Türkiye ilginç bir ülke. Tarihin derinliklerinden ve coğrafyasının jeopolitiğinden gelen güçlü bir potansiyeli var. Bu potansiyel devlet geleneğiyle birleştiğinde kimi zaman ortaya mucizeler çıkarabiliyor. Son dönemde yurtdışında oynadığı önemli roller bunun göstergesi. Lübnan’da oynadığı uzlaştırıcı rol, Afganistan-Pakistan arasında barış köprü kurması, iflah olmaz düşmanlar İsrail ve Suriye’yi aynı masanın etrafında buluşturması… Bunlar Türkiye’nin istediğinde neler başarabileceğini ortaya koyan önemli örnekler. Son gelen bilgilere bakarsak Türkiye şimdi ABD ve İran ile ilgili bazı diplomasi oyunlarına başlıyor.
Oyunun kuralları belirleniyor
Elbette bu madalyonun bir yüzü… Madalyonun diğer yüzünde dünyanın da dikkatle izlediği, ülke enerjisini içten içe tüketen ve bize aslında yakışmayan bir çatışma yer alıyor. Dünya artık tek kutuplu yönetime veda ederken, ortaya çıkan yeni güçler ABD’nin Ortadoğu ve dünya ile ilgili planlarını revize etmesini gerektirirken, önümüzdeki yüzyılın oyun kuralları belirlenirken Türkiye sanki güçlü ve olgun bir Cumhuriyet değilmiş gibi, sanki yeni ortaya çıkmış acemi bir ulusmuş gibi kendi kimliğini yeniden tanımlama, kendisini sorgulama kavgası yaşıyor.
Evet, Baykal suçlu!
Türkiye’nin muhalefeti elinden geldiğinde “geminin aslanını” (darbe çalışmalarında Erdoğan’a takılan ad) adeta “gemi sahile sağ salim ulaşmasın diye” (Org. Hilmi Özkök “kaptana gemiyi sahile sağ salim ulaştırması için yardımcı olmalıyız” demişti) köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Belki CHP’nin iktidar hırsı, belki de sosyolojik bir süreç sonrası tasfiye olmaya başlayan bürokratik elitle arasında kurduğu derin bağ Baykal’ı bu şekilde davranmaya itiyor.
İktidar sütten çıkmış AK kaşık değil!
Elbette yaşadığımız bu kavgada iktidar da sütten çıkmış ak kaşık değil. 22 Temmuz seçimlerinde yüzde kırk yedi oy almış bir iktidar var karşımızda. Ama öyle, ama böyle bu iktidar tam bir yıldır Türkiye’yi yönetmekte acziyet gösteriyor. Sadece önceki dönem kabinesiyle bu dönem kabinesi arasındaki performans farkı bile Erdoğan iktidarının yaşadığı sıkıntıyı gözler önüne seriyor. Kabinesi Türkiye’yi yönetmede Erdoğan’ı yalnız bırakıyor.
Sorun elbette sadece bundan kaynaklanmıyor. Şöyle düşünün: Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana yaşanan kriz doğru bir şekilde yönetilebilseydi Türkiye çok farklı bir yerde olabilirdi. Ama olmuyor. Çünkü AB yolundaki azmini kaybeden iktidar partisi özgürlükler konusunda gerekli adımları atmıyor. YÖK’ü kaldırmak yerine, kurumun başına uyumla çalışabileceği bir ismi atıyor. Parti kapatmayı zorlaştırmayı demokratik bir açılım olarak kabul etmediği için şimdi aynı dertten kendisi muzdarip bir hale geliyor. Türkiye’nin iktidar partisini kapatma endişesiyle yönetemez hale getirmek ülkemize reva mıdır?
Ergenekon vs kapatma
Şimdi Türkiye, dünyanın çok çok kritik bir dönemeçte olduğu şu günlerde deli gömleğini giymiş kendisiyle boğuşuyor. Ergenekon davası üzerine gidilmesi ve Türk demokrasisini güçlendirecek bir kararla sonuca bağlanması gereken bir dava. Buna kimse karşı çıkamaz. Türkiye, Erdoğan’ın deyimiyle “fazlalıklarından kurtulmalı.” Ancak en başta söylediğimiz gibi madalyon hiçbir zaman tek yüzlü değildir. Bu madalyonun ikinci yüzünde iktidarın –öyle ya da böyle- aldığı oyu hoyratça kullandığına inanan, cumhuriyetçi olduğu kadar da demokrat olan bir kitle var. Şimdi bir araya geldiklerinde güçlü Türkiye’yi oluşturacak bu iki kesimi uzlaştırma zamanı! İktidarıyla muhalefetiyle, ordusuyla polisiyle, yargısıyla üniversitesiyle Türkiye'nin bel kemiği olan kurumlar yıpratılmamalı. Hadi açıkça söyleyelim: Bu ülkenin ordusunu yıpratmakla iktidarını yıpratmak kimsenin işine gelmez. Ülkenin ordusuyla iktidarını yıpratmak kimseye yarar sağlamaz. Bu ülkenin ordusunu ya da iktidarını yıpratmanın birbirinden farkı yoktur. Güçsüz bir iktidar güçsüz, yönetilemez Türkiye demektir. Güçsüz bir Türk Silahlı Kuvvetleri, güçsüz savunulamaz Türkiye demektir. Türkiye'nin iktidarıyla ordusunu hedef almak, kendi ayağına kurşun sıkmaktan daha beterdir.
Onarım günleri başlasın!
İşte bu yüzden iyibilgi ailesi olarak, mensubu olduğumuz büyük Türkiye ailesinin takkesini önüne koyarak düşünmesini istiyoruz. İstiyoruz ki bugünümüzün ipoteği altında olan yarınlarımızı kaybetmeyelim. İstiyoruz ki enerjimizi iç çekişmelerle, huysuz tartışmalarla tüketmek yerine, daha önce pek çok kez yaptığımız gibi bunu sinerjiye çevirelim. Her kesimden kırılmış kalplerimizi onaralım. Yeniden yapılanan dünyanın karşısına hepimizin renginin damgasını vuracağı güçlü duruşumuzla çıkalım.
Az önce söylediğimiz gibi… Geleceğimiz bugünümüzün ipoteği altında. Bugün doğru adımlar atmazsak yarınlarımız istemediğimiz yönlere gidebilir. Türkiye’yi seven herkes, iktidar, muhalefet dahil, bu çağrımıza kulak versin: Normalleşme ve onarım günleri başlasın!
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle