarabın dinin düşmanı olduğunu öğrendim, vallahi içerim, çünkü düşmanın kanını içmek bizde helaldir” diyecek tebessüm ederek. Üzerinde asma yaprakları olan çardakta kurduğumuz sofra, Şiraz’ın kokusu ve kıvamı yerinde kırmızı şaraplarıyla daha da canlanacak. Testilerin tamamındaki şarabı henüz tüketmeden, içimizi ürperten günün ilk ışıltılarının ayazı ile birlikte gelecek sabah namazını buyur eden buselik makamındaki ezan. Masaya bir hüzün ve kasvet çökerken, sırtımız ürperecek ve gözpınarlarından bakir yaşlar süzülecek. Ezan bittiğinde, Nişabur’lu beyaz sakalını sıvazlayacak ve titreyen bir sesle rubailerini fısıldayacak: “Kim Senin yasanı çiğnemedi ki, söyle/ günahsız bir ömrün tadı ne ki, söyle/ yaptığım kötülüğü, kötülükle ödetirsen Sen/ Sen ile ben arasında ne fark kalır ki, söyle.”

***

Toplumlar büyük bir çılgınlık içinde… Bizi her geçen gün insanlığımızdan daha da koparan modernizme ve telefon dinlemeden elektronik postaları gözetlemeye kadar özel yaşamın mahremiyet perdesini delik teşik eden teknolojiye karşı, daha insancıl ve daha ahlaki alternatifler gündeme gelmekte sürekli. Tüm dünyada ve ülkemizde, ekonomik ve siyasi krizler ya da her çeşidinden fundementalizm imzalı terör eylemleri almış başını yürümüş. Bir boşluk var! Taşlar bir türlü yerine oturmuyor. Ve aklıma, nedense hep aynı hikaye geliyor:

Bir uzun sessizlikten sonra, Si Hamud elini kolumun üstüne koydu ve konuştu: “Kıyametin nasıl kopacağına ait bir hikâye anlatılır. Dünyanın muazzam kalabalığı gırtlağına kadar cehalete, şiddete ve cinnete gömülmüştür. Kocaman milyonluk şehirlerden birinde iki halsiz ihtiyar kadın, unutulmuş ve canlı cenazeye dönüşmüş görünüşleriyle bir köşeye büzülmüş, bu bitip tükenmek bilmeyen korkunç sahneleri gözlemlemektedirler. Kadınlardan biri ötekine döner ve şöyle der: “Felaket. Şunlara bak. Her birimize bir bak. Hiçbir şey anladığım yok. Nedendir? Bu büyük alem, bu dünya, bu milyonlarca insan neden böyle aşağılık halde? Anlamı ne bunun? Bir bilen oldu mu hiç?”

Bir uzun sessizlikten sonra, öbür kadın elini arkadaşının kolu üzerine koydu ve şöyle dedi: “Hatırlıyorum, henüz genç bir kızken, uzun çok uzun zaman önce, dilenen bir garip adam gelmişti şehrimize. Bizim gibi paçavralar içindeydi ve sivri bir külahı vardı başında. Hala hatırlıyorum elini kolumun üzerine koyduğu zaman gözlerinde doğan sükûneti, o anda bana şöyle fısıldamıştı, la ilahe illallah!”

***

Canım hiçbir şey yazmak istemiyor nedense…



Bu yazı 1,401 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 25 Eylül 2008 Asabı bozuk bir adamın portresi…
    • 18 Eylül 2008 Basını bekleyen tehlike?
    • 11 Eylül 2008 Yetenek önemli tabii!
    • 8 Eylül 2008 Başbakan tarihi gerçekleri de göz önüne almalı
    • 2 Eylül 2008 Biri hepimizi gözetliyor…
    • 25 Ağustos 2008 Büyükşehirlerdeki aşiretler ve terör!
    • 16 Ağustos 2008 Kontrolsüz güç!
    • 7 Ağustos 2008 Alın size Ergenekon yazısı…
    • 28 Temmuz 2008 32 kısım tekmili birden…
    • 11 Temmuz 2008 Gündemi tatil sonrasında okumak (ya da okuyamamak…)
    • 23 Haziran 2008 Tatil düşleri…
    • 16 Haziran 2008 Önümüzdeki yerel ve genel seçimlerin sonucu zaten belli…
    • 11 Haziran 2008 Giderek DP’leşen AKP’yi kim kurtaracak?
    • 6 Haziran 2008 Ya istiklal ya…
    • 3 Haziran 2008 Peki, ya sonuç?
    • 27 Mayıs 2008 Aileden Sorumlu Devlet Bakanı nerede?
    • 19 Mayıs 2008 19 Mayıs’ta İngiltere Kraliçe’sinin ziyaretini değerlendirmek
    • 15 Mayıs 2008 Magandalardan lahmacun cinayeti…
    • 10 Mayıs 2008 “Dindar” değil “dinci” olunca…
    • 6 Mayıs 2008 Siyasi istikrar…

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,451 µs