Güneydoğu'daki yerel seçim "mücadelesi" nin ne hale geldiğini hep birlikte ibretle izliyoruz.
Alt tarafı şehrin belediyecilik hizmetlerini yürütmek için yapılan bir seçimin kampanyası, ülkeyi iç savaşın eşiğine getirebilecek boyutta bir kamplaşma ve savaş atmosferi yarattı. Bu iş nasıl bu hale geldi?
Elbette birden çok sebebi, birden çok tarafı ve sorumlusu var yaratılan bu vahim tablonun. Çeşitli güç odaklarının ve çeşitli aktörlerin işin içinde olduğu ve herbirinin ayrı hesaplar peşine düştüğü karmaşık bir durum söz konusu.
Taraflardan biri olan PKK'nın hesaplarını aşağı yukarı biliyoruz.. Ortadoğu dengelerinde yeri kalmayan, hükümetin Barzani ve Talabani'yle geliştirdiği ilişkilerden son derece rahatsız olan; Güneydoğu'da AK Parti lehine büyük taban kaybeden PKK, tek kozu olan şiddet yoluyla varlığını sürdürmeye, Güneydoğu belediyelerini kaptırmamaya çalışıyor. DTP de onun peşine takılmış, neredeyse ayrı bir politik aktör olma iddiasından bile vazgeçmiş bir halde, gözükara bir gidişle uçuruma doğru koşuyor.
Bir de varlıklarını PKK'nın varlığına ve terörü sürdürmesine borçlu olan; yıllardır bu sorundan beslenen, ayak izlerini Ergenekon İddianamesi'nde bulduğumuz kimi odaklar var ki, eminim bu günlerde keyiflerine diyecek yok...
Kavganın diğer tarafında ise AK Parti iktidarı var. Ve onun, aylardır uyarmaya çalıştığım yanlışları... Benim ne PKK'yı, ne PKK'nın üzerinden tehlikeli oyunlar kuran diğer odakları ve hatta ne de DTP'yi eleştirilerimle etkilemek, "doğru yola getirmek" diye bir umudum, imkanım yok. Ama benim de oy verdiğim, seçimle işbaşına gelmiş bu hükümetten hâlâ umudum var. Onları hatalarından döndürmek için dil dökmeye devam etmemin hâlâ anlamı var.
O yüzden de, kimse "hırsızın hiç mi suçu yok" demesin, bu yazıda Güneydoğu'daki bu kör dövüşü tablosunun yaratılmasında AK Parti'nin payı üzerinde duracağım. Rüzgar eken fırtına biçer diye bir atasözü vardır. Bugün Güneydoğu'da esen fırtına bana bu sözü hatırlatıyor. Aylarca önceden beri yazıyorum; rüzgar, "Diyarbakır kalesini teslim alacağız" ve benzer söylemlerle ekilmiştir.
Eğer siz, bir şehri düşman eline geçmiş bir kale gibi görür ve teslim almak üzere kuşatırsanız, kalenin içindekilerin de "teslim etmemek" için ellerindeki bütün güçlerle direnmelerinde garipsenecek bir şey yoktur. Hem siz orayı teslim almak istediğiniz söyleyeceksiniz, hem de oraya gittiğinizde hoş karşılanmadığınız için sitem edeceksiniz. Fetih peşinde koşanların iyi karşılandığı nerede görülmüştür?
Hem böyle konuşup hem de oradaki insanların sizi aynı zamanda "kendi başbakanları" gibi algılamalarını nasıl beklersiniz? Başbakan demokratik bir yarışı savaş ilanına çevirmekle en büyük hatayı yaptı, bu fırtınanın tohumlarını ekti.
İşin kötüsü, fırtınayı gördükten sonra da dindirmenin yollarını arayacağına, körükle üstüne gitmeye devam etti ve sonunda işi "Ya sev ya terk et" noktasına kadar getirdi. Şu son demecine bakın: Pompalı tüfekle göstericilere ateş açan vatandaşların da meşru müdafaa hakkı varmış.
Bu gergin ortamda, halkın kendini savunma hakkından bahsetmekten daha tehlikeli bir cümle olabilir mi? Bir Başbakan bu kadar sorumsuz bir cümle kurabilir mi? İzlenen yanlış siyaset yüzünden sonuçta öyle bir çıkmaza girdik ki seçimde kim kazanırsa kazansın, Türkiye kaybetmiş olacak.
AK Parti kazanırsa, bölge halkının bir kesimi kendini fena halde yenilmiş, elindeki tek kaleyi de kaybetmiş ve teslim alınmış hissedecek. DTP kazansa bu defa da Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde ele geçirilemeyen bazı kalelerin; nüfuz edilemeyen bazı bölgelerin varlığı tescil edilmiş gibi olacak.
Apaçık ortada ki, Türkiye Mart'taki yerel seçimlere kadar bu stresi taşıyamaz; bu gidişat değişmezse Mart'a kadar kazasız belasız gelemez. Kötü şeyler olur. Ve kötü şeyler olduğunda, bunun sorumlusu zaten hiçbir meşruiyet derdi olmayan PKK ya da şu anda onunla kader birliği içine girmiş görülen DTP değil, AK Parti'dir.
Erdoğan'ın icazet verdiği meşru müdafaa hareketlerinın başlaması Türkiye'yi -maazallah- bir kıyamete döndürebilir ve ardından gelecek bir olağanüstü hal ya da sıkıyönetimin nasıl bir rejim getireceği, AK Parti'yi nereye savuracağı hiç belli olmaz. Bilmiyorum, hâlâ vakit var mı, ama AK Parti'nin ateşle oynamayı bırakıp bir an önce tansiyonu düşürmesi ve seçim politikasını değiştirmesi lazım.
bugün
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle