Televizyon kanallarındaki ana haber bültenlerini, yüreğimiz ağzımıza gelerek izler olduk. Her gün, yeni bir terör saldırısının korkusu ve tedirginliği içindeyiz.
Her saldırı sonrasında, bir kanaldan diğerine atlayarak ve can kaybının daha da artmaması için dua ederek, kahpe saldırının detaylarını ve yetkililerin(!) açıklamalarını öğrenme uğraşındayız.
Haber bültenleri, bazen ölenlerin o sırada oradan geçen sıradan vatandaşlar ve çocuklar olduğunu duyururken, bazen de liste liste şehit düşen askerlerimizin adlarını yayınlamaktalar…
Büyükşehirlerdeki bombalar, bir gün özel bir dershanenin önünde başka bir gün ise geçen askeri servis aracının yanında patlıyor…
***
Ve maalesef, bundan böyle bu tip olaylara hazırlıklı olmak lazım…
Kırsalda sıkışan ve bundan sonra buralarda eskisi gibi rahatça varlık gösteremeyeceklerini anlayan teröristler, şu an yakaladıkları uygun konjonktür içinde, uzun zamandır gerçekleştirme isteğinde oldukları ancak çeşitli nedenlerle hep ertelemek zorunda kaldıkları “B planını” uygulamaya sokuyorlar!
Terörü şehirlere, özellikle de büyükşehirlere yaymak…
***
Biraz “strateji” bilen ve/ya sosyal bilimlerden az çok anlayan herkesin kolayca tahmin edebileceği gibi, kırsaldaki halktan -şu ya da bu şekilde- istediği desteği her zaman için bulmuş olan terör örgütü, aynı desteği şimdi de büyükşehirlerde arkasına alacaktır…
Çünkü “şehirleşmiş” ama “şehirlileşememiş” toplumsal yapı içinde, feodal ilişkiler ile onların uzantıları olan toplumsal pratikler gücünü hala korumaktadır.
***
Sosyal bilimci D. Lerner, modernleşmenin dört temel parametresinden bahseder:
Kozmopolitlik derecesinin artması: Yani, kırsal alanlardan şehirlere göçün yaşanması.
Okur-yazarlık oranının yüksek seviyelere ulaşması: Bu, aynı zamanda modernleşme, şehirlileşme, sanayileşme ve laikleşme gibi süreçler açısından da önem taşımaktadır.
Kitle iletişim araçlarının yoğun şekilde kullanılması: Medya sayesinde, hem toplumsal bütünleşme daha kolay sağlanacak hem de siyasal katılım süreçlerinde etkinlik artacaktır.
Empati yüksekliği: Kırsaldan göç eden kesimlerin beklenti düzeylerinin yükselişe geçmesi.
***
Şimdi akıllara şu soru gelebilir: Söz konusu parametreler büyük oranda gerçekleşmiş durumda, o zaman neden hala sorunlar devam etmekte?
Çünkü, eksik veya yanlış modernleşme nedeniyle, bu parametrelerden bazıları hedeflenenin aksinde sonuçlara yol açabilmekteler...
Örneğin, kitle iletişim araçlarının yoğun şekilde kullanılması faktörü… Bu yolla, bir yandan terör örgütünün reklamı yapılmakta ve gücünü hala koruduğu izlenimi yaratılarak taraftar bulması kolaylaşmakta, diğer yandan da medyanın sürekli olarak pompaladığı ve ekranlara taşıdığı renkli yaşam biçimleri sayesinde, söz konusu grupların toplumla bütünleşmesi daha da imkansız hale gelerek düşmanlık ve nefret duyguları zirveye taşınabilmekte…
Bir diğer faktör de, empati yüksekliği! Bu kesimlerin bireysel ve toplumsal beklentileri her geçen gün daha da artarken, mevcut sosyo-ekonomik koşullar bunları karşılamaya elverişli olmadığından ve toplumsal/ekonomik krizler art arda birbirini izlediğinden, bir türlü gerçekleşemeyen tatmin duygusu nedeniyle toplumla bütünleşme hedefi sekteye uğramakta hatta tam tersine yabancılaşma duygusunu arttırmaktadır...
Bu nedenlere bağlı olarak da, söz konusu kesimler geldikleri yerdeki aşiret yapısının ya da feodal kültürün izlerini yeni göçtükleri yerlerde de aynen sürdürme ihtiyacını duymaktalar…
***
Yerel idareciler ile basın bir yana sokaktaki her vatandaş bile, şehrin hangi bölgesinde -ve hatta hangi mahallesinde- hangi etnik gruplar yerleşiktir hemen bilir…
Diyarbakırlıların, Muşluların, Erzurumluların, Sivaslıların, Trabzonluların ya da Artvinlilerin oturdukları yerler hep bellidir…
Özellikle güneydoğu kökenli olanlar, şehre göç ettiklerinde ya kendilerini özel olarak getirtmiş olanların ya da aralarında hısımlık ilişkilerinin bulunan hemşerilerinin oturdukları bölgelere yerleşirler…
Böyle olunca da, ne şehirlileşebilme mümkündür ne de feodal zihniyetten sıyrılabilme…
***
İçgöçler yoluyla oluşan gecekondu bölgelerinde; aşiret mensubu olanların korunması, bunların aile fertlerinin istihdamına yardımcı olunması ve gençlerin eğitimine destek olunması gibi yaptırımlarla, “aşiret olgusunun sürekliliği” de sağlanmış olur…
Böylece, bir yandan aşiretler hızla büyükşehirlere yayılırken diğer yandan da özellikle terör olaylarının arttığı dönemlerde içgöçlerin seyrinin yükselmesiyle, bahsedilen tipteki toplumsal yapılar giderek daha da büyür ve güçlenir…
Birçok aşiretin “cazibe merkezi” gibi göstererek hemşerilerini yanlarına çekip örgütlediği gecekondu bölgeleri; temelde iki misyona hizmet etmektedir:
Belli aşiret kimliklerini temsil etmeleri,
Üst kültür olan Türklük ile bütünleşmesi mümkün olamayan yeni bir kuşağın ortaya çıkması...
***
Dikkat ederseniz; göç eden ilk kuşaklar geldikleri bölgenin temel kültürel özelliklerini korurken, sonraki kuşaklar iki arada kalmıştır…
Ne şehirli ne de kırsal…
İşte, tehlikeli olan da bu kuşaklar…
Büyükşehirlerdeki yaşam tarzını uzaktan da olsa tanıma imkanı buldukları için, beklenti düzeyleri yüksek ama bu tür bir yaşam kalitesine ulaşmaları neredeyse imkansız olan yeni nesil…
Böyle olunca da, toplumla bütünleşmenin yerini kısa sürede topluma karşı nefret alır…
Bu ortamda, örgütlerin -zaten dolaylı olarak da olsa büyük çoğunluğuyla sürekli ilişki içinde bulundukları bu kesimlerden- sempatizan bulmaları hiç de zor olmayacaktır…
***
Bu durum, terör örgütleri yanında dini cemaatler ve benzeri diğer örgütlenmeler için de geçerli…
Bu liste böyle uzayıp gider…
Bunlar, büyük şehirlerin üvey çocukları! Alabildiğine iştahlı, hırslı, bıçkın; ama bir o kadar da umutsuz, nefret dolu, yabancılaşmış ve yozlaşmış…
***
Oysa bunun önüne geçmek o kadar da zor değil…
Şehirlerdeki feodal yapılanma kırıldığında, arkası aşama aşama gelecektir…
Yapılması gereken ilk ve en önemli icraat de, aşiretler ile örgütlerin cirit attığı “kurtarılmış bölgeler” olan gecekondu tipi yerleşimleri ortadan kaldırmak…
İşin püf noktası; bu kesimleri oy deposu olarak görerek yapılan yerel yardımlarla “bağımlı kesimler” haline getirmek yerine, sorumluluk sahibi yerel yönetimler olarak küçük ve orta gelir gruplarına hitap edecek sosyal konutlar inşa etmek ve başvuruda bulunanları farklı etnik kökenlerden olmalarına dikkat ederek birbiriyle kaynaşacak şekilde buralara yerleştirmek…
Böylece temel amaç olan, toplumsallaşma ve toplumsal bütünleşme de sağlanmış olacaktır…
Tabii yapılması gereken sadece bu değil. Ama onlar da başka bir yazıya…
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle