Bugün niyetim Ergenekon'la Susurluk arasındaki devamlılığı ve farklılığı yazmak...
Yazıya oturdum. Ama kulağımı TV'den; Baykal'ın Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmadan alamıyorum. Bugünlerde çok sık dile getirilen bir argümanı tekrarlıyor Baykal. "Nasıl oluyor da saygın generaller, devlet adamları ile İbrahim Şahin gibilerin isimleri aynı davada yan yana getirilebiliyor" diyor.
Dün bir sohbette, televizyon yönetmeni bir arkadaşımın bu soruya çok güzel bir cevabı vardı:
"Eğer 12 Eylül öncesinde yürekli bir savcı çıksaydı ve derin devleti açığa çıkarma amaçlı bir soruşturma yürütseydi, 12 Eylül öncesinde kaos yaratmak ve darbeye zemin hazırlamak için provokasyonlar, suikastlar düzenleyen isimlerle, örneğin Mehmet Ali Ağca, Haluk Kırcı gibilerle zamanın Genelkurmay Başkanı Kenan Evren'in adı aynı iddianamede yan yana gelmeyecek miydi?" dedi.
Yeteri kadar açıklayıcı değil mi? Neyse şimdi parantezi kapatıp asıl yazı konuma geçebilirim. Susurluk ve Ergenekon ne kadar birbirinin devamı, ne kadar farklı? Sanırım, şöyle bir cümleyle özetleme denemesi yapabiliriz: Susurluk ve Ergenekon temel olarak aynı örgütlenmenin devamı, ama bu örgütlenme her dönemde farklı temalara dayanan ve bu temalar çerçevesinde farklı ittifaklar yapan esnek bir örgütlenme...
Örgütün tarihinin 1952 yılına kadar dayandığını; o tarihlerde CIA ve NATO eliyle kurulduğunu, Avrupa'daki kardeşleri açığa çıkıp temizlendiği halde Türkiye'dekinin devletin derinliklerinde temizlenmeden kaldığını biliyoruz. Devletin derinliklerinde yuvalandığı için biz ona yıllardır Derin Devlet diyoruz.
Bu derin devletin her zaman tek amacı var; meşru devleti ve seçilmiş hükümetleri kuşatıp kontrol ederek, kamuoyunu da korkutup baskı altına alarak ülkenin gerçek iktidar mihrakı olmak...
Amaç her zaman tek, ama amaca ulaşmak için başvurduğu yöntemler, seçtiği ve üzerinde çalıştığı temalar günün koşullarına göre değişik oluyor. Örneğin 70'li yıllarda Türkiye'yi destabilize etmek için kurcalanabilecek en verimli konu sağsol kavgası ve Alevi-Sünni çatışması olduğu için 12 Eylül darbesine kadar bu temayı kullanıyor. Onlarca solcu aydına suikastlar düzenleyerek Maraş ve Gaziantep olaylarını tezgahlayarak, hem sağ hem sol içine sızıp cinayetler işleterek, 1 Mayıs Taksim provokasyonunu örgütleyerek kaos yaratmaya ve darbeye zemin hazırlamaya çalışıyor.
Bu dönemde esas olarak solu hedef aldığı için, tetikçi olarak kullandığı güçlerin daha ziyade eski ülkücü-milliyetçi gençler olduğunu görüyoruz. Sağcı-milliyetçi kamuoyunu da "komünizm tehlikesi" temasıyla belli ölçüde yanına almayı başarıyor. Susurluk ise aynı örgütün 90'larda aldığı isim... 90'larda kamuoyunun en hassas olduğu mesele PKK terörü. Dolayısıyla Derin Devlet de bu dönemde faaliyetlerini Kürt meselesi üzerinde yoğunlaştırıyor.
PKK ile mücadele adı altında, Kürt meselesini provoke ederek Kürt-Türk çatışması yaratmaya ve yine ülkeyi yönetilemez hale getirerek kendi iktidarını korumaya çalışıyor. Seçtiği temaya uygun olarak, bu dönemde de eski ülkücüleri ve Kürt mafyasıyla çelişki içinde olan Türk mafyasını fedai-tetikçi olarak kullanıyor. Kamuoyunu manipüle etmek ve yanına çekmek için kullandığı propaganda ise "Kürtçü bölücülüğe karşı uniter devlet"... 2000'lere geldiğimizde, derin devletin Kürt problemini kullanmaya devam etmekle birlikte, başka bir temayı merkeze oturttuğunu görüyoruz. Bu tema AK Parti'nin yükselişi ve din devleti tehlikesi...
İşte Ergenekon, derin devletin on yıllardır sürdürdüğü iktidar mücadelesinin 2000'li yıllardaki adı. Kışkırtılan korku "din devleti tehlikesi" olunca, katil ve provokatörlerin kimliği ve ittifak politikaları da ona göre oluşuyor. Derin Devlet bu dönemde "ulusalcı cephe"nin en fanatik taraftarlarını militan olarak kullanırken "laik" duyarlılığı yüksek kamuoyunun da manevi desteğini alıyor.
Özetle, Gladyo ya da derin devlet, her dönemde Türkiye'nin farklı sorunlarını provoke ederek ve her seferinde farklı kesimleri kullanarak ve en önemlisi kamuoyunu bölerek ve bir kesimin manevi desteğini alarak varlığını sürdürebiliyor. 70'li yıllarda solculara karşı sağcı kamuoyunu, 90'larda PKK'yla mücadele adı altında milliyetçi kamuoyunu, bugün ise şeriat tehlikesi propagandasıyla "laikçi" kamuoyunu yanına alabiliyor.
Susurlukta solcu aydınlar ışıkları açıp kapatırken Refah taraftarlarının operasyonları küçümsediğini; bugün muhafazakar kesimler Ergenekon Davası'na destek verirken CHP taraftarlarının Ergenekoncuların safında yer aldığını görüyoruz. Sonuçta, kamuoyu hiçbir zaman hukuksuzluğun ve cinayet şebekelerinin karşısına bir bütün halinde dikilemiyor. Ve bu bölünmeden kazançlı çıkan da her zaman derin devlet oluyor.
bugün
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle