Aktütün Karakolu Faciası bir dönüm noktası olacak gibi görünüyor.
Toplumun bu savaşın yönetilişini, ordunun işini doğru dürüst yapıp yapmadığını sorgulamaya ve komutanları hesap vermeye zorlayacağı bir dönemin başlangıcındayız. Aslında, bu süreç bundan iki yıl önce, yine böyle bir baskın sonrasında bir şehit yakınının yüksek sesli isyanıyla başlamıştı.
"Hayır, vatan sağolsun demeyeceğim. Devlet benim çocuğuma giydireceği bir çelik yelek alamadı mı?" diye isyan etmişti o anne. Ardından geçen yılki Dağlıca Baskını geldi. Bu baskında, belki de ilk defa, komuta kademesinin hataları mercek altına alınmış, ama bu sorgulama daha çok Taraf Gazetesi'nin yayınıyla sınırlı kaldığı için bastırılmış, yasaklarla, sansürlerle üstü örtülmeye çalışılmıştı.
Bu defa farklı oldu. Bu defa "hesap verin" talebi, neredeyse bütün yayın organlarından ve toplumun her kesiminden koro halinde yükseldi. Bu defa kimse "terörün son çırpınışları" tarzı açıklamalar duymak istemedi.
Ölen öldükten, kalan kaldıktan sonra girişilen misilleme harekatlarında gösterilen "başarıyla" da tatmin olmadı. Bugün "Solcu" "sağcı", "laikçi" "dindar" her türden basının her köşesinden aynı sorular soruluyor: 350 kişinin gündüz gözüyle sınırdan girişini nasıl oldu da tespit edemediniz?
Hani orasını artık BBG Evi gibi gözetliyordunuz? Mayıs başındaki Aktütün Baskını'nı neden sansürlediniz? Dağlıca Baskını'nın sorumlu komutanlarını cezalandırmak yerine neden plaketle ödüllendirdiniz? Neden o karakolu taşıyacaktınız da 44 kişi şehit oluncaya kadar beklediniz?
Eğer taşımıyorsanız, neden oraya kale gibi bir karakol yapmadınız? Bu halk otuz yıldır sizin bir dediğinizi iki etmedi, çocuğunun rızkından kesti, alet edevat, silah-mühimmat bakımından her istediğinizi verdi. Şimdi kalkıp, bir bina yapmaya paramız yoktu, demeye sıkılmıyor musunuz? Eğer paranız yoksa, bütün o beş yıldızlı orduevlerini, tatil yerlerini nasıl yapıyorsunuz?
Bu sorular aslında çok önceden sorulması gereken sorulardı. On yıllardır teröre karşı savaşan ve on binlerce şehit veren bu toplumun, bu savaşın iyi yönetilip yönetilmediğini sorgulaması kadar doğal bir şey olamazdı. Asıl garip olan on yıllarca hiçbir soru sormadan, "vatan sağolsun" kaderciliğiyle şehit cenazesi kaldırmaktı.
Deprem evlerimizi yıktığı zaman mühendislerin mimarların işlerini iyi yapıp yapmadıklarını tartışıyor, hatta kimilerini mahkemelerde yargılıyoruz. Hastamız ameliyat masasında kaldığında cerrahın ustalığını sorguluyoruz. Bu savaş 30 yıldır bir türlü bitirilemiyorsa, çocuklarımız otuz yıldır sapır sapır ölüyorsa komutanlarımızın savaş yönetme ustalığını da sorgulayacağız elbette.
"Bu ölümler kaçınılmaz mıydı, yoksa önlenebilir miydi? Hata neredeydi; istihbarat mı, planlamada mı, taktikte mi?" diye sorup doyurucu açıklamalar bekleyeceğiz. Sadece tek tek operasyonlarla ilgili değil, genel olarak bu savaş, daha az zayiatla yönetilemez mi diye de soracağız.
Hatta savaş sayesinde güçlenen ve savaştan beslenen birilerinin varolduğundan ve bu birilerinin savaşın hiç bitmemesi için provokasyonlar yaptığından şüpheleniyorsak, bunu da sorgulayacağız. Komutanlarımızdan içlerindeki hainleri bulup çıkarmalarını ve bize teşhir etmelerini de isteyeceğiz. Ama biliyoruz ki, bütün bu sorular komutanlarımıza çok ağır geliyor.
Onlar, "kendi işleri" ile ilgili sigaya çekilmeye, hesap vermeye alışık değiller. Onlar, siyasetçileri kendi işleri ile ilgili olarak istedikleri zaman sigaya çekebileceklerini, ultimatom verebileceklerini, tehdit edebileceklerini, hatta darbeyle devirebileceklerini sanıyor ama kendi işleriyle ilgili hesap vermek zorunda olduklarını akıllarının ucundan bile geçirmiyor, böyle sorular karşısında hakarete uğramış gibi davranıyorlar.
Nitekim Genelkurmay Başkanı Başbuğ son konuşmalarından birinde, Dağlıca Baskını'nın sorulması üzerine "Bu araştırmayı yapmak benim görevim, bu konuda kimseye bilgi vermem" diyebiliyor. Oysa artık anlamaları gerekiyor ki, demokratik rejimlerde ordunun siyasete karışmaması, kendi işine bakması yetmez. Kendi işi konusunda da hesap veren, hesap sorulabilen, denetlenebilen bir ordu olması gerekir. Türkiye yavaş yavaş bu noktaya geliyor. Komutanlarımızın da bu gerçeği bir an önce içlerine sindirmesinde yarar var.
bugün
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle