En Sıcak Konular

Gülay Göktürk


Gülay Göktürk
0 0 0000

El sıkışsalar ne olacak?



“Yeni bir sayfa” “yeni bir uzlaşma” “el sıkışma” “barışma” “toplumsal barış” gibi kulağa hoş gelen lafların ortalığı kapladığı bir dönemdeyiz. Bu durum bana kötü giden evliliklerde sık sık yapılan bir hatayı hatırlatıyor.
 
Karı koca arasında “nasıl bir hayat yaşamak istiyoruz” gibi, “hayatımızın ilkeleri neler olmalı” gibi, “mutlu olmaktan ne anlıyoruz” gibi çok temel konularda ciddi ayrılıklar vardır; bu ayrılıklar, her gün küçük küçük birçok somut olayda ortaya çıkar ve her seferinde şiddetli kavgalara sebep olur.

Ama her kavgadan sonra, taraflardan biri - madem ki birlikte yaşıyoruz, barışmak zorundayız, diye düşündüğünden- alttan alır, “Hadi gel barışalım” diye şirinlikler yapar, öbürü de yumuşar, kucaklaşıp barışırlar. Ama halledilmemiş bütün sorunlar alttan alta sürer gider ve üç gün sonra mutlaka yeniden patlak verir.

Türkiye’nin durumu da buna benziyor. O yüzden de ben “Ahh, Erdoğan’la Baykal bir el sıkışsalar” deyip duranları hiç anlamıyorum. El sıkışsalar ne olacak? “Nasıl bir Türkiye’de yaşamak istiyoruz” sorusuna verdikleri birbirine tamamen zıt cevaplar ortadan kalkacak mı?

“Ne yazık, şimdiye kadar hiç bu kadar zıtlaşmazdık, kamplaşmazdık” diyenler şunun farkında değiller ki, aldatıcı olan eskinin o sözde uyumuydu. Yüksek sesle konuşan bir azınlık, Türkiye’de rejime ilişkin tek fikrin kendi fikri olduğunu, tek “doğru”nun kendi doğrusu olduğunu zannediyordu. Görünüşte bir saflaşma yoktu, çünkü geniş bir çoğunluk fikrini söylemeye bile cesaret edemiyordu. Bugün farklı olan, zaten var olan kamplaşmanın ortaya dökülmüş olması...

Halkın çoğunluğu eskiden de milli iradenin ayaklar altına alınmasına isyan etmek istiyor; o zaman da bürokratik vesayeti gördükçe hınçlanıyor; o zaman da laiklik denen şeyin din karşıtlığı olarak uygulanmasını hazmedemiyor ama bunu yüksek sesle ortaya koyamıyordu. Bugün koyuyor, koyunca da kıyamet kopuyor. Mesela Bülent Arınç... “Lakiliğin yeniden tarif edilmesi lazım” dedi...

Bu fikir aslında cumhuriyet tarihi boyunca laiklik adına eziyet çektirilen on milyonlarca insanın ortak fikriydi. Ama ne oldu? Demokratik ülkelerde son derce masum bir talep olarak algılanacak olan bu talep, bir skandal olarak algılandı ve iddianamelere suç itirafı gibi girdi. Yıllardır “tek ses” veren üniversiteden farklı sesler çıkmaya başlayınca, “eyvah üniversiteler de parçalandı” diye feryatlar başladı.

Oysa anormal olan 80 bin kişiyi kapsayan üniversite camiasının, şimdiye kadar demokrasi ve parlamenter rejim konusunda ortaya çıkan her sorunda “tek ses” vermesiydi. Barolar 28 Şubat’tan beri yekvücut halde aynı tutumu alırken bunda bir gariplik görmeyenler, bugün barolardan farklı fikirler çıkınca alarm zilleri çalmaya başladılar: “Gördünüz mü bölünüyoruz.” Demokratik toplumlar gül bahçeleri değildir.

Sukunet, nizam ve intizam değil; daimi bir hareket, kıyasıya tartışmalar, şiddetli fikir mücadeleleri, belki hiçbir zaman kapanmayan fikir ayrılıkları, saflaşmasıyla uzlaşmasıyla sürekli bir devinim hakimdir bu toplumlarda. Bütün mesele, bu tartışmaların “silahların gölgesinde” ya da yargının tehdidi altında olmaktan kurtulup siyaset alanında ve toplum içinde özgürce yapılmasıdır.

Zaten gerilim de, fikir ayrılıklarından doğmuyor. Fikir tartışmalarına hariçten gelen müdahalelerden, tehditlerden, oyun bozanlıklardan doğuyor. Kavga etmeden uzlaşma olmaz. Kavga daha yeni başlamışken el sıkışın diye tutturanlar, sorunları örtbas etmeye çalışıyor. Çünkü mevcut sorunların örtbas edilmesi şu anki statükonun sürmesi anlamına geliyor.

bugün



Bu yazı 1,049 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 28 Eylül 2012 Susmak için artık çok geç
    • 24 Eylül 2012 Darbecilik mahkûm oldu
    • 21 Eylül 2012 7 adımda çözüm planı
    • 14 Eylül 2012 Libya
    • 25 Ağustos 2012 Kürtler'i PKK'dan korumak
    • 8 Ağustos 2012 Tehditle canlı kalkan olunur mu?
    • 30 Temmuz 2012 Suriye Kürdistanı
    • 2 Temmuz 2012 Zana kimi, neyi temsil ediyor?
    • 18 Haziran 2012 Kılıçdaroğlu Bahçeli'nin arkasına saklanıyor
    • 15 Haziran 2012 Olmayacak duaya amin
    • 11 Haziran 2012 Oslo süreci yeniden mi?
    • 8 Haziran 2012 Erdoğan-Kılıçdaroğlu görüşmesi
    • 4 Haziran 2012 Ses kayıtları
    • 30 Mayıs 2012 Parti kongreleri neden yapılır?
    • 21 Mayıs 2012 Sivil bayramlar dönemi
    • 11 Mayıs 2012 Yine mi?
    • 9 Mayıs 2012 Solun resmi tarihi
    • 25 Nisan 2012 Keşke CHP bölünse
    • 11 Nisan 2012 Kafası karışık bir Demirtaş
    • 9 Nisan 2012 Nizam-ı alem

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,486 µs