ABD Başkanları'nın herhangi bir ülkeyi ziyaretleri, hem Washington hem de gidilen ülke başkenti için her zaman 'önemli bir olay' gibi algılanmıştır.
Türkiye söz konusu olduğunda, ABD Başkanları'nın her gelişi aynı zamanda Ortadoğu dengelerini ilgilendiren 'diplomatik birer kilometre taşı' olarak görülmüştür. Bu kez daha da farklı ve içeriği zengin bir dosyayla karşı karşıyayız.
Gelen Başkan'ın kişiliği, kimliği, geçmişi ve tarihselliği başlıbaşına kayda değer. 'Ön ismi Hüseyin' olan ve 'Müslüman köklerden gelen' Obama, Türkiye'yi ziyaret ediyor. 'Halkının çoğunluğu Müslüman, rejimi laik ve demokratik', çağdaş bir ülkeyi, Türkiye'yi... Dünya reel siyasetinde bunun bir anlamı ve karşılığı var. Türkiye bir köprüyse, onun iki ayağının da sağlam basması gerekiyor. Ziyaret biraz da köprünün temellerini güçlendirme amacı taşıyor.
ABD ve dünya tarihi açısından da Obama'nın başkanlığı zaten yüzlerce yıl boyunca hatırlanacak değerde bir gelişmeydi. Bugün Beyaz Saray'da bir siyah tenlinin oturması her yönüyle tarihe maloldu. İşte o kişinin Ankara ve İstanbul'u böylesine bir gündemle ziyareti her manada Türkiye'nin artı hanesine yazılır, hele iyi değerlendirilirse...
Bush döneminde 'yıpranan ABD imajının tamir edilmesi', son 10 yılda aşınan Batı-Doğu ilişkilerinin tekrar rayına oturtulması, Hıristiyan-Müslüman topluluklar arasında tırmanma eğilimi gösteren 'medeniyetler arası gerginliğin yumuşatılması' yerküredeki barış ortamının geleceği bakımından gerekli. Obama'nın tarih kitaplarına geçmeye aday misyonu burada yatıyor.
Elbette bir de zamanlama meselesi var...
Obama, seçilmesinin ve göreve başlamasının üzerinden çok kısa bir süre sonra Türkiye'ye geliyor. Başkan henüz çiçeği burnundayken bu topraklara ayak basacak. Bu, onun gündem ajandasında Türkiye'yi en tepelere koyduğunun kanıtı.
Bugünlerde Ankara diplomatları her vesileyle 'ABD ve Türkiye'nin en yüksek önceliğe sahip 10'ar dış politika konusunun yedisi çakışıyor' tezini dillendiriyorlar. Ne kadar doğru.
Türkiye'yi 'kaybetmek değil kazanmak' istiyorlar. Ortadoğu'da, Kafkaslar'da, hatta dünyanın uzak coğrafyalarında, mesela Sudan ve Afganistan'da 'bize ihtiyaçları' var. Küresel sistem zaman zaman böyle açılımlara zorunludur. Bizim Birleşmiş Milletler Geçici Konsey Üyeliği'ne seçilmemiz de tastamam böyle bir arayışın yansımasıydı. Konu sadece Washington, Brüksel, Ankara hattıyla ilgili değil, Batı ve Doğu dünyaları arasındaki ilişkilerle alakalı. 'Her anahtarın açacağı kilit' ayrıdır. Türkiye anahtarının bazı kilitleri açmasına bugün küresel güç aktörlerinin ihtiyacı çok üst noktalarda.
RUBLE İLE TİCARET
WASHİNGTON'I ŞOKE ETTİ
AKP Hükümeti'nin işbaşına geldiği günden beri izlediği dış politika yaklaşımı Batı'da önceleri kuşkuyla karşılandı. Ankara'nın Suriye, İran, Rusya ve diğer komşularıyla yakın ilişkisi hem AB başkentinde hem de ve özellikle Washington'da endişeli gözlerle takip edildi. İlerleyen zaman Türkiye'nin lehine işledi. Bugün ABD de İran ve Suriye'yle yakınlaşıyor.
Hele Obama'nın seçilmesi hem Ortadoğu'nun geleceği hem de dünyanın sorunlu bölgelerinin kaderi için belli tercihlerde bulunmayı zorunlu hale getirdi. Türkiye'nin önemi daha iyi anlaşılır oldu ve zorunlu tercihlerde Ankara ilk bakılacak adreslerden birisi haline geldi.
ABD, Irak'tan çekilme konusunda ve Afganistan'da yapılacaklarla ilgili Türkiye'den beklentilere sahip. Bu iki öncelik bugüne ait yaklaşımları doğuruyor. Genel fotoğrafta ise Türkiye'nin mevcut rejimiyle birlikte, daha fazla refaha sahip, daha demokratik ve güçlü bir model olmasını arzuluyorlar. Eskiden bizim güçlenmemizi istemezlerdi. Ne varki şimdi fakirlik ve geri kalmışlık kıskacından kurtulamayan anti demokratik rejimler altında yaşayan Müslüman milyarlara gösterecekleri güzel bir örneğe şiddetle ihtiyaçları var. Demokrasiyle İslam'ın aynı potada eriyebileceğinin canlı bir örneğine...Yerkürede bunu ispatlayacak Türkiye'den başka ülke yok.
Hiç konuşulmuyor, tartışılmıyor ama aslında şu anda Türkiye-ABD hattında çok ateşli bir tartışma yapılıyor. Tam böylesine bir tarihi dönüm noktasında, bir süre önce Ankara ile Moskova arasında karşılıklı ticarette TL ve Ruble'nin kullanılmasının önü açıldı. Peşi sıra aynı anlaşma İran'la Türkiye arasında yapıldı. Washington'daki duyarlılıkları az çok takip eden herkes bu olayların ABD başkentinde nasıl bir şaşkınlıkla karşılandığını bilecektir. Küresel sistemin sorgulandığı, bu süreçte ABD Doları'nın rezerv para pozisyonunun tartışma konusu yapıldığı bir konjonktürdeyiz. Çin ve Japonya'nın dolar politikalarıyla ilgili dünyada ne tartışmalar yapılıyor, ilgilenenler farkına varıyorlar. ABD politika yapıcıları için dolarla ilgili negatif gelişmeler kadar alarm verici çok az olay söz konusudur. ABD imparatorluğu dolara dayalıdır.
Yerel para birimleriyle bölgesel ticaret kararı ekonomik olabilir, yine de çok belirleyici siyasal sonuçları olacaktır. Obama geliyor ya, ben de diyorum ki, 'Bu Ruble meselesinin de sürpriz ve tarihi ziyaret kararında payı olmalı.' Öyle ya, Obama şimdi niye geliyor, hem de İsrail'in Davos'la ilgili tepkisini her fırsatta göstermesine rağmen...
Ne dersiniz?
akşam
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle